Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bahar coşkusu

1926
Hafta sonu hava, baharın müjdecisi olarak umut, coşku duygularımızı kamçıladı.
Bu duygu seli genelde yaşama karşı daha pozitif olma noktasında bir etki yaratır.
Doğa da, bahar ile birlikte coşar.
Doğanın bu coşkusu insanlarında pozitif duyguları ile birleşince; gelecek adına umutlarımızın kuvvetlendiği bir dönemdir bahar.
Böylesi duygular içersinde iken; 30 Martta Kızıldere’de katledilen 10 devrimcinin anılarıyla daha karışık bir duygu dünyasının içersine girdim birden bire.
Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Sarıhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp’in Niksar’ın Kızıldere Köyü’nde bir evde katledilmeleri, tüm halklarımızın belleğinde ve gönlünde unutulmaz izler bırakmıştır.
Mahir Çayan ve arkadaşlarının devrimci dayanışma duyguları ile Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için Ünye Nato üssünden iki İngiliz ve bir Kanadalı görevliyi kaçırmışlar, sonrasında Kızıldere’de katledilmişlerdir.
Onlar, yarattıkları direniş öyküsü dışında, birlik ve dayanışma anlamında geleceğe ışık tutmuşlardır.
12 mart 1971 darbesinin devrimciler üzerinde estirdiği terör ve katliamlar sonrasında yitirdiğimiz tüm devrimciler yüreğimizde bir acı iken, aynı zamanda onların mücadelelerinin yaktığı kıvılcımlar; bugün zulme, haksızlığa, sömürüye karşı koca bir mücadele ateşine dönüştü.
Bu duygular içersinde ısınan havalar ile baharın doğada yaratacağı canlılığın güzelliklerini düşünürken okuduğum bir haber ile sarsıldım.
Bahar, doğa ile o coşkulu buluşmasını artık gerçekleştiremeyecek miydi?
Kapitalizmin kar ekonomisinin hedefleri ile hareket edenler altın madenciliği, termik santraller, HES yatırımları ile her geçen gün doğayı yok etmek üzere saldırılarını yoğunlaştırırken; doğanın, baharın o coşkusunu yaşaması bundan böyle yaşam savunucularının çabalarına bağlı.
Evrensel gazetesinin haberinde şunlar kaydedilmişti:
“Çanakkale’nin Ayvacık İlçesine bağlı Küçükkuyu beldesinde bulunan Kaz Dağı Gezi Grubu, (KAGEZ) geçtiğimiz Pazar günü Tepeoba köyü yakınlarında, Eylül ayında yanan alana fidan dikme etkinliği düzenledi. Geziye katılan Sonay Demir’in dudağının etrafında uçuğa benzer iltihaplanmalar oluştu. Gazetemize konuşan Demir, yanan bölgenin yanı başında bulunan maden alanında çok yoğun bir kamyon trafiğinin dikkatlerini çektiğini belirtti. Madenin güvenlik görevlilerinin ‘Sizin burada ne işiniz var’ diye geziye müdahale etmeye çalıştığını aktaran Demir, bölgedeki yoldan iki dakikada 10 kamyonun geçtiğini, kepçelerin ve iş makinelerinin yoğun olarak çalıştığı alanda sıkı bir güvenlik önlemi de olduğunu söyledi. Yanan alanda eldivenlerle fidan dikimi yaptıklarını söyleyen Demir, yaşadığı rahatsızlığı da şöyle anlattı: “Bu işlem sırasında dudağımda, yüzümde bir karıncalanma hissettim. Elimde eldiven vardı ama, artık yüzüme mi temas ettirdim, yoksa havayla mı oldu bilmiyorum, daha alandayken bir sıkıntı başlamıştı. Eve döndüğümde aynı gece dudağımda mantar gibi, uçuk gibi kabartılar oluştu. Sabah doktora gittim, aile doktoruna. Gezide o doktor da vardı. O, kendisinde de benzer etkilerin görüldüğünü ve bunun madendeki kimyasallardan kaynaklanmış olabileceğini söyledi.”
DOKTOR: ZEHİRİ BEN DE HİSSETTİM
Sonay Demir’in doktoru yaşadığı sıkıntının madenin kullandığı kimyasallardan olabileceği şüphesini aktardı. Madenin atık barajının fidan diktikleri yere yakın olduğunu söyleyen doktor, kendisinin de maden bölgesinde ağız ve dudaklarda kuruluk hissi yaşadığını söyledi”.
Gelin de yaşayın bakalım; siz şimdi bahar coşkusunu, doğa ile birlikte.
Tam bir felaket ile karşı karşıyayız.
İşte şimdi mücadelenin gereğini çok daha iyi anlıyorum
Kızıldere’deki Onlara şimdi daha çok saygı duyuyorum.