Bir daha sesleniyorum!
Geçen hafta sağlık çalışanları ve Pandemi Hastanemiz ÇOMÜ ile ilgili bir yazı yazmış ve şöyle demiştim; "Salgının başında balkonlarımızdan alkış tuttuğumuz sağlık çalışanları yüzyılın felaketinde canları pahasına bizleri kurtarmaya çalışıyor. Ama onlara karşı duyarsızlığımız da hat safhada. Geçen hafta ÇTSO, ÇTB, Çanakkale Belediyesi ve iki müteahhit birliği gerekli olan solunum cihazları için aralarında para topladı. Alkışladık bu hareketi. Peki bu hastane sadece Çanakkale merkeze mi hizmet ediyor? Nerde diğer ilçelerimiz?"
Ben bu yazıyı yazdıktan bir gün sonra, Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Sedat Murat ve hastane yetkililerimiz, bağışta bulunan başta Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ve ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Semizoğlu`nu teşekkür ziyaretinde bulundu. Son haftalarda salgında yüzdü yüz artış gösteren Çanakkale`nin tüm yükünü çeken üniversite hastanemiz için alınan araç gereç gerçekten hayati derecede önem taşıyordu.
Ama bitmedi. Pandemi hastanemiz ÇOMÜ Tıp`ın yükünü her geçen gün ağırlaşıyor. İlave yoğun bakım servisleri açılıyor. Ve yine yeni eksiklikler var. Başta oksijen cihazları. Solunum cihazları. Sanırım bir tanesinin fiyata 15 bin doları buluyor. Onun için ben burudan ilçelerimize de seslenmek istiyorum. Biga Ticaret ve Sanayi Odası Şadan Doğan`a. Biga Ticaret Borsası Başkanı Mesut Okayay`a. Gelibolu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Bülent Çetin`e. Buradan sesleniyorum. Ve halkın oylarıyla seçilmiş çok değerli ilçe belediye başkanlarımıza sesleniyorum. Yüzyılın felaketinde biraz daha duyarlılık istiyoruz. Pandemi hastanemizde ciddi anlamda ihtiyaç duyulan ve de duyulacak olan eksiklikler var. Lütfen bir telefon edin. Elinizden ne geliyorsa yapın. ÇOMÜ Rektörü Murat Hoca ya da Hastanemiz Başhekimi Muammer Karaayvaz beye ulaşın.
Uzun uzun anlatılacak bir konu değil mi zaten. Herkes farkında. Elbirliğiyle bu kötü günleri atlatmak için seferber olalım diyorum. Aşağıya bir yazı daha yazıyorum. Ne yaşadığımızı daha iyi anlatmak için..
***
Ölüm sessizliği!
Ne kadar soğuk ve ürkütücü bir başlık değil mi; `Ölüm sessizliği!` Evrenin içinde tek gerçeğimiz olan dünyaya hiç yakışmayın bir şey aslında.. Ölüm ve sessizlik, birbirini bütünleyen iki şey.. Ağlayarak geldiğimiz dünyadan, sessizce göçüp gitmek!
Önce bir kabus gibi başlayan korona günlerimizde, hem içimizde hem de dışımızda bir sessizliğe doğru ilerliyoruz artık. Korkuyoruz. Ürküyoruz. Dalıp dalıp gidiyoruz. Nefes almanın tehlikeli olduğu günleri yaşıyoruz. Ve kulaklarımız hiç birşey duymak da istemiyor. Ama iç sesimizden kurtulmamız da mümkün değil. İçimizde bir şeyler feryat figan! İçimizde bir çığlık yankısı..
Dün fark ettim ki, artık ambulanslar siren çalmıyor biliyor musunuz. Siz de fark ettiniz mi. Sadece ışıkları yanıyor. Yavaş yavaş geliyorlar. Sessizce yanaşıyorlar abartman önlerine. Robot giysileri içindeki gariban sağlık çalışanları görünüyor. Ellerinde ilaçlar, defterler. Not alıyorlar. İşlerini çabucak görüp, sessizce gidiyorlar. Siren çalmıyor artık ambulanslar.
Ve cenaze araçları. Onlar eskiden beri sessizdi. Hastanelerin en kuytu köşesinde, kimsenin görmeyeceği morg kapılarında bekleyen cenaze araçları. Ve insanlarda ki sessizlik. Kaybettiğimiz insanların arkasından sessizce gidiyoruz. Ve mezarlıklarımızda mini kepçeler durmadan çalışıyor.. Korkarak vedalaşıyoruz sevdiklerimizle.. Bu ölüm şekli hiç yakışmıyor insanoğluna..