B ve C planı
Lice’de kalekolların yapımını protesto eden halkın üzerine açılan ateş sonrasında 2 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Geçen yılda aynı yerde, aynı gerekçe ile yapılan gösteride yine 1 vatandaşımız güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonrasında hayatını yitirmişti.
Kürt sorununun çözümünü sürekli savsaklayan, bunun üzerinden oy hesapları yapan hükümet son olarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yine bu konuyu istismar ederek; milliyetçi muhafazakar seçmene şirin gözükmek adına B ve C planlarının olduğunu açıklamıştı.
Bir yandan da, Kürt halkına şirin gözükmek için çalıştaylar düzenliyor, orada Kürt halkının taleplerine karşı şirinlikler yaparak durumu idare etme tavrını sürdürmeye çalışıyordu.
Çözümden uzak ,bu samimiyetsiz yaklaşım tabiî ki bir yerde patlayacaktı.
Lice’de güvenlik güçlerinin açık olarak “imha edeceğiz” mesajları ile protesto hakkını kullanan halka ateş açılarak 2 kişinin öldürülmesi; hükümetin B ve C planı olarak lanse ettiği gerçek yüzünü, ortaya çıkardı.
Barış sürecinde bölgede, halkın kendi deneyimleri ile yaşadıkları; kalekol ve karakolların kendi üzerlerindeki baskı, şiddet ve işkencenin araçları olması itibarıyla; karşı çıkmalarından, protesto etmelerinden daha doğal bir şey olmaz.
Kaldı ki, daha birkaç gün önce AKP tarafından yapılan çalıştay da bu talep gündeme getirilmişti.
Halkın bu protestosunun güvenlik güçleri tarafından, vatandaşların üzerine hedef gözeterek ateş açılması yoluyla bastırılmaya çalışılması bir kez daha sorunun demokrasi özgürlükler ve insan hakları bağlamındaki yönünü ortaya koymaktadır.
Hükümet bu uygulamalarıyla zaten sabıkalıdır.
Gezi mücadelesinde kaybettiğimiz 8, Roboski’de katledilen 33 vatandaşımız, her türlü demokratik hakkın kullanılmasının engellenmesi amacıyla uygulanan devlet terörü sonucu; yaralanan, sakat kalan onlarca vatandaşımızın durumu ortadadır.
Bu anti demokratik devlet uygulamalarına karşı bir bütün olarak Lice’den, Taksim’e,Soma’ya kadar her alanda mücadele etmek gereksinimi şimdi daha net olarak kendisini göstermektedir.
Lice’de ateş etme emri vererek 2 vatandaşımızın katledilmesine neden olan sorumlular tespit edilmeli ve cezalandırılmalıdır.
Bu talep aynı zamanda Raboski katliamı ,Gezi mücadelesi,Soma içinde aynen geçerlidir.
Halkın bu talepleri görmezden gelinirken, bu talebe sahip çıkarak protesto hakkını kullanan vatandaşlarımız yine aynı şekilde şiddete maruz kalmaktadırlar.
AKP hükümeti ile birlikte ülkemiz demokrasi, özgürlükler, insan hakları konusunda son derece sıkıntılı bir dönem yaşamaktadır.
Bu koşullarda Kürt halkının sorunlarının çözümü için gündemdeki “barış” süreci de artık inandırıcılığı yitirmektedir.
Fakat şunu unutmayalım; bu talepleri ne kadar güçlü bir şekilde savunur ve yaratacağımız toplumsal baskı ile devlet güçlerini bu taleplerimiz için harekete geçmek zorunda bırakabilirsek , ancak bu noktada bir gelişme sağlayabiliriz.
Tabiî ki esas çözüm; siyasi üst yapının dönüştürülmesi boyutundaki bir durumdur.
Bunun için; ırk, mezhep, din ayrımı yapmadan demokrasi özgürlük ve barış güçlerinin hep birlikte bu talepler temelinde mücadeleyi geliştirmesinden başka bir alternatif yoktur.
AKP bu konuda kapitalist sistemin gereklerini yerine getirmekle mükelleftir.
Yani daha çok sömürü, baskı, şiddet, halkın iradesinin yok sayılması bunları yaparken de çifte standart ve göz boyama gibi taktiklerle halkı oyalamak şeklindeki uygulamalar AKP klasiği haline dönüşmüştür.
Bu alanda; şiddet baskı ve zulüm temel uygulamalar olmuştur.
AKP bunu yapmaktadır; B, C planı değil Z planı bile olsa bu şiddet ve baskı demektir.
Böylesi bir siyasal atmosferde muhalefet güçlerine, parlamentoda önemli görevler düşmektedir.
CHP bu konuda daha fazla sorumluluk almalı, özelikle Kürt sorunun çözümü başta olmak üzere demokrasi özgürlükler ve barış için sürecin içersine girmelidir.
Demokrasi özgürlük ve barış güçlerinin, kapitalist sistemin ezilenler üzerindeki uygulamalarını boşa çıkarmak için; dayanışması ve birlikte hareket etmesi kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir.