Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Barış ve Çevre

2084
1 Eylül Dünya barış günü nedeniyle barış kavramına, önümüzdeki günlerde Çanakkalelileri çok yakından sarsacak Kazdağları’ndaki gelişmelere bağlı olarak çevre kavramı ile olan ilişkisi açısından bir yaklaşımda bulunmak istiyorum. Böylece barış kavramını daha iyi anlayabilecek; içini dolduracak, yaşadığımız onca açıdan sonra hala etnik kimlikler temelinde tepkilerin yaratılmaya çalışıldığı yanlış yönlendirmeleri daha iyi kavrayabileceğiz. 
 
Bugün çevreyi korumak ile barışı savunmak aynı şeylerdir. Her iki kavram da kapitalist sistemin hedefindeki kavramlardır. Kapitalist sistem, tüm temel değerler gibi çevre ve barış kavramını da matruşka bebekler gibi iç içe koymuştur.
 
Bugün Kazdağları’nda felaketi hazırlamaya çalışanlar kendi kazanacakları dolarlar dışında gözleri hiç bir şey görmeyen uluslararası kapitalist sermayenin temsilcileridir. Daha işin başında, suyuna toprağına sahip çıkanlara karşı çeşitli tertipler içine girmişlerdir.
 
ÇED toplantısında yaşanılanları şöyle bir gözünüzün önüne getiriniz. “Altın’cı filo” henüz işin başında şiddet ve tertipler ile barış kavramını ayaklar altına almıştır. Küresel sermaye kendi çıkarları için hiçbir insani değer tanımaz. Çıkarlarının gereği olarak da her zaman şiddet vazgeçilmez unsurları olmuştur.
 
Aynı şekilde bugün ülkemizin de emperyalist sistemin bir parçası olarak özellik ile Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi noktasında; halklar birbirine karşı düşman haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Barış savunucuları her şart altında halkların kardeşliğine sonuna kadar sahip çıkmalıdırlar. Bu kardeşlik kavramını provoke edenler klasik olarak önce etnik yapı, dini değerler ve mezhep ayrımı gibi konuları kaşımaktadırlar.
 
Bugün yıllardır süren çatışmanın altındaki gerçek budur.
 
Yine kapitalist sistem bu kışkırtma zeminini canlı tutabilmek için bir şey daha yapmaktadır. Demokrasi ve özgürlükler, temel insan hakları alanlarındaki kısıtlamalar ve saldırılar ile bu zemin oluşturulmaktadır.
 
İşte bundan dolayı barış taraftarları aynı zamanda demokrasi ve özgürlüklerinde temel savunucularıdır.
 
“Altın’cı filonun” çevremizi yok edecek girişimleri içinde başvurduğu yöntemlerden biri demokrasinin ayaklar altına alınmasıdır.
 
Halkın iradesini yok sayan, halkın birçok yerde çevreye yapılan saldırılara karşı durduğu noktada demokrasi hemen askıya alınır, halka rağmen devlet gücünün baskısı ile bir avuç kapitalistin çıkarları için uygulamalar sürdürülür.
 
Özet ile barış; sistemin sınıfsal çıkarlarına bağlı olarak yok edilen bir kavramdır.
 
Yine aynı realite temelinde Kazdağları feda edilmektedir. Yıllardır süren, etnik kimliği ne olursa olsun binlerce gencin yaşamını yitirdiği içinde bulunduğumuz bu acılı süreç de aynı gerçeğin sonucudur.
Buradan hareket ile barış kavramının içini doldurmak istersek en temel araçlarımız demokrasi Özgürlükler ve insan hakları olacaktır.
 
Kimseye etnik yapısından, dilinden, dininden mezhebinden dolayı ayrımcılık yapılamayacağı gerçeğinden hareket ederek son zamanlarda estirilen ırkçı rüzgârları göğüslememiz gerekmektedir.
Çünkü bu rüzgârlar ülkemizi felakete götürebilecek fırtınaların öncüleridir. Meydanlara çıkıp yaşanılan acılara karşı tepkimizi koyarken şu ince çizgiye dikkat etmek zorundayız. Halkların kardeşliğine zarar verecek, bu anlamada küresel sistemin çıkarlarına uygun sürdürülen tertiplerin piyonu olmamalıyız.
Savaş, şiddet her zaman küresel sistemin başvurduğu yöntemlerdir. Halklar, onun için bu yöntemlere karşı birleşerek demokrasi ve özgürlük talepleri ile sistemin, halkları birbirine düşürerek gerçekleştirdiği sömürü mekanizmasına karşı mücadele etmek ve temel insan haklarını her zaman savunmak durumundadırlar.  Barış adına bu vazgeçilmez bir durumdur.
 
Ne zaman kaybettiğimiz insanlar için milliyetleri ne olursa olsun bu acıyı paylaşır hale gelirsek; bu acıların içinden geleceğimizi paylaşacağımız güzelliklerini yaratır olacağız.
 
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Çanakkale’de barış taraftarlarının bir araya gelerek yayınladıkları bildirge umut verici bir gelişim oldu. Çanakkale Belediye Başkanlığı, Erenköy Belediye Başkanlığı, Halkevleri, Halkların Demokratik Kongresi, İnsan Hakları Derneği, Kamu emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Öğrenci Kolektifleri, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Başkanlığı imzalı metinde barışa neden ihtiyaç duyduğumuz güzel bir şekilde tanımlanmış:
 
“BİZLER BARIŞ İSTİYORUZ, ÇÜNKÜ İNSANIZ!
Biliyoruz ki başta yaşam hakkı olmak üzere, insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı dönemler savaş ve çatışma dönemleridir.
Çünkü
Komşu ülkelerle karşılıklı yarar ilkesine dayalı, iç işlerine karışmadan eşit, dostça bir arada yaşamak istiyoruz.
Barış istiyoruz, çünkü savaşın insanlığın bütün tarihsel birikimlerini, değerlerini, eserlerini yok ettiğini biliyoruz, gördük ve yaşadık…
Barış istiyoruz, çünkü savaşların doğayı ekolojik dengelerini, bütün canlı hayatı geriye dönülemez biçimde tahrip ettiğini yok ettiğini biliyoruz, gördük ve yaşadık.
Barış istiyoruz, çünkü savaşların halklar arasında dostluk, dayanışma, sevgi, duyguları parçaladığını biliyoruz.
Savaşların halkları ve ülkeleri yoksullaştırdığını sosyal, toplumsal ekonomik maliyetlerin büyük olduğunu bildiğimiz için barış istiyoruz.
Savaşın yalnızca bir avuç silah tekelinin ve onların çanak yalayıcılarının çıkarına olduğunu bildiğimiz için barış istiyoruz.
Gerçek barışın insana, insanlığına, doğaya ve hayata uygun olduğunu bildiğimiz için barış diyoruz, barış istiyoruz.
Değil birkaç tek bir Memet’ in değil ölmesi burnunun bile kanamaması, tek bir Kürt gencinin ölmemesi için barış diliyoruz.
Farklı dillerin kültürlerin, kimliklerin barış içerisinde birlikte eşit yurttaşlar olarak yaşaması için barış istiyoruz”