500 hafta!
Dile kolay 500 hafta; aynı meydanda insanlar faili meçhul cinayetler ile yitirilen, gözaltına alınıp kendilerinden haber alınamayan yakınlarının acılarıyla ile bir araya geliyorlar.
Faili meçhul cinayetlerin kaybedilerek gizlendiği süreç, 12 Eylül askeri darbesiyle başladı.
1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetler ve kayıplar ülke gündeminin önemli bir parçası oldu.
“Failler bulunsun hesap sorulsun” gibi son derece masum bir talep ve adalet arayışı ile hareket eden, katledilen, kaybolan yurttaşların yakınları ilk kez 27 Mayıs 1995 tarihinde bir araya geldi.
O günden bugüne her hafta adalet arayışı ile Galatasaray Meydanı’nda yakınlarının akıbetini sorguladılar, taleplerini haykırdılar.
Birçok kez saldırıya uğradılar gözaltına alındılar, tutuklandılar.
Yılmadılar, mücadelelerini sürdürdüler.
Ülkemizde demokrasi adına ahkâm kesenlere en güzel cevabı Cumartesi Anneleri verdi, verecek.
Ülkemizde insan hakları ihlallerinin ayyuka çıktığı faili meçhul cinayetlerin, gözaltına alındıktan sonra işkenceyle katledilen insanların yoğunlaştığı dönemlerden biri olan 90’lı yıllarda kaybolan insanların anneleri tarafından başlatılan eylemin 500. Haftasında katılımcılar “Cezasızlık ve adaletsizlik üreten bu sistemin bütününde köklü yasal, idari ve adli değişiklikler yapılsın. Cezasızlık politikasına son verilerek insanlık suçları ve bu suçların failleri görünür kılınsın. Devletin kaybettiği evlatlarımızın akıbeti açıklansın ve failler yargılansın. Hakikat ve adalet hakkımız yasal güvence altına alınsın. Türkiye, yıllardır imzalamaktan kaçındığı Birleşmiş Milletlerin, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme’sini imzalasın.” şeklindeki taleplerinin gerçekleşmesine kadar 1000 haftada geçse bu eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar.
Onlar acılarını mücadeleye dönüştürdüler.
500 haftadır kararlı bir şekilde taleplerini savunuyorlar.
Dünya üzerinde böylesine etkin ve sürekli bir sivil itaatsizlik örneğine rastlanmamıştır.
Cumartesi Annelerinin, mücadele sürekliği ve kararlığı barış ve demokrasi mücadelesi açısından örnek alınması gerekli niteliktedir.
Cumartesi Annelerinin mücadelesi demokrasi barış için önümüze birçok gerçeği koymaktadır.
Her fırsatta demokrasi ve insan haklarından bahsedenler faili meçhul cinayetlerle yok edilmiş yüzlerce insanın akıbeti için hiçbir çaba göstermemektedirler.
Bizzat bugünde aynı yöntemlere başvurulmaktadır.
Roboski’de katledilen 33 Kürt yurttaşımızın failleri hala ortaya çıkarılmamıştır.
Gezi mücadelesinde yitirdiğimiz gençlerin katillerini korumak ve aklamak için her türlü yola başvurulmaktadır.
Daha çok kısa bir süre önce Mardin’de yitirilen 2 polis ve arkasından polislerin katilleri olarak lanse edilen 4 kişinin öldürülmesi olayının araştırılması için verilen meclis araştırması önergesi AKP tarafından ret edilmiştir.
Dün yayın yasağı getirenler, bugün bu olayın araştırılmasını ret etmişlerdir.
Fakat iş, algı yönetimine geldiğinde ırkçılık temelinde Kürt halkına karşı düşmanlığın körüklenmesi için her türlü yalan ve demagojiye başvurulmaktadır.
Ülkemiz bugün son derece sıkıntılı bir süreçten geçmektedir.
Siyasi olarak sürdürülen baskılar ile birlikte, ekonomik olarak dayatılan şartlar emekçiler açısından hayatı çekilmez hale getirmiştir.
Bu koşullarda emek ve demokrasi güçlerinin birleşerek kendi yaşamlarını zindana çeviren kapitalist emperyalist sistemin uygulamalarına karşı mücadeleyi büyütmesi gerekmektedir.
Hafta sonu Çanakkale Emek Partisi 7. Olağan Kongresine damgasını vuran tema buydu.
Kobene’ de süren direniş ile birlikte gericiliğin çözüm süreci konusundaki oyalama taktikleri ve Kobene destek eylemlerini bahane ederek yeni saldırı hazırlıklarını boşa çıkarmak için birlikte mücadelenin güçlendirilmesi çağrısı gerçekçi, anlamlı bir çağrıydı.
Bu çağrı ile birlikte, bugünlerde ‘Birleşik Haziran Hareketi’ olarak bir araya gelen çeşitli ilerici ,demokrat, sosyalist çevrelerinde başlattıkları girişim ayrıca bir heyecan yaratmıştır.
Solda birlik adına geliştirilen her türlü adım değerlidir.
Bu yazımı kaleme aldıktan sonra, Birleşik Haziran Hareketi’nin Çanakkale’de yapacağı ilk toplantıya katılacağım.
Toplantıdan beklentim; bu birlikteliğin daha ileriye taşınması için, Halkların Demokratik Kongresi başta olmak üzere sol, sosyalist diğer oluşumlarında yer aldığı ortak hareket etme konusundaki iradenin ortaya çıkmasıdır.
Bu kadar hassas koşullar altında olduğumuz bu dönemde, buna duyulan ihtiyaç en acil ihtiyaçtır.