Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Basın bayramı mı dediniz?

1592
24 Temmuz günü; 1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle sansürün kaldırılmasına bağlı olarak; 1950 yılında “basın bayramı” olarak ilan edilmiştir.
Bu ülkede kutlanacak belki de en son şey basın bayramıdır.
Gazetecilere Özgürlük Platformunun verilerine göre 76 gazetecinin cezaevlerine tıkıldığı, bu anti demokratik uygulamayla Türkiye’nin dünya birincisi olduğu bir ülkede basın bayramı; olsa olsa sansürsüz bir yalan olabilir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) 2013 yılı dünya basın özgürlüğü sıralamasında 179 ülke arasında Türkiye’yi 154. sırada gösterdi.
Sansürün kaldırıldığı 1908 yılından bu güne 115 gazeteci ve yazar, basın ve ifade özgürlüğü düşmanlarınca katledildi.
Böylesi koşularda bayram bizim neyimize…
Sansürün kaldırılmasından bu yana geçen 105 yıllık süre içersinde değişen bir şey olmamış  sansürsüzlük halinin ancak yalanlar için, halka karşı olan, baskı ve şiddeti meşrulaştırmak için sürdürülen dezenformasyon çabaları için geçerli olduğunu  görmekteyiz.
Yaratılan yandaş çıkar ilişkileri ile sahibinin sesi haline haline dönüştürülen medyanın yedi ayrı kurumu aldıkları bir talimatla aynı gün, aynı manşetle çıkıyorlarsa varın gerisini siz düşünün.
Sansür ile demokrasi arasında kopmaz bir bağ vardır.
Bir ülkede demokratik haklar gasp edilmiş, en küçük bir demokratik hakkın kullanılmasına izin verilmiyor, şiddet baskı ve tutuklamalarla sonuçlanıyorsa; orada sansür olmadığını iddia etmek kelimenin tam anlamıyla cahilliktir.
Cezaevlerinde gazeteci olmadığını iddia eden , tutuklu gazetecilerin gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevlerine atıldığı gerçeğini bile çarpıtan siyasal iradenin, gelin siz  sansür uygulamadığını düşünün!
Yazdıklarından dolayı,gazete sahiplerine    işten çıkarılma talimatı verilen,gazeteler için okumama çağrısı yapılan bir ülkede özgür gazetecilikten nasıl bahsedilebilir?
Gezi parkı mücadelesi  sürecinde gazetecilerin,  halkla birlikte her türlü kötü muameleye maruz kalıp, gözaltına alındığı  bir ülkede  sözde sansürsüzlük hali  size ne ifade eder ?
 Demokratik haklarına sahip çıkan ve dile getirmek için    demokratik haklarını kullanmak  isteyen gazetecilerin, yürüyüşlerinin engellendiği koşullarda hala ‘sansür yoktur’  diyebilecek misiniz ?
12 Eylül askeri darbesinin ürünü terörle mücadele yasası ile gazetecilerin yapmış olduğu haberler sonrasında özel yetkili mahkemelerin çok özel yetkilileriyle örgüt üyesi varsayılarak tutuklamaların yapıldığı bir ülkede nasıl olurda sansürün kaldırılmasından dem vurulur?
105 yıldır  kapatılan ,toplatılan imha edilen gazetelerin,dergilerin kitapların hesabı bile bilinmezken nasıl olurda sansürsüz bir ülke ve “basın bayramı” kavramları önümüze sürülebilir?
Gazetecilerin hükümeti eleştirdiği yazılarının  hükümet çevrelerini rahatsız edeceğinden tedirgin olup da kendi çıkarlarını etkileyeceğini düşünen gazete patronlarının, çalışanlarının işine son verdiği, sansürün  post modern hali haline dönüşmüş oto sansür koşullarının bu denli  fütursuzca sürdürüldüğü koşullarda “basın bayramı” ne demektir?
105 yıl öncesine döndüğümüz gazetecilik mesleğinin bugünkü koşullarında belki her akşam gazetelerimizi kontrol eden  sansür memurları olmasa da yaşadıklarımız göstermektedir ki;basın özgürlüğü ciddi bir risk altındadır.
Nasıl olmasın ki ;“batsın sizin gazeteciliğiniz” diyen bir başbakanımız var.
Hala, basın bayramı kutlamak isteyenlere başbakanımızın bu sözleri günün anlamı olarak hediye olsun…
Gerçek gazetecilerin önünde bugün; sansüre karşı, basın özgürlüğü için, düşünce ve ifade özgürlüğü için, söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğü için birleşik mücadeleyi daha da yükseltme görevi var.
Bu mücadelenin kazanımları üzerinde yaratılacak güzel günlerde buluşmak üzere