Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

“Nasıl kıydınız Alime”

1687
Bir annenin feryadı böyleydi.
Gezi protestosu sırasında Eskişehir’de polis saldırısından kaçarken aralarında polislerinde bulunduğu sivil giyimli eli sopalı kişiler tarafından feci şekilde dövüldükten 38 gün sonra yaşamını yitiren 19 yaşındaki bir gencin annesinin isyanıydı bu feryat.
Ali İsmail Korkmaz’ın mahkemesi Kayseri’de başlamıştı.
Binlerce insan bu vahşi cinayeti protesto etmek ve faillerinin cezalandırılmasını talep etmek için her türlü engellemeye rağmen mahkeme önünde toplandılar.
Mahkemenin Kayseri’ye alınması bir başka sorundu,gelinen süreçte şimdi de olayın ardındaki gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasının engellenmesine ilişkin çabalar gündemdeydi..
19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın yaşam dolu geleceğe umutla bakan bakışları hep belleğimizde olacak, unutulmayacak; katilleri ve arkasındaki gerçek sorumluları ortaya çıkarılacak ve hesap sorulacak.
Kayseri’deki ilk duruşma bu mesajı vermiştir.
Bir yandan adı yolsuzluklarla anılan çocuklarını korumak adına türlü türlü manevralara başvuran babalar , diğer yandan yürekleri acılar ile dolu bir anne ve babanın feryatları;ülkemizdeki gerçeğin çarpıcı bir yansıması olarak yine gündemimizdeydi.
19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’n hayat dolu, sevecen bakışlarını bu ülkenin aydınlık insanları unutmayacak.
Ali İsmail Korkmaz’ı katledenleri korumak, gizlemek için bir çok tertip ve tezgâha başvurulsa da, halkın tepkisi bu oyunları bir bir boşa çıkardı.
Daha ilk günden Eskişehir Valisi tarafından “arkadaşları tarafından darp edilmiştir” şeklinde gerçek olmayan bir yaklaşımla katillerin korunması için yoğun bir çaba içine girildi.
Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne sebep olan saldırıyı görüntüleyen kamera kayıtları ya kayıp ya da hasarlı çıktı.
Korkmaz’ın failleri hakkındaki soruşturma kapsamında savcı olay yerini gören üç iş yerinin güvenlik kamerasına ait görüntüleri istedi ancak kameralardan ikisinde kayıt olmadığı, polislerce alınan bir otel kamerasındaki görüntülerin bulunduğu hard diskin ise hasarlı olduğu söylendi.
Yapılan incelemede söz konusu hard diskteki görüntülerde de, Korkmaz’ın dövüldüğü ana ait 18 dakikalık bölümün olmadığı ortaya çıktı.
 Ancak otel sahibi, “Ben hard diskteki o görüntüleri polislerle birlikte izledim, sonra da onlara teslim ettim. Ben teslim ederken sağlamdı” diyerek polisleri yalanladı.
Olaya dair kamera kayıtlarının bulunmaması, görüntülerin silindiği yönündeki iddiaları da beraberinde getirdi.
Nitekim o geceye dair görüntü olmadığının söylendiği 3 kameradan biri, Ali İsmail Korkmaz’ın saldırıya uğradığı sokakta bulunan  ekmek fırınına ait güvenlik kamerasıydı.
Ancak daha sonra saldırının faillerinden olduğu ortaya çıkan fırın sahibine ait kamera görüntülerinin silindiği ortaya çıktı.
Tüm bu gizleme çabalarına karşın halkın tepkisi ile, silinen görüntüler Jandarma kriminal laboratuarında kurtarılarak failler belirlendi ve tespit edilen 8 kişiden 5 kişi tutuklandı.
Mahkeme sürecinin olumsuzlaşmasını sağlamak amacıyla; yine Eskişehir Valisinin güvenlik sorununu bahane etmesinin ardından davanın Kayseri’de görülmesi kararı verildi.
Tanıkların Eskişehir’de, sanıkların Kayseri ve Ankara’da olduğu koşullarda sağlıklı bir yargılamanın yapılamayacağını belirten savunma avukatlarının görüşlerine rağmen Kayseri’de başlayan mahkeme bu seferde Kayseri Valiliği tarafından, Ali İsmail  Korkmaz ailesine destek vermek ve bu cinayeti lanetlemek üzere yurdun dört bir yanından gelenleri engellemek adına Kayseri’de adeta sıkıyönetim ilan edildi.
Bu da tutmadı binlerce insan Kayseri’de bu cinayeti lanetledi, faillerin cezalandırılmasını talep etti.
Anne Korkmaz’ın mahkemede sanıklara “yüzüme bakarak konuşun , oğluma bakın nasıl kıydınız” şeklinde seslenmesi kulaklarımda çınlarken, çark etmenin hafifliği ile  onursuzluğun simgesi olabilecek bir başka açıklamayı duyunca yaşamın  bir onur mücadelesi olduğunu bir kez daha hissettim.
“Ancak Sayın Başbakanın istediği bakanla çalışmak ve istediği bakanı görevden almak en tabi hakkı ve yetkisidir. Fakat rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayınız şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Soruşturma dosyasında var olan ve yasalara uygun olarak onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakanın talimatı ile yapılmıştır.
Bu minval üzerine bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu milleti rahatlatmak için Sayın Başbakanın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletimize saygı ile sunuyorum.
Bugün bize bir tane istifa metni, bir tane de deklarasyon metni gönderildi. Yani ben tabi ki partimi rahatlatmak isterim ama böyle bir durumda bu işin yanlış olduğunu ifade ediyorum ve hayırlı olsun diyorum.”sözleri sonrasında istifa eden  eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, maksadını aşarak “istifa” kelimesini kullandığını söyledi. Bayraktar, “Bu ifademden dolayı liderimden ve dava arkadaşlarımdan özür diliyorum” açıklamasında bulundu.
Bu kadar da çark etmek nasıl bir şeydir, düşünemiyorum bile!
Yerel seçimlere  az bir süre kaldı.
Yaşadığımız bu deneyimler son derece anlamlı ve öğreticidir.
Nerden bakarsanız bakın hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bu olayların tesadüfi gelişmeler olmadığını özelikle belirtmek isterim.
Bu bir siyasal vizyonun sonucudur.
29 Mart günü oylarınızı verirken bu siyasal vizyonun Çanakkale’yi nerelere götürebileceğini düşünün.
Yaşabilecekleriniz;  ‘çok lafın yalansız olmayacağı’ gerçeğinin doğal sonucu olarak hayal bile edemeyeceğiniz boyuttaki olumsuzluklar olacaktır.
Çanakkale’yi güvenilir ellere teslim ediniz, aksi takdirde kaybeden Çanakkale olur, rant ve çıkar çevrelerine Çanakkale ve kaynakları teslim edilemez.
Bu kesimlerin topluma karşı sorumlulukları ancak;  “pardon, özür dilerim”, “maksadımı aştım” kadar 2 cümlelik basitliktedir.