sermet@canakkaleolay.com
Yolda yürürken kırılan bir ayakkabı topuğu üzerinden siyaset üretmek ancak karalama ve kara propagandadan medet umanların işi olabilir. Tükenmiş, söyleyecek sözü olmayan, siyasetçilerin tarzıdır. Ancak bunun üzerinden bir de belediye başkanının eşi ile ilgili yalan ve iftirayı gündeme getirmek, karşısında ne denir bilemiyorum!... Şimdilik insanlıktan uzak bir davranış olduğunu söylemekle yetineyim Söyleyecek bazı sözlerim baki kalsın. Belediye Başkanı Ülgür Gökhan hakkında sürdürülen bu kara propagandaların hiçbir karşılığının olmadığını, yalan ve iftiralardan ibaret olduğunu kavrayan Çanakkaleliler nezdinde Başkan Gökhan'a duyulan güven ve saygı daha da güçlenmiştir.
Çanakkale’deki seçim sonuçları da bu gerçeği doğrulayan bir gösterge olmuştur.
Merkez ilçedeki açık ara önde olan CHP oyları Başkan Gökhan’a duyulan güvenin ifadesidir.
Karalama, iftiralardan ibaret olan kara propaganda tutmamıştır.
Hani şu 7 Haziran seçimleri sonrasında dağıtılan pilav ile ilgili yaygara koparanlar var ya, bu etkinliğin demokrasinin önündeki 12 Eylül faşist darbesinin mirası olarak var olan baraj ile ilgili olduğunu özelikle anlamak istemelerinin nedeni bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Tek adam diktatörlüğünün önünde engel olarak gördükleri ,HDP’nin barajı yıkarak AKP’nin hedefine ulaşmasını engellenmesinin ruh hali kendisini bu şekilde göstermiştir.
Fiili olarak, demokrasinin bu kazanımı; diktatörlük heveslilerini rahatsız etmiş, yeni senaryolar ile şiddet ve savaş politikaları eşliğinde yüzlerce insanımızın canı pahasına tekrar seçim gündeme getirilmiştir.
Bu süreç her yönüyle karalamalar, manipülasyonlar, iftiralar temelinde sürdürülen bir algı yönetimi süreci olarak şekillendirilmiş ve AKP tek başına hükümete gelecek bir sonuçla bu süreci tamamlamıştır.
Yaşanılan bu süreç sonrasında demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri olan seçim barajının yıkılmasının önemini çok daha iyi anlayabiliyoruz.
İyi ki HDP, 1 Kasım seçimlerinde barajı aştı da, AKP tek başına anayasayı değiştirecek meclis çoğunluğuna ulaşamadı.
İşte o zaman Türkiye’nin hali ne olurdu, düşünmek bile istemiyorum
Ancak Ülgür Gökhan’ın demokrasi adına duyarlılığını şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Demokrasiden yana , çağdaşlık ve laiklik adına kaygı taşıyan herkes şimdi olaya bu pencereden bakmalı ve AKP tarafından pilav üzerine yapılan yaygaranın arkasındaki gerçeği görmelidir.
Buradaki sorun demokrasi ile diktatörlük arasındaki bir tercihtir.
Şimdilerde ortalıkta bu spekülasyona katılan bazı CHP’liler var ki; bir an önce AKP’nin aslında kendi diktatörlük özlemlerinin boşa çıkmasının rahatsızlığının sonucu olarak sürdürdükleri bu yaygarayı kavramalıdırlar.
Sorun HDP’nin desteklenmesinden çok öte demokrasiye sahip çıkmak meselesidir.
1 Kasım seçim sonuçları bunun önemini daha net olarak önümüze koymaktadır.
Böylesi bir durumda Ülgür Gökhan hakkında spekülasyonlarda bulunmak demokrasi taraftarlarına yakışmaz.
O zaman AKP’nin; anti demokratik, özgürlükleri rafa kaldıran, tek adam sistemiyle yaratılmak istenen dikta rejimi entegre olmuş, bir siyasi tercih ile aynılaşmış olursunuz!
Ayakkabı topuğundan siyaset üretecek kadar hafif olan siyasetçilerle aynı seviyeye düşmeyin.
Demokrasiden yana olmak, özgürlükleri barışı emeği savunmak başka bir vizyon gerektirir.
Ülgür Gökhan’ın AKP tarafından bu denli hedef haline getirilmesi boşuna değildir.
Milletvekilliği seçiminde belediye başkanını hedef alarak siyaset yapmanın elbette bir anlamı vardır.
“Meyve veren ağaç taşlanır” desem, herhalde derdimi anlatmış olurum.
Hele bu karalama çamur atma siyasetini savunmak adına ortalıkta var olan bazı tipler var ki, ne dediklerinin kendileri de farkında olmadıkları gibi, ipe sapa gelmez demagojik laflar ile yanaşma olmanın gereğini yapmaya çalışıyorlar.
Bu yalakalığın varacağı son noktadır deyip geçelim, nede olsa yalancıların da kendilerini ifade etme özgürlüğü olmalıdır…