Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Akil adamlar buna ne der?

1862
İmralı görüşmeleri ile hassas bir özellik kazanan barış girişimleri noktasındaki gelişmeler karşısında, çevremizde olup bitenler farklı bir iklim yaratıyor… Bugün Çanakkale ‘de barış istedikleri için yargılanan 49 kişinin mahkemesine tanıklık edeceğiz. Bir yandan barış adına yapılan görüşmeler nedeniyle bazı adımlardan bahsedip, öbür taraftan barış isteyen insanların yargılanıyor olması pek anlaşılır bir durum değil.
 
Buna benzer çok örnek sıralamak mümkün.
 
Demek ki; bu yolda temizlenmesi gerekli önemli engeller var.
 
Bu yol temizliği yapılmadan barış girişimlerinden ciddi bir hayal kırıklığı çıkması işten bile değil.
 
Akil adamların işi zor.
 
Yıllardır, emekçiler, ezilenler ötekileştirilenler, öğrenciler, yaşadıkları sorunları her fırsatta dile getirdiler. Sonuç ne oldu; gençler, geleceklerini belirleyecek 3 saatlik bir sınav cenderesini protesto ettikleri için daha iki gün önce kelepçelenerek göz altına alındı. Terör bahanesiyle sendikalar basıldı, işçilerin örgütleri itibarsızlaştırılmaya tabi tutuldu.
 
Bunlar daha çok yeni olan gerçekleşmeler.
 
Her gün buna benzer olayların yaşandığı bir ülkede sorun akil adamlar ile çözülemez.
 
Bu bir demokrasi ve özgürlükler sorunudur.
 
Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümü için bu dönüşümün önündeki anti demokratik engellerin kaldırılmasından başka bir seçenek yoktur.
 
İşte Çanakkale’de barış istedikleri için yargılanan 49 kişinin davası bu bakımdan önemlidir.
 
Ülkemizin barış ve huzurundan dem vuran bir siyasi iktidarın söylevleri barış isteyenlerin yargılandığı şu koşullarda inandırıcı değildir.
 
Önümüzdeki günlerde demokrasi ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırıldığı değişimler yaratılmadığı sürece; herşey laftan öte gitmeyecek, gelecek açısından önemli riskler yaşanabilecektir.
 
Hafta sonu Lüleburgaz’da yapılan Sendikal Güç Birliği Platformunun ‘taşeronlaşmaya hayır’ mitingindeki binlerce kişinin “iş ekmek özgürlük yoksa, barış da yok” sloganı çok şey anlatıyor.
 
Akil adamlara duyurulur ...
 
Çanakkale’de çevre mücadelesinin geldiği nokta.
Kapitalistlerin çevrenin değerlerini yağmalayarak krizin etkilerinden kurtulma çabaları bölgemizde topyekun bir saldırıya dönüştü.
 
Altıncılar, termikçiler derken şimdi de HES yatırımcıları ile bölgemiz abluka altına alındı.
 
Hafta sonu Çanakkale Çevre Platformunun gerçekleştirdiği panelde Prof.Dr .Beyza Üstün ekosisteme dönük bu saldırıların özellik ile su havzalarında bütüncül bir saldırıya dönüştüğünün altını çizdi.
 
Bundan dolayı termikçilerin, altıncıların, HES’lerin ve çimento yatırımlarının bu bölgede yoğunlaşmasının; saldırının niteliğine uygun olarak geliştiğine yapılan vurgu dikkatle ele alınmalıdır.
 
Yoğunlaşan bu saldırılar doğal olarak geleceğimizi ve yaşamsal değerlerimizi ciddi bir risk altına sokmaktadır.
 
Bundan dolayı yoğunlaşan bu saldırılara karşı daha örgütlü daha nitelikli bir mücadeleyi geliştirme gereği ertelenemez bir görev haline gelmiştir.
 
Çanakkale Çevre Platformu bugüne kadar sürdürdüğü çalışmalar ile önemli sorumluluklar üstlenmiştir.
 
Özellik ile bölge halkını bilinçlendirme, duyarlılık geliştirme noktasında başarılı çalışmalara imza atmıştır.
 
Sürecin geldiği noktada artık bu kaygıyı duyan herkes şimdi bu mücadelenin bir paydaşı olmalıdır.
 
Çevre Platformu`nun mücadelesi sahiplenilmeli, herkes elinden geldiği kadar yardımcı olmalıdır.
 
Bunun için de tek bir yol vardır; birlikte hareket edebilecek mekanizmalar yaratılmalı ve tepkilerin örgütlü, birleşik bir temelde güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
 
Yaşam alanlarımıza dönük, bizleri yok sayan bu girişimlere karşı hep birlikte karşı durma örgütlü bir tepki geliştirme zamanı gelmiştir.
 
Daha çok sorumluluk almalı, daha çok mesai harcamalıyız.
 
Unutmayınız ki yok edilmek istenen geleceğimizdir, sağlığımızdır, yani bizleriz.
 
Bu bilinci daha üst noktalara taşıyarak, örgütlü, birleşik güçlü tepkiler vermek zamanı gelmiştir.
 
Ya bunu yapacağız, ya da geleceğimizi teslim edeceğiz, ortası yoktur.