BİLİNÇLİ FARKINDALIK

Hayatın akışı içerisinde çoğu zaman yaşadıklarımızı duygularımızla ilişkilendiremediğimiz için yaşananların hayatımıza kattığı anlam da azalır. Duygular işin içinde olmayınca duyarlılık da düşük olur ve yaşanan deneyimlerin anlamı azalır.

10407

 

 

İlişkilerimizde ya da günlük yaşamımızda duygusal zekamızı kullanmadan bir robot gibi hareket ettiğimiz için hayatın akışını dengelemekte güçlük çekebilmekteyiz. Olaylardan edindiğimiz tecrübeleri içselleştirmeyip, hayatı kabul etmek yerine isyan bayrağı çekmek yolunu seçebilmekteyiz. Hayatın içinde düşülen varoluşşal boşluklardan çıkmak için çoğu kez alabora olma eşiğine geliriz.

Trafikte sabırsızca korna çalmak, kuyrukta beklememek için araya adam sokmak vs gibi örnekler hayatı anlamsızca ve duygusuzca yaşadığımızın kanıtı değil midir?

Hiç kendimize şu soruyu soruyor muyuz? Günümüzün kaç saatini/dakikasını ya da yüzde kaçını içinde bulunduğumuz anın farkında olarak geçiriyoruz?

Çoğumuz hayatın içindeki koşuşturmayı “mutlu ve huzurlu” olmak için anlamlandırır. Otomatiğe bağlanmış yaşamda ne kadar mutlu ve huzurlu olunabilir?

Yazının başlığına gelecek olursak bilinçli farkındalık; yaşama düşüncelerden çok duygularla temas etme biçimidir. Bir diğer deyişle içinde bulunduğumuz  an’a kendi irademizle odaklanma becerisidir. Peki  bu beceriyi hayatımıza nasıl geçirmeliyiz?

Bilinçli farkındalık ile ilgili yapılan araştırmalarda beş adet beceriden söz edilmektedir; yargısız olma, an’a odaklanma, mesafe koyma, serbest bırakma ve kabullenme.

Yargısız olma; kişinin kendisi ve çevresiyle ilgili olup bitenlere etiketlemeden, eleştirmeden ve yargılamalardan uzak olarak yaklaşmasıdır.

An’a odaklanma; birey geçmişin geri gelmeyeceğinin farkındadır, gelecek ise henüz yaşanmadığı için neleri getireceği belirsizdir. Bu sebeple bireyin bulunduğu an değerlidir.

Mesafe koyma; birey yaşadığı, deneyimlediği duygu ve düşüncelerini öznel olmayıp objektif bakma becerisi kazanır, bireyler o anki düşüncenin kendisinin bütününü oluşturmayıp ama sadece bir parçası olarak düşüncenin var olduğunu kavrarlar.

Serbest bırakma; birey zihnin ürettiği kaygı ve korku gibi olumsuz duygular yoluyla otomatik düşünceler oluşturur ve bu otomatik düşünceler bir süre sonra hayatı zorlaştırmaya başlar. Kişi bu olumsu düşüncelere tepkisel yaklaşmak yerine bunları çürütecek gerçekçi düşünceler üretmeye başlar.

Kabullenmekte ise ; birey onu rahatsız eden duygu ve düşüncelerden kaçmak yerine bu deneyimlere yaklaşır ve yüzleşme yoluna gider.

Uzun lafın kısası an’ı yaşamak günü gün ederek, eğlenerek yaşamak değil, bulunduğumuz anın değerini bilerek yaşamaktır.

“Hayat kısa kuşlar uçuyor” demiş şair..Hayatı kaçırmamak lazım..