sermet@canakkaleolay.com
Başbakan Amerika'da "Türkiye demokratik bir ülkedir. Gazeteciler faaliyetlerini yürütebilirler, bunun sınırı ve kısıtlaması yoktur" dediği saatlerde Diyarbakır'da DİHA, Azadiya Welat, Aram Yayınları ve KURDİ-DER'in bulunduğu binaya silahlarla baskın düzenleyen polis "makul şüphe" gerekçesiyle DİHA, Azadiya Welat ve Kurdi-Der çalışanı 32 kişiyi gözaltına aldı. Gerekçesinin kurmaca olduğu bu baskın, özgür basın üzerindeki baskı ve sansürün ta kendisidir. Savaş politikaları için düğmeye basan siyasi irade, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde sürdürdüğü şiddet ve katliamları gizlemek, halkların bu uygulamaları öğrenmesini engellemek için özgür basın üzerindeki baskılarını arttırdı.
Suruç katliamından sonra, 7 Haziran seçimlerinde almış olduğu yenilgiyi bertaraf etmek amacıyla kurguladığı tekrar seçimlerde; halkların göstermiş olduğu ilgi ile tek adam diktatörlüğüne izin vermeyen HDP’yi baraj altında bırakmak için savaş politikalarını devreye sokan saray iradesi, bölgede gerçekleştirdiği katliamları gizlemek amacıyla özgür basına uygulamış olduğu yayın yasakları ile sürdürdüğü sansürü şimdi baskın ve gözaltı uygulamalarıyla bir üst seviyeden devam ettiriyor.
Bu uygulamaları devreye alırken, hiçbir gerekçe göstermeden kurmaca bazı tertiplere başvurarak gerçek yüzünü de ortaya koyuyor.
Dicle Haber Ajansına yapılan baskın sonrasında, 32 kişinin gözaltına alınması gerekçesi tam bir kurmaca ve uydurmaca, bir o kadar da acemice düzenlenmiş bu anlamda fütursuzca sürdürülen bir uygulama olarak dikkat çekiyor.
Askeri bir korteje yapılan saldırıyı gerekçe göstererek, saldırganların baskın yapılan binaya kaçtıkları kurgusu üzerinden düzenlenen belgenin düzenleme saati 17.30 iken, korteje saldırı saatinin 17.40 olması yapılan baskın arama ve el koyma kararının ne denli kurmaca olduğu net olarak ortaya çıkıyor.
AKP’nin devreye aldığı savaş konsepti ile halklara uyguladığı baskı ve zulüm uygulamalarını kamuoyundan gizlemek için sansür politikaları yeniden gündeme alındı
Dicle Haber Ajansı halkın gerçekleri öğrenmesi adına sürdürdüğü sorumlu yayıncılık anlayışına bağlı olarak; savaş için düğmeye basıldığı günden itibaren abonelerine yaptığı haber servisi 20 kez internet sansürü getirilerek engellenmeye çalışılmıştır.
Özgür basın bu politikalara bağlı olarak yoğun bir baskı altındadır.
Halkın bilgi edinme hakkı temelinde yaşanan olayları haberleştirmek isteyen gazeteciler her türlü yöntem uygulanarak engellenmeye çalışılmaktadır.
Bu arada şiddet uygulamalarına maruz kalmakta, gözaltına alınmakta, görev yapmaları engellenmektedir.
Diğer yandaş ve havuz medyası yaşanılanları çarpıtarak, tam bir dezenformasyon politikası ile gerçekleri gizlemeye çalışmakta böylece savaştan, şiddetten nemalananlar için dikensiz gül bahçesi yaratılmak istenmektedir.
Savaş politikalarının, bir kez daha her türlü özgürlüğün gaspı olduğunu yaşayarak öğreniyoruz.
Özgürlüklerin yaşanması, karşılık bulması; ancak barış ortamlarında sağlanabilmektedir.
Bugün ülkemizi savaş yerine çeviren siyasi iradenin bir an önce durdurulması gerekmektedir.
Barışın sağlanamadığı süreçte her geçen gün, çok daha olumsuz koşullar ile karşı karşıya kalacağız.
Bu koşullar savaş politikalarından medet uman tekçi, tek adam zihniyeti dışındaki herkesi bir gün gelecek olumsuz etkileyecektir.
Barış mücadelesi halklarımızın en temel olarak ele alacağı bir gündem haline gelmiştir.
Bunun için barış bloğunu büyütmek; savaş politikalarına, bundan nemalanan diktatörlük özlemi içersinde olanlara karşı 1 Kasım’da vereceğimiz oylar ile gerekli tavrı göstermemiz gerekmektedir.
Onun için ; “Seni yine başkan yaptırmayacağız”,İnadına barış