akadirkenar@hotmail.com
Ezan sesleriyle selaları karıştırıyor beynimiz! Selaları duymaya o kadar alıştık ki, öğlen mi oldu, ikindi mi oldu diye düşünmeye başlıyoruz! Yani selalarla ezanlar birbirine karışmış durumda Çanakkale`de..
Çanakkale Tabib Odası Başkanı Doktor Güleda Erensoy haftalardır kendini yırtıyor! Sendikalar bas bas bağırıyor! Doktorlar feryat figan. Hemşireler harap ve bitap! Vaka sayımız almış başını gidiyor.. Sadece ÇOMÜ Tıp değil, bütün hastaneler dolmuş durumda. Dolmuşlar gibi ayakta hasta alıyor hastaneler; güvenlikçi bağrıyor,` arkaya doğru ilerleyelim beyler, ölenler sağ kalanlara yer versin bayanlar!`
Ve halimiz ağlanacak vaziyetteyken, biz bir de İl Sağlık Müdürü Ali Taşcı ile uğraşıyoruz. Çanakkale`ye geldiği günden beni sağlık çalışanlarında huzur bırakmayan, sanırım kendinden başkasını da sevmeyen bu müdüre esir olmuş durumda memleket! Sağlık camiasını tümden karşısına almış oturuyor adam koltukta!
Soruyorum soruşturuyorum. Ne oluyor arkadaş, nasıl bir şeydir bu? Arkası güçlü diyorlar! O zaman arkasında kim varsa gelsin o yönetsin Çanakkale`yi. Bu adam beceremiyor bu işi arkadaş. Yok yok.. En iyisi Adıyaman`a bir elçi gönderelim. Halimizi arz edelim.. Biz ettik sen etme diyelim! Kurtar bizi diyelim! Ya da vekilimiz Bülent Turan gitsin rica etsin! Sağlık müdürlüğü ile başka bir yere takas da önerebilir. Mesela Belediye alsın, mezarlıklar müdürü yapalım Alil Taşçı`yı! Ya da Valimiz İlhami bey araya girsin müftü yapalım Çanakkale`ye! Ağzı da dualıdır nasıl olsa! Aç açıkta kalmasın değerli müdür! Vallahi billahi şaka bir yana, böyle bir süreçte bunları yazmak istemezdim. Lütfen ve lütfen..
Evet, bu yazdıklarım hepimizi üzüyor. Çanakkale`de kordon boylarını, halk bahçelerini kapatarak önlem aldığını sanan bir Hıfzısıha Kurulu varken, biz kime neyi anlatıyoruz! İnsanları kaldırım yerine yollarda yürüten, iki karış yürüme mesafesi bırakmadan barikatlar çektiren yüce makama laf söylüyorum bende. Tövbe tövbe çarpılacağız.. Şahla, şıhla uğraşıyoruz Çanakkale gibi yerde...
İnsanların hastalıktan kırıldığı, çoluğun çocuğun, ninenin dedenin ev hapsedildiği bir 23 nisan yaşıyor Türkiye. Okullar sessiz bugün. Alanlar sessiz bugün. Avaz avaz şiir okuyan çocuklarımız korkuyla yaşıyor bugün.
23 Nisan Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı bugün. "23 Nisan neşe dolamıyor insan" bugün.. Affedin çocuklar bizi! Affedin..
Hadi büyükler geçmişe gidelim!..
Her yerde aynımıydı bilmiyorum. Ama benim çocukluğumun 23 nisanları bir başka güzeldi. Babamın imamlık yaptığı, benim de doğup büyüdüğüm Yenice`nin Karabey köyü küklü bir geçmişe sahip yörük köyüydü. İki tane köy meydanı vardı ki, heryerde bulunmaz. İşte o meydandaki ilk 23 nisanımı hiç unutamam. Benim ilk şiir okuduğum 23 nisandı. Ama hafızama çakılı bir şekilde duran şey bu değil. 23 nisanda yaptığımız yarışmalardı.
Kaşıkta yumurta taşıma yarışması. Yoğurt tepsilerinin içindeki 25 kuruşu bulma yarışması. Ve final, çuvalın içinde 10 metre koşma yarışması..
Anadolunun tertemiz çocuklarıydık biz. Fakirlerimiz öğretmen, imam, ormancı, sağlıkçı oldu. Biraz zenginlerimiz tüccar oldu. Zeki olup, fakir olanlarımız ise hiçbirşey olamadı.. Bir iki tanelerimiz de artis olmak için çok uğraştı. Kızlarımız ise okutulmadı, tütün tarlalarında recber oldu. Ana oldu. İşte bizim çocukluğumuzun 23 nisanları böyle geldi geçti.