Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bakalım Şimdi Kim Konuşacak?

2360

Hatırlarsınız; Çanakkale Halkının Kazdağları’ndaki altın arama ve üretim ruhsatlarına ilişkin tepkisi ve duyarlığı gelişince, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası marifetiyle düzenlenen toplantıda Maden İşleri Genel Müdürlüğünden uzmanlar vasıtasıyla bir savunma mekanizması geliştirildi. Kent kamuoyunda hassasiyet artınca, özellik ile AKP bu konuda tavır geliştirememiş, daha doğrusu kendi taraftarlarının da karşı olması itibarıyla yeni bir kurgu ile hareket etmek zorunda kalmış idi. Onun için Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün bürokratları Çanakkale’ye getirilerek tetikçilik yaptırıldı. Gerçi Kazdağları’ndaki altın üretiminin hiçbir sakıncasının olmadığını belirten o bürokrat, sonrasında AKP milletvekili aday adayı olunca gerçekler daha bir net olarak açığa çıktı. Kütahya’da yaşanılanlar sonrasında artık böyle tezgâhlara rağmen kolay kolay kimsenin siyanür liçi yoluyla altın üretimini savunabileceğini düşünemiyorum.  
CHP Milletvekili Adayı Serdar Soydan o günlerde Çanakkaleli işadamlarının  böylesi bir konuda gerekli hassasiyeti göstereceğini belirtmiş, altın üretimi için Çanakkale’nin ve Kazdağları’nın yok olmasına izin verilmemesi gerektiği noktasındaki düşüncelerini  gündeme taşımış idi.
Ayrıca AKP milletvekillerine “gelin, geleceğimizin yok edilmesine izin vermeyelim” çağrısında bulunmuş idi.
Kütahya’da yaşanılanlar sonrasında Soydan’ın ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Şimdi artık altın üretimi, nükleer santraller, termik santral izinleri ve her türlü çevresel risk yaratacak sözde yatırımlar için artık daha hassas davranılacaktır.
Bundan sonrasında bu konudaki girişimler eskisi gibi çok kolay olmayacaktır.
Bütün temennimiz Kütahya’da yaşanılan bu felaketin bölgede yaşamı olumsuz etkileyecek yeni bir sürece dönüşmemesidir.
Gereken ders alınmıştır.
Siyanürcüler halkın karşısına çıkarken şimdi bin kez düşünmelidirler.

Kaset siyaseti.
Bu konuyu genel ahlak dışındaki koşulların getirdiği boyut ile tartıştığımız zaman altındaki gerçekleri daha iyi kavrayabiliriz.
Ülkemizdeki kaset skandalları yeni olaylar değildir.
Kasetlere konu olan olayların ahlaki olup olmadığı dışında olaya yaklaştığımızda, ortaya çıkan gerçek; siyasetin belirli noktalarda dizayn edilmesi çabalarının olduğunu görebiliriz.
Bu çabalar çok yoğun bir şekilde çeşitli alanlarda, çeşitli biçimlerde kendisini göstermektedir.
MHP nezdinde ki kaset skandalları sistemin bu gerçekliğinin bir halkasıdır
Kasetler ile biçimlenmek istenen siyaset yapısının ve arka planındaki güçlerin ortaya çıkarılması gelinen noktada önem kazanmıştır.
Sorumluların ortaya çıkarılması talebi ön plana alınmalıdır.
Fakat ne hikmet ise, bu alanda hiçbir adım atılmamaktadır.
Siyasi iktidar bu konuda tam bir suskunluk içersinde olduğu için ülkemizde özgürlükler ve insan hakları konusunda önemli sorunlar vardır.
Kişilik hakları özel yaşamın gizliliği, haberleşme özgürlüğü örgütlenme, ifade özgürlüğü gibi çok temel alanlarda yaratılan bir ‘korku iklimi’ vardır.
Bu gerçekleri görmemezlikten gelerek “Yahu kendi eşiyle bir şey oluyor da mı özel oluyor? Kendi eşiyle değil yahu. Bu özel değil. Bu genel, genel!” diyerek, meydanlarda yapılan istismar politikası çok tehlikeli bir gelişimdir.
Siyasi iktidar rakiplerini alt etmek için her türlü yönteme başvurmaktadır.
Demokratik haklar çiğnenmekte, baskı ve zor yoluyla insanlar sindirilmeye çalışılmaktadır.
Bu süreçteki bir başka gariplikte, MHP örneğinde olduğu gibi birçok alanda anti demokratik baskıcı çeşitli müdahaleler yaşanırken susan tavırsız kalan çevreler, kendilerine dokunan bazı girişimler olunca tepki göstermeleridir.
Siyaset mekanizması, tamamıyla anti demokratik bir zeminde her türlü entrika ve tertip ile tüm mağdurların taleplerinin ezilmesi üzerine kurgulanmış çeşitli tertiplerin bir bileşeni kurgusu ile işletilmektedir.
Yaşama geçirilen her türlü baskıcı uygulamanın bahanesini yaratarak iktidarın attığı adımların sonuçları açısından gelecekte bizleri bekleyen olaylar iç açıcı gözükmemektedir.
 12 Haziran seçimleri bu bakımdan önemlidir.

Başbakan neden tartışamıyor?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu meydanlarda, meydan okumasına rağmen Başbakan olaya “usta çırak ilişkisi” ile yaklaşmayı tercih ediyor.
Kılıçdaroğlu’nun “korkak” “yüreksiz” “adam gibi adamsa”  gibi ifadelerine rağmen Başbakan halkın önünde tartışma olayından kaçıyor.
CHP bu durumu, propaganda açısından iyi kullanıyor.
Başbakan neden tartışmadan kaçar?
Bu durumun halk nezdindeki sonuçları nasıl olur?
Bu soruların cevabını bulmak için halkın ne düşündüğünü öğrenmek isterseniz, karşınıza öncelikli olarak çıkan tespitler şunlar oluyor:
“2 dönem iktidar olan AKP’nin savunabileceği olgular azalmıştır, bunlar ile halkın önüne çıkılamaz” şeklindeki tespit öne çıkıyor.
Bu durum seçime 1 ay kalan şu günlerde seçmenin bundan sonrasındaki tercihini belirleyecek en önemli durum olarak karşımıza çıkıyor.
Bu seçimlerde diğer seçim dönemlerinden farklı olarak son bir ay seçmen tercihleri açısından, iktidar partisinin aleyhine gelişmenin kaydedileceği bir seçim olacağa benziyor.
Bu gelişme hangi düzeyde olur, işte bütün mesele bu…

Sermet ATADİNÇ