Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Barış gazeteciliği

1905
Hakkari’de yaşadığımız acı olay sonrasında yaygın medya evrensel gazetecilik ilkelerini bir yana bırakıp; savaş, şiddet ve kışkırtmacılık rolüne soyundu.
 
Yaşanılan bu acı olay sonrasında devletin en üst kesimlerinden başlayarak teşvik edilen şiddet ve savaş ortamının rüzgarını da arkalarına alan savaş şiddet yanlıları yeni ölümlere davetiye çıkaracak bir faaliyet içersine girdiler.
Cumhurbaşkanı’nın dahi çıkarak ’intikam’ çağrıları ile terörize ettiği bir toplumda ‘barışın savunulması bundan böyle yara almıştır’ değerlendirmesi; yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.
Başbakanın medya yöneticileri ile yaptığı toplantı ile gündeme gelen kamu otoritelerinin çizdiği sınırlarda gazetecilik yapma beklentisi tek tipleştirilme alanında yeni bir adım olarak gündeme geldi.
Özgürlüklerin, demokrasinin terör gerekçesi altında kısıtlandığı bu alandaki saldırıların ayyuka çıktığı bir zamanda üyesi olduğum Çağdaş Gazeteciler Derneği tüzüğünün  bir parçası nasıl bir gazetecilik yapılması  gerektiği konusunda çok aydınlatıcı.
“Gazetecilik kamu görevidir; gazetecinin temel amacı halkı ve kamuoyunu bilgilendirmektir. Gazetecinin halka ve kamuoyuna karşı mesleki sorumluluğu, kamu otoritelerine karşı sorumluluğundan önce gelir. “Haberde dürüstlük-nesnellik, yorumda özgürlük-serbestlik” kuralı titizlikle uygulanmalıdır.
Gazeteci, hükümetin ve resmi-özel kişi ve kuruluşların sözcüsü ve elemanı; gizli servis ajanı, polis, asker, bürokrat, politikacı, parti militanı gibi davranamaz, yayın yapamaz; yalnızca gazetecilik yapar”
Bu ilkesel yaklaşım son derece net, hakim medya ne kadar yandaşlık çizgisi ile hareket eder ise etsin gerçek gazeteciler de gerçekleri kamuoyu ile paylaşmayı sürdürecekler.
Devletinde ,PKK’nında şiddet ortamında Kürt sorunu çözme konusundaki yaklaşımına karşı şimdi daha çok özgürlükleri savunarak ,barışı savunarak, barışın dilini hakim hale getirerek gazetecilik yapma vazgeçilmez bir sorumluluk olmuştur.
 
Söz sizin.
Bu hafta içersinde yazmış olduğum yazılar ile ilgili almış olduğum geri bildirimlerden bazılarını sizler ile paylaşmak istiyorum.
Kent Konseyi Başkanı Saim Yavuz “Kent Konseyi genel kurulu  ardından” başlığı ile yazmış olduğum yazı sonrasında şunları iletti:
“Önce Genel Kurul katılımcı sayısıyla ilgili bir düzeltme yapayım: Verdiğin rakamlar doğru ama tasnifi yanlış. Genel Kurul`a 112 kişi katılmış bunlardan 63`ü Kent Konseyi Yönetmeliğine göre katılan temsilciler; diğerleri de yani, 59`u da temsilci olmayan, duyarlı hemşerilerimizdir. (Bizce bu oldukça iyi ortanın üstü bir değerdir.)
Bu vesileyle şu bilgileri de sizinle paylaşalım: Kent Konseyi Yönetmeliği`nin 8. maddesi Kent Konseyi temsilcilerini belirler. Kimdir bunlar en başta; Vali veya vekili (gelmedi-gelmiyor), Belediye Başkanı veya vekili (geldi), Valiliğe bağlı 10 müdürlük (sadece 4 müdürlük temsilcisi geldi), 7 mahalle muhtarı (sadece 2 si geldi), Siyasi parti temsilcileri (yalnızca 3 parti geldi)Üniversiteden 2 temsilci(geldi). Ayrıca Çanakkale`deki odalardan 5 temsilci (oda sayısı 19), sendikalardan 4 temsilci (sendika sayısı 27) geldi. Katılanların diğerleri de (çoğunluğu) derneklerden gelen temsilcilerdir.
Evet, katılım yetersizdir (kentli katılımı açısından). Performansımızı katılmaları için -yılmadan bıkmadan inatla-  yükseltmemiz gerekiyor. Ne diyebilirim ki? Gerçeği nasıl saklayabilirim?
Ve son olarak Genel Kurul`da da söylediğim gibi "Utanıyorum, yeniden Kent Konseyi Başkanı seçildiğim için" dedim. Aynı senin söylediğin gerekçeyle "utanıyorum" müzminlikten. Aday çıkmayınca "illa" "Saim bey olsun" diye tutturulunca yapabilecek bişeyim yok. Vicdanım var. Önce kendime karşı. Ve verilen emeklere karşı sonra da... Tek tesellim; Kent Konseyi`nde "nemalanacak" bir şey olmamasıdır. Bu benim "müzminliğimin" tek tesellisidir. Zaten tersi olsaydı "bize" kalır mıydı bilmem! Sen belki benden daha iyi bilirsin?”
 
Başkan Yavuz önemli gerçekliklere işaret ediyor.
Katılımcı olmak, sorumluluk almak duyarlı vatandaşlar olarak hepimizin görevidir.
Böylesi bir performans yaratmadığımız her noktada devreye hamaset girecektir.
Bu da yaşam kalitemizin gerilemesine yol açar.
Sorunların çözümü için hiçbir çaba göstermeyenlerin şimdilerde üzülüyormuş gibi yapıp, sorumsuzluklarını hamaset ile kapatarak yeniden çatışmaların ve ölümlerin ve yeni acıların gelişmesine sebep olacakları gibi.