sermet@canakkaleolay.com
7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeyerek tekrar seçimi gündeme getiren AKP, tekrar seçimi avantaja dönüştürmek için gündeme aldığı entrikal siyasetin karşılığını aldı. Her türlü devlet imkânını kullanarak, şiddet baskı politikaları ve savaş hali durumu ile yarattığı tehdit ve sindirme, bunun üzerine kurgulanan algı operasyonu sonuçlarını verdi. Ekonomik istikrardan, güvenlik hassasiyetine kadar birçok konuda yapılan algı operasyonu yanında MHP'nin AKP'nin can simidi olma rolünün yarattığı iklimin sonuçlarını almak üzere özelikle milliyetçi söylevlerle desteklenen propagandalar MHP tabanında etkisini buldu. Böylesine olağan üstü koşullarda gerçekleştirilen seçimde CHP ve HDP'nin miting dahi yapamamış olmasının karşılığı şimdi daha net olarak görülmektedir. Patlatılan bombalar, katliamlar, sokak ortasında kurşunlanan vatandaşlar çocuklar, tutuklamalar, yakılan, basılan parti binaları boşuna değilmiş!
MHP içindeki AKP’ye yöneliş sadece 7 Haziran sonrasındaki gelişmelere bağlı olarak açıklanamaz.
MHP, siyasal zeminde özelikle stratejik zamanlarda AKP’nin can simidi olma rolü üstlenince; MHP tabanında otomatik olarak bir ortaklaşma, yakınlaşma eğilimi oluşmuştu.
Bunun sorumlusu MHP yönetimidir, oy geçişinin yeşil ışığı kendileri tarafından yakılmıştır.
Birde buna 7 Haziran sonrasında AKP’nin, milliyetçi oyları kazanmak noktasındaki özel çabası eklenince ortaya bu tablo çıkmıştır.
HDP’nin 7 Hazirandaki oy oranına ulaşamaması da yine AKP’nin şiddet ve savaş politikalarının sonucudur.
Yıllardır savaş politikalarıyla büyük acılar çekmiş Kürt halkı yeniden çatışmalı bir ortama dönmenin faturasını gerçekçi olmayan bir yaklaşım ile HDP’ye çıkardı; 7 Haziran’da vermiş olduğu desteğini geri aldı.
AKP, 7 Haziran sonrasındaki politikalarıyla hedefine ulaşmış ve tek başına hükümet olmuştur.
Ancak bu yeni durum siyasal mücadelede yeni bir dönemin ve safların daha belirginleştiği bir sürecin başlangıcına yol açmıştır.
AKP artık düzenin temel direği haline gelmiş, milliyetçi muhafazakar kesiminde AKP’de birleşmesiyle düzenin devamından yana olan politikaların temel unsuru olarak tam bir dindar ve kindar parti kimliği kazanmıştır.
Diğer yandan HDP ve CHP’de demokrasinin, barışın, özgürlüklerin savunulması adına sorumlulukları daha yoğun olarak hissedilen partiler olarak cephenin diğer kesimini oluşturmuşlardır.
Demokrasi ve emek güçlerinin seçim sonuçları noktasında karamsarlığa düşmelerine bu gelişmenin faturasını halkımıza çıkarak bu halktan bir şey olmaz gibi gerici yaklaşımlar içersine girmemeleri gerekir.
Emek ve demokrasi mücadelesi kaldığı yerden devam edecektir, deneyimlerini geliştirerek birleşik mücadelenin yaratılması adına daha çok çaba harcayarak, “inadına barış”, “inadına emek” diyerek bu mücadele sürecektir.
Bu yol; çetin, tuzaklarla dolu, uzun bir yoldur.
Bu arada balkon konuşmalarında yine demokrasi, özgürlük, hukuk, ötekileştirmeme tarzında nutuklar atıldı.
Böyle olmasına rağmen önümüzdeki günler; AKP’nin başlattığı saldırıları sürdüreceği günler olacak.
Zaten yaşanan gelişmeler, özellikle Ankara katliamı sonrasında ‘oylarınının artığını’ söyleyen başbakan bundan sonrada emek ve demokrasi mücadelesi karşısında saldırgan, şiddetten beslenen, özgürlükleri yok sayan uygulamaları aynen sürdürecektir.
Demokrasi ve emek güçlerine direnmek görevi düşmektedir.
Bu aşamada özelikle CHP’ye önemli bir sorumluluk düşmektedir.
Yaşanılan bu gelişmeler sonrasında CHP sol politikalar ile muhalefetini sürdürecek bir değişimi, örgütsel olarak da kendisini buna hazırlayarak demokrasi ve emek mücadelesinin etkili bir unsuru yola devam etmelidir.
Seçim sonrasında CHP hakkında yapılan bazı yakınmaların bence hiçbir değeri yoktur.
CHP demokrasi mücadelesinin, haklar mücadelesinin bir bileşeni olarak, ona gönül verenlerinde bu mücadelenin içersinde sorumluk aldığı bir ağırlık merkezi olmalıdır.
Bu noktada emek harcamayan çaba göstermeyenlerin, şimdi çıkıp CHP hakkında ileri geri konuşması boş laflardır.
Olağan üstü koşullarda yapılan bu seçimlerde oylarını koruyarak hatta az bir miktar arttırması bile CHP açısından değerlidir.
Eğer doğru ise Çanakkale milletvekili Bülent Öz yaptığı bir açıklamada “CHP olarak kendi söylemlerimiz halkımız nezdinde değer bulmadı” sözlerine açıklık getirmelidir.
CHP bundan böyle ulusalcı bir çizgide siyaset yapamaz.
Bu noktada siyaset yapanların geldiği nokta ortadadır.
CHP’nin demokrasi ve emek mücadelesinin dışında kalma gibi bir seçeneği kalmamıştır.
Sosyal demokrat ilkeleri gerçek anlamda savunan bunun gereklerine uygun bir örgüt yapısını oluşturarak mücadeleyi sürdürmesi dışındaki her girişim CHP’yi yok oluşa götürür.
Yine seçimler sonrasında AKP Milletvekili Bülent Turan’ın “Yanlış yapanlar mahcup oldu, iftira atanlar, polemik yapanlar mahcup oldu. Hayır diyenler, pilav dağıtanlar mahcup oldu. Ama olacak. Çanakkale artık hizmetle anılsın istiyoruz. Polemiklerle değil, tertemiz bir sayfayla anılsın istiyoruz” sözleri kendi içersindeki tutarsızlığın bir örneğidir.
İthal edildiği günden beri Başkan Ülgür Gökhan hakkında karalama ve manipülasyonlarını sürdüren Bülent Turan temiz bir sayfa açmaktan bahsederken bile manipülasyon yapmaktadır.
Ülgür Gökhan’ı kast ederek “mahcup oldu” demektedir.
Ülgür Gökhan bu kentin onurudur.
Mahcup olacak bir şey yapmamıştır; partisi merkez ilçede yine açık ara önde olan bir partidir.
Yine il düzeyindeki CHP oyları 134500den 134900 a çıkarak korunmuştur.
MHP oyları üzerinden AKP oylarının artmasını bir başarı olarak sunan Bülent Turan ve buradan hareketle Başkan Gökhan için “mahcup oldu” şeklinde bir değerlendirme yaparak gerçekleri alt üst ederek, her fırsata karalama faaliyetlerini sürdüreceğinin işaretini vermiştir.
Çanakkale halkı böylesine yaklaşımlara gerekli dersi veriyor, hesabını da soracaktır.
Siz bakmayın balkona çıkıp süslü sözler sarf edenlere, önümüzde barış demokrasi ve emek güçleri açısından zorlu günler var.
Birleşik örgütlü bir mücadele ile bu zorlukların aşılabileceğini unutmayalım.
İnadına Barış, İnadına özgürlük, İnadına emek