sermet@canakkaleolay.com
18 Mart törenleri nedeniyle gazetemiz haber merkezi çalışanları akreditasyon kurbanı oldular. Hem de son dakikada Cumhurbaşkanlığı makamından gelen bir telefonla. Bu gelişme, halkın haber alma özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır. Ülkemizde barış isteyen akademisyenlerin tutuklandığı, `ya bizdensin ya terörden` şeklindeki anlayışla; farklı düşünen herkesin `silahsız terörist` ilan edildiği, ceza kanununda yapılacak değişikle bu kişilerin cezalandırılması için hazırlıkların yapıldığı günümüzde birilerinin gerçeklerin ortaya çıkmasından son derece rahatsız oldukları net olarak gözükmektedir.
Bu uygulamalar demokrasi ile bağdaşmayan, özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, beraberinde beslediği koşullarla şiddet politikalarını üreten uygulamalar olarak ülkemizi insanlık karşıtı terör olaylarının acılarıyla karşı karşıya getirmiştir.
Terör nereden gelirse gelsin, kim yaparsa yapsın ,öznesi kim olursa olsun insanlık düşmanıdır.
Terörün öznesine bağlı olarak `senin teröristin, benim teröristim` şeklindeki yaklaşımlarla hareket edildiğinde meydanlarda sokak ortalarında patlatılan bombalarla katledilenlerle, Sur`da, Cizre`de sivil insanlar arasında ayrım yapma durumuna gelinir ki; işte asıl tehlike budur, böylece terör kimin yaptığına kimin zarar gördüğüne göre meşrulaştırılmış olur.
İşte böylesi durumlarda halkın haber alma hakkının engellenmesi, özgürlüklerin rafa kaldırılması, siyasal erk gibi düşünmeyen herkes için sindirme, seslerini kesme politikaları olmazsa olmaz uygulamalar haline gelir.
Siyasal erk iktidarını sürdürmek için buna ihtiyaç duyar.
Gelelim tekrar 18 Mart törenlerine, bazı gazetecilere akreditasyon yasağı uygulayarak; amaçlarının ne olduğunu, yaşananlar sonrasında çok daha iyi anladık.
Bu şekilde başlayan basın özgürlüğünün engellenmesi, yine aynı amaçla siyasal erkin, kontrolü altındaki medyayı kullanılarak Belediye Başkanı Ülgür Gökhan`ın konuşmasını sansürlenmesiyle sürdü.
Bununla da yetinilmedi, bindirilmiş kıtalarla Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ıslıklandı yuhalatıldı.
Skandal ise bundan sonra; AKP Milletvekili Bülent Turan "Eğer siz imajınızı HDP`yle özdeşleştirir hale getirirseniz, prestijinizi pilavla imaj hale getirirseniz millet size bugün olmaz yarın yan bakar ya da ıslık çalar bu gayet anlaşılır bir şey diye düşünüyorum" şeklindeki değerlendirmesiyle bu çirkinliği olağanlaştırdı, açıkça savundu.
Tabi her zaman yaptığı gibi bir hamaset cümlesiyle de kendi niyetini gizleme adına gerekli olan sözünü de unutmadı.
Neymiş; "hiç kimsenin kürsüde yuhalanmasını istemezlermiş"
Bu demagojilere halkımız artık inanmıyor.
Kendileri gibi düşünmeyen herkese karşı duydukları bu tahammülsüzlük yok sayma, şiddet ve nefret diliyle sürdürülen; itibarsızlaştırmakla başlayıp, şiddet ve linç kültürüne kadar varan, terör ve savaş halini şimdi çok daha iyi anlayabiliyoruz.
"Terörle yaşamaya alışmalıyız" "Ben gidersem devlet yıkılır" "Ya Başkanlık Ya Kaos" diyenler katliamları önlemenin yolu olarak demokrasi, yerine diktatörlüğü salık vermektedirler.
İşte Çanakkale`de belediye başkanını yuhalatanların beslendiği damar bu damardır.
Bu damar, ülkemizde yaşanan şiddet ve savaş uygulamalarına, kandan beslenerek politika yapanlara can damarı olmaktadır.
Hal böyle iken basın özgürlüğünün rafa kaldırılması "silahsız terörist" kategoriyle gazetecilere yeni bir format verilmek istendiği, habere ulaşmanın engellendiği durumlarda bundan böyle gazeteciler ne yapacaklarını bir düşünsünler derim!
Ben yemek tarifleri ve yemek kültürü üzerinde yoğunlaşsınlar diye düşünüyorum.
Yeme içme kültürü ilgi görür.
Bu durumda Olay gazetesi 18 Mart sonrasındaki sayısını keşke asmada sardalye tarifi üzerinden kurgulasaydı, çok daha günün anlamına uygun olurdu.
Ben biraz okuyucularımdan müsaade istiyorum.
Yemek tarifleri toplamak için zamana ihtiyacım var.
Bu "silahsız terörist" işi fena halde kafama takıldı, aslında başka bir şey olmak isterdim ama neyse!
Görüşmek üzere, sağlıkla kalınız.
http://blog.radikal.com.tr/politika/asma-yapraginda-sardalye-tarifi-iyi-giderdi-128404
