Ayfer Uzunoğulları
GECEYLE GELEN SEVGİLİ
Dünya`nın yaşam kaynaklarından biri olan Güneş battıktan sonra bu kez yüzünü insanoğlu`na adeta " sıra bende" diyerek gökyüzünde gösteren Ay, Güneş gibi tarih boyunca bazı kavimler tarafından kutsallaştırılırken, bazıları için ise tanrısal bir güç olarak görülen gök cisimlerinin en güzellerinden biri olarak gösterilmiştir. Ay tıpkı Güneş gibi, bir çok toplumun yaşamında, dini inançlarında ve mitolojisinde etkili olmuş, yaşamı sürdüren, yön veren bir güç olarak kabul edilmiştir. Teknolojik çağ öncesi gece yolculuk yapanlara muhteşem ışığıyla adeta doğal bir aydınlatma sağlayan, bir kayanın üzerinde uzanarak kendisini seyredenin duygu düşüncelerini pozitif olarak etkileyen, yaşamsal ve sevgisel değerlerini arttıran Ay, en güzel yüzünü ise bir bütün olarak kendini oluşturduğunda yani "dolunay" haline geldiğinde göstermektedir. Tarih boyunca ay ve evreleri dini liderler, şairler ve daha pek çoğu için bir gizem ve ilham kaynağı olmuştur. Özellikle semavi dinler öncesinde bir şeye tapınma gereği duyan kavimlerin bir çoğu gece karanlığında gökyüzünü gururla aydınlatıp ışıklarını dünyaya yansıtan Ay`a büyük saygı göstermiş, ona ayinler yapmış ve kurbanlar sunmuştur.
Yaşamı yönettiğine inanılan ay doğup batarken, insanoğlu tarafından saygıyla karşılanmış, yeryüzündeki bir çok olağanüstü şeyin sahibi olarak kabul edilmiştir. İnsanoğlunun ay`ı bu kadar kutsal sayması, evrende düzene duyduğu saygıdan kaynaklanmaktadır. Eski Mezopotamya ve Anadolu dinlerinde Güneş`ten sonra Ay, göklerin en güzel varlığıdır. Güneş, nur; Ay geceyle gelen sevgilidir. Bütün kavimlerin mitolojik hikayelerinde göklerin en sevgilisi ve gözdesi Ay olmuştur. Güneş battıktan sonra gecenin bir koruyucusu olarak doğan Ay`ı Budistler Tanrı Buda`nın yüzü olarak görürken, Eski yunanlılar Ay`ı tanrıça Artemis, Türkler erkek olarak gördükleri Güneş`in dişişi, Ortadoğu`da ise Araplar ve Kürtler hem kutsal hem mübarek kabul etmişlerdir.
Gerek anadolu topraklarında ve gerekse diğer medeniyetlerin kurulduğu yerlerde bu inanışlardan en yaygın olanı ise, yeni doğan bir aya bakan insanın uğursuzlukları üzerine çekeceğiyle ilgilidir. Ortadoğu`da Ay`a çok büyük bir saygı gösteren Kürtler ise değişik bir inanışa sahiptir. Yeni doğan çocuklar bir takım hastalıklara yakalandıklarında yaşlı kadınlar çocuğun vücudundan gelen kötü kokular üzerine, çocuğun Ay doğarken ve batarken arada kaldığını, Ay`ın doğarken güçlü, batarken ise zayıflayan ışınlarından etkilendiğini ve bu nedenle hastalandığını kabul ederler. Çocuğun tekrar eski sağlığına kavuşması için odun ateşi üzerinde tutulan tencerenin dibindeki is`ten çocuğun ellerine, ayaklarına ve alnına çeşitli şekiller çizerler. Halen devam eden bir diğer inanış`ta Ay`ın tutulma evreleriyle ilgilidir. Ay tutulmasından ve önünün kapatılmasından gökyüzündeki "hut" ismindeki canavarı sorumlu tutan Ortadoğu`daki halklar, Ay`ı dişleri arasına alarak gökyüzündeki derin vadilere kaçıran ve görünmesine engel olan "Hut" isimli canavarı korkutmak ve Ay`ı kurtarmak için gökyüzüne doğru silah sıkarlar, davul çalarlar, tencerelere vurarak gürültü çıkarırlar. Sonuç olarak, tıpkı Güneş gibi Ay`da gecenin karanlığındaki mükemmel görselliğiyle geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların hep ilgi odağı olmaya devam etmiştir ve etmeye de devam edecektir.