Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

23 Nisan ve Berkin Elvan

1446
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bu yıl gezi mücadelesinde başına isabet eden gaz fişeği nedeniyle 269 gün sonra kaybettiğimiz Berkin Elvan anısı ile çok daha anlamlı bir nitelik kazandı.
Daha dün ,onu anmak isteyen gençler Taksim Meydanında şiddet gördüler, göz altına alındılar.
Berkin’i anmak için toplanan gençler Berkin ile simgeleşen ekmekleri Taksim Meydanına bırakmak istediklerinde başlarına gelmedik kalmadı.
Yarında çıkıp,  “çocuklarımız geleceğimizdir”  diye bir sürü nutuk atılacak.
846 TL asgari ücretle açlık sınırının altında geçinmeye çalışan ailelere üç olsun, üç de yetmez beş olsun şeklinde telkinde bulunanların çocuklar için söyleyecekleri her şey sahtedir, aldatmacadır, boş sözlerden ibarettir.
Yaşamın kendisi bunu göstermektedir, fazla söze gerek yok.
Sorunlu demokrasimizin doğal bir sonucu olarak ülkemizdeki çocukların durumu mevcut durumları ve gelecekleri itibarıyla son derece karanlık…
Öncelikle ucuz işgücü yaklaşımının getirdiği bir mantıkla çocuk işçiler önemli sorunlar ile karşı karşıya.
Aile bütçelerine katkı sunmak adına çalışmak zorunda kalan okul çağında yaklaşık 1 milyon çocuğumuz her türlü angarya koşullarında çalıştırılmakta vahşi kapitalist sistem onlar üzerinden rant sağlamanın olanaklarını geliştirmeye çalışmaktadır.
Muhafazakâr zihniyetin ürünü olarak yeterli eğitimi alamadığı için çocuk gelinler gerçeği önemli bir sorun olarak önümüzde durmakta.
“Geleceğimiz çocuklarımız “olarak dinleyeceğiniz gerçekleri yansıtmayan söylevlerle süslenmiş 23 Nisan Çocuk Bayramının bugün hangi koşullarda kutlandığını anlayabilmek için Gündem Çocuk Derneği’nin  “Türkiye’de Çocuğun Yaşam Hakkı 2013 Raporu’na ” bir göz atalım.
1 Ocak 2013 - 31 Aralık 2013 tarihileri arasında yaşanan ölümle sonuçlanan yaşam hakkı ihlallerine yer verilen raporda yer alan bazı veriler şöyle:
- 6 yaşındaki Efe Boz gibi sağlık, bakım, eğitim gibi kamu hizmeti alırken en az 21 çocuk...
- 13 yaşındaki Uğur Kaymaz gibi yargısız infaz sebebiyle en az 4 çocuk...
- 14 yaşındaki Ceylan Önkol gibi kara mayınları ve askeri mühimmat sebebiyle en az 5 çocuk...
- 15 yaşındaki Berkin Elvan gibi toplumsal olaylar sırasında en az 3 çocuk...
- 9 yaşındaki Mert Aydın gibi şiddet sebebiyle en az 41 çocuk...
- 13 yaşındaki Ahmet Yıldız gibi iş cinayetleri sebebiyle en az 89 çocuk...
- 3.5 yaşındaki Pamir gibi kentsel ve kırsal alanda en az 101 çocuk yaşamını kaybetti.
Türkiye’ye 3 mahkûmiyet
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaşam hakkı ihlallerine uğrayan çocuklarla ilgili 2013 yılında 3 kararla Türkiye’yi mahkûm etti.
16 Ağustos 2006 tarihinde Adana’da gerçekleştirilen gösteriye polis müdahale etmiş ve 15 yaşındaki Fevzi Abik kafasından vurularak yaşamını kaybetmişti. AİHM Türkiye’yi ateş eden kişiyi tespit etmediği için 10 bin Avro tazminata mahkûm etti.
24 Mart 2006’da Diyarbakır’daki protesto gösterilerine polis müdahale etmiş ve 7’si çocuk 13 kişi yaşamını kaybetmişti. 13 yaşındaki Abdullah Yaşa da polisin attığı gaz fişeğinin kafasına gelmesi sonucunda ağır yaralanmıştı. AİHM, Türkiye’yi 15 bin Avro tazminata mahkûm etti.
Şırnak’ta 19 Ocak 2005 tarihinde 3’ü 18 yaşından küçük olmak üzere 5 genç, askerlerin düzenlediği bir operasyon sonucu öldü.
AİHM, Türkiye’ye her bir başvurucu için 65 bin Avro olmak üzere mahkeme masraflarıyla birlikte toplamda 330 bin 930 Avro ceza verdi.
 
Bu tablo size neyi anlatmaktadır, şöyle bir düşünün!
İnsan haklarının ayaklar altına alındığı bir ülkede çocuklarımız da bundan paylarını almaktadır.
Kapitalist sistemin hakim sınıfları dışında herkes, çocuk genç kadın  tüm kesimler sistemin vahşi uygulamalarından etkilenmektedirler.
En temel demokratik hakkın bile kullanılmasının başbakanın iki dudağı arsında olduğu bir ülkede geleceğimiz için çocuklarımız için daha çok sorumluluk alma zamanıdır.
Bu uygulamalar her geçen gün daha da görünür bir şekilde yoğunlaşmakta, diktatörlüğü aratmayan bu uygulamaların meşruluğunun yaratılması adına gündemdeki fiili başkanlık  (Cumhurbaşkanlığı) seçimi yeni bir aşama olacaktır.
“Taksim’i kapattım, Kadıköy’ü kapattım “diyerek emekçilerin yıllardır kanları canları pahasına yaratmış olduğu bazı değerlerin yok edilmesi girişiminden tut , futbol taraftarlarına yönelik sürdürülen şiddete kadar her türlü gelişme diktatörlük yolundaki yeni adımların göstergesidir.
İçişleri Bakanının düne kadar İstanbul Valiliğinin sorumluğunda diye belirttiği  izin konusuna gelen bu müdahaleye  şimdi ne diyeceğiz?
Her gün demokratik geleneklerden daha çok uzaklaşıldığı keyfi uygulamaların  her şeyi belirlediği koşullarda 23 Nisan Çocuk Bayramı olmaktan çıkmış demektir.
Diktatörlük koşularında bayram olmaz, özellikle çocuk bayramı hiç olmaz.
Çocuklarımızın gelişimi insanca mutlu bir yaşam sürmelerinin tek garantisi demokrasi ve özgürlüklerdir.
Artık 23 Nisan Çocuk Bayramı olmaktan çıkmış, çocuklarımızın geleceğini kazanmak için hep birlikte yeni bir başlangıç yapmak adına yeni bir anlam kazanmıştır.
Bu satırları yazarken Gezi Parkı merdivenlerinde 1 Mayıs Komitesi basın açıklaması yapmak istediğinde polis barikatı ile karşılaşmış,açıklama yapmaları engellenmeye çalışılıyordu.
Daha şimdiden devreye sokulan bu baskılar kabul edilemez.
Demokratik hakların bu şekilde engellenmesinin tüm sorumluğu hükümetindir.
Bu halk “artık yeter” diyor, bu sesi duyun!