Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Ah şu takiye …

2246

  Başta siyaset mekanizması olmak üzere, ‘takiye sanatı’ yaşamımızın çeşitli alanlarında gerçeklere ulaşma konusunda ülkemizin ciddi bir engeli haline gelmiştir. 
  Ne zaman yapılan eylem ile güdülen amaç arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırır isek; özetle  ‘takiyeden’ vazgeçersek, işte o zaman doğru işler ile sonuç alıcı bir sürecin kapısını aralarız.
  Yaşamımızda ‘takiye’ bizi öyle bir şekilde teslim almıştır ki; kimin ne yapmak istediğini, ne ifade etmek istediğini gerçekten kestirmekte zorlanmaktayız.
  Güncel gelişmeler kapsamında olayları şöyle bir irdeleyelim, bilgi kirliği ile oluşan algıları biraz olsun netleştirelim.
  24 Temmuz 1908 II. Meşrutiyetin ilanı ile sansürün kaldırılması ile anlamlaşan 24 Temmuz Basın ve Gazeteciler Bayramı, bugün sansürün kılık değiştirmesi ile anlamını yitirmiş olup gazeteci örgütleri, bugünü bir kutlama günü olmaktan çıkardı, basın özgürlüğü ve gazeteciler günü olarak anmaya başladı.
  Buna rağmen 24 Temmuz nedeniyle, şimdi bir çok kuruluşun kutlama mesajları ve seremonilerine mazhar olacağız.
  İçinde bulunduğumuz koşullarda basın ve özellik ile yerel basının hangi şartlar altında görevini sürdürdüğü hepimizin malumu.
  Basın Bayramı nedeniyle kutlama mesajı yayınlayanlar, basın kuruluşları ile işbirliği noktasında hangi performans ile hareket etmektedirler?
  Kamuoyunu aydınlatma, halkın gerçeklere ve bilgiye ulaşma hakkını kullanma kapsamında hareket eden basın mensuplarının bilgiye ulaşma sürecinde toplumun çeşitli kesimlerinin yaklaşımı nasıl olmaktadır?
  Basın kuruluşlarına yardımcı olma noktasında gerçekten bir katkıları olmakta mıdır?
  Özellik ile kamu görevlileri, 657 sayılı yasa kapsamını kendilerine bir sansür kalkanı olarak kullanmaktadırlar.
  Bu sorulara verilecek cevapları irdeler iseniz; yaklaşımınızın ‘takiyeci’ olup olmadığını da sınayabilirsiniz.
  70’e yakın gazetecinin cezaevlerinde olduğu, yüzlerce gazeteci için haklarında hapis cezası istemi ile açılmış davaların sürdüğü bu koşullarda siyasi iktidarın bir çok olayın sorumlusu olarak basın kuruluşlarını gösterip, tehdit ettiği günümüzde  ‘bayram’ kavramından daha güzel ‘takiye’ mi olur.

  Referandum yaklaştıkça…
  Referandum yaklaştıkça türlü türlü ‘takiyeler’ ile karşılaşmaktayız.
  Şu aralar gözü yaşlı olanları çok moda…
  12 eylül cuntası ile idam edilen gençler üzerinden şimdi  sözde ‘demokrasi savunuculuğu’ ile, göz boyanmaya çalışılmaktadır.
Bu basitlik ile, halkımız kandırılamaz.
  12 eylül darbesi konusunda 30 yıl hiçbir şey yapmayanlar, sorumlularının cezalandırılması taleplerine karşı çıkanlar, bu temelde verilen mücadeleleri yine aynı baskıcı yöntemler ile bastırmaya çalışanlar, şimdi toplumun gözünün içine baka baka yalan söylemektedirler…
  ‘Takiyenin’ daniskası da bu olsa gerek.

  Tam gün ile gelen takiye …
  Anayasa  Mahkemesinin Tam Gün Yasası ile kısmı iptali sonrasında Sağlık Bakanlığınca yapılan açıklamalar sistemin temel gerçekleri görmemezlikten gelindiğinde; sosyal politikalar açısından destek bulabilir.
  Doktorların muayenehane açması ile ilgili olarak yasa iptalindeki teknik tartışmanın dışında; Sağlık Bakanlığının biz vatandaşımızı yüzlerce liralık muayene parasından kurtarıyor isek kötü mü yapıyoruz yorumları yine birtakım gerçeklerin gizlenmesine yöneliktir.
  Ülkemizde kurgulanmaya çalışılan sistem paralı sağlık sistemidir.
  Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı, katkı paylarının arttırılması, ilaç bedelleri için her geçen gün vatandaşın ödediği ücretin  artması, hastaların bir müşteri gibi algılanarak, bunun üzerinden gerçekleştirilen döner sermaye sistemleri, performansa göre ücretlendirme ile sağlıkta niteliğin yok edileceği koşullarda ‘halkçı girişimlerden’ bahsedilemez.
  Sanki hükümet, hekimleri tam gün çalıştırarak, onların tüm bilgi ve enerjisini halkın sağlık ihtiyacının daha iyi karşılanması için kullanmak istiyor da TTB ve “Tam Gün Yasası”nın bu haline karşı çıkanlar, hükümetin bu halkçı girişimini engellemek, hekimlerin hem devletten maaş alıp hem de özelde çalışmasını savunuyormuş gibi göstererek, ticarileşen sistem gizlenemez.
  Maden ocaklarında, tersanelerde, iş güvenliğinin olmadığı, vahşi sömürü koşullarında sendikasız, güvencesiz,boğaz tokluğuna çalıştırılan emekçilerin her gün ölüm haberlerinin geldiği ülkemizde ne kadar ‘takiye’ yapılır ise yapılsın sistem artık işlemez  hale gelmiştir.
  Referandum da kurtaramaz, Kürt halkı üzerinden oynanan oyunlar da çare olamayacaktır.
  Ok yaydan çıkmıştır.

  Hata üzerine hata
  ÖSYM(Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi)başarı sıra değerlerini yayınladığı kılavuzda “küçük unutkanlıklar” olarak açıkladığı hataya, bir hata dizisi daha eklendi.
  Hata “küçük unutkanlıklar” olmaktan çıktı, herhalde !
  Binlerce gencimizin geleceğini etkileyen bir yarış atı gibi yıllarca koşturularak finale geldiği bir konumda yapılan bu yanlışları görmemezlikten gelen yetkililere ne demeli bilemiyorum.
  Onlarca zorluğa rağmen çocuklarının gelecekleri için her türlü fedakarlığa imza atan ailelerin bu fedakarlıklarına da mı hiç mi saygınız yok.
  İstifa edin beyler !
  Piyasacı, ezberci, hayattan ve üretimden kopuk bir eğitim sisteminden daha ne beklenebilir ki …
  Yaptığı işe gerekli özeni göstermemekten başka.