Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak!

Günümüzde en sık karşılaştığımız, az gelişmişliğin en belirgin sonuçlarından olan bu durumu Belediye Meclisi Eylül ayı oturumunda CHP'li bir belediye meclisi üyesinin Kent Konseyi Başkanı Saim Yavuz'a yapmış olduğu müdahale ile yaşadık. Meclis üyesi farklı konumları birbirine karıştırarak, Kent Konseyi Başkanı Saim Yavuz'a; "sen hem bu meclise halkın meclisi değildir deyip, hem de buradan hitap ediyorsun' şeklinde nereden bakarsanız bakın anlamsız bir tepkiye imza attı. Saim Yavuz gerek mecliste, sonra da gazetemiz aracılığıyla bu konuyu net bir şekilde açıklamış olsa da, ben de farklı bir açıdan, biraz daha avam bir dille bu konuya değinme ihtiyacı hissediyorum.

1306

 Öncelikle Saim Yavuz’un ‘bu meclis halkın meclis değildir’ açıklaması kendisinin görüşleridir.

Ancak Saim Yavuz Kent Konseyi Başkanı olarak bir genel kurul sonuç raporu hakkında mecliste bilgilendirme yapmıştır.

Kaldı ki Saim Yavuz olarak da, meclis hakkında bir eleştiride bulunduğu için mecliste herhangi bir konuda görüş belirtmesine hiçbir engel yoktur.

Bu durum ancak anti demokratik işleyişlerin getirmiş olduğu kendi gibi düşünmeyen herkesi yok sayma anlayışının bir sonucudur.

Yine bir başka konu da; siz meclisi eleştirdiği için Saim Yavuz’un  demokratik bir gelenek olarak kullanabileceği söz hakkını engelleme iradesini kendiniz de görseniz de, bunu meclise şümul edip böylesi bir demokratik hakkın kullanımının engelleyicisi olamazsınız.

Saim Yavuz tarafından yapılan bu meclisin neden halkın temsilcisi olamayacağına ilişkin değerlendirmelerini okumuşsunuzdur.

Öyle zannediyorum ki bu düşüncelerin birçoğuna sizde katılıyorsunuzdur.

 Ancak asıl sorun işte tamda burada!

İş mevki, makam noktasında bireyselleştiği noktada ne yazık ki bazı ilkeleri unutuvermek en çok gördüğümüz uygulamalardan biridir.

Şimdi bakıyorum Çanakkale Belediye  Meclis  üyelerine ; tabiî ki hepsi halkın oyları ile seçilmişlerdir, ancak o üyeler nasıl belirlenmiştir?!...

Sorgulanması gerekli olan durum budur.

Demokrasi bir değerler bütününün oluşturduğu sistemdir.

Seçme, seçilme, temsil gibi çeşitli aşamalardaki prosedür sürecin bir noktasında akamete uğrarsa oradan demokratik işleyiş değil, yamalı bohça tarzındaki bir kaos çıkar ki bugünkü siyasi partiler yasası dahil olmak üzere bir çok noktadaki düzenlemeler buna çanak tutacak şekilde anti demokratik varlığını sürdürmektedir.

Herhangi bir vatandaşın belediye meclisinde konuşma hakkını yok sayan bir irade acaba kendisinin oraya nasıl seçildiğini hangi boyut ve sınırlar ile temsil niteliği kazandığını düşündü mü diye kendi kendime sormadan geçemiyorum.

Bunları düşününce de aklıma gelen; beni buraya partimin genel merkezi bazı dostlarımın tavsiyesi ile seçti, bu belirlemenin demokratik işleyişle uzaktan yakından ilişkisi yoktur deyip ben bu belirlemeyi kabul etmiyorum diye düşünen biri çıkıp da gereğini yapan çıktı mı acaba?

Demokrasi ‘hep bana mekanizması’ ile işletildiğinde gelinen nokta tamda içinde bulunduğumuz gibi şekillenmektedir ne yazık ki!

Herkes işine geldiği gibi, gücü olanın güçsüzü ezdiği, işine gelmeyenin ‘demokrasi demek sandıktır’ deyip ülkeyi kazanıncaya kadar seçim sürecine götürdüğü üstüne üstlük kazanmak için insan hayatının promosyon malzemesi olarak kullanıldığı , otur sus konuşamazsın uygulamalarının her yerde yaşam bulduğu, hatta  bir üst perdeden demokrasi mi dedin at içeri uygulamasına dönüştüğü bir ülkede herkesin daha itinalı  davranması gerekiyor.

Hele hele ilerici, demokrat, sosyal demokrat kesimler daha da titiz olmalıdırlar,yoksa kendi ellerimizle kendi diktatörlerimizi yaratırız.