Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

2016 yılının ilk tuzağı !...

2015 yılını onca acı, katliam, insan ve temel yaşam hakları ihlalleri ile tamamladığımız saatlerde 2016 yılında da aynı uygulamaların sürdürüleceğinin işareti veren demeçleri okuyarak yeni bir yıla girmek farklı duyguları yaşama neden oldu. Sürdürülen baskı şiddet ve katliamların, "teröristleri temizleme" şeklinde klasikleşmiş bir kamuflaj olarak kamuoyuna sunulduğu gerçeğinden hareket edersek, yeni yılda da bu temizleme faaliyetinin sürdürüleceğinin siyasi irade tarafından deklere edilmesi; savaş şiddet ve katliam politikalarının kaçınılmaz sonucu gözyaşları ve acıların, bebeklerden dedelere ve ninelere kadar masum insan ölümlerini yaşadığımız onca insanlık dışı uygulamanın yine gündemimizi işgal edeceğini söyleyebiliriz. Halkların barış çığlığını duymazdan gelen, savaş politikasından medet umanların sürdürecekleri bu zalim politikalara karşı "inadına barış" demekten başka bir çare yoktur.

1200

 Savaş ve şiddet politikalarıyla halkın iradesine müdahale edenler aynı yöntemleri sürdürerek tek adam diktatörlüğüne doğru mesafe almak istemektedirler.

Bu hedef öyle bir nitelik kazanmıştır ki; Hitler faşizmi, üniter başkanlık modeli örneği olarak sunularak faşizme atıfta bulunulunca; başkanlık tartışmalarının arkasındaki gizli gündem de açığa çıkmıştır.

Her ne kadar sonradan “çarpıtılmıştır” şeklinde bir açıklama yapıldıysa da, bugüne kadar düşüncelerinin arka planındaki gerçeklerini açıklayıp, sonra ‘yanlış anlaşılmıştır, çarpıtılmıştır’ şeklindeki savunmalar ile ülkemiz bu karanlığın içerisine getirilmiştir.

Bu açıklamanın hiçbir kıymeti olmadığı, deneyimlerimizle malumdur.

Gerçekler bu denli ortadayken 2015 yılının son günlerinde AKP ile CHP’nin demokratik anayasa konusunda anlaştıkları temelindeki haberlerin pompalanması bu noktadaki propagandanın allanıp pullanarak piyasaya sürülmesi ince bir taktiktir, aynı zamanda bir tuzaktır.

Tıpkı 7Haziran seçimlerinden sonra sürdürülen “istikşafi görüşmeler” olarak adlandırılan görüşmenin her bir aşamasında “anlaşıyoruz” diyerek umut pompalanıp, 45 gün sonra AKP’nin niyetinin 1 Kasım seçimlerine varmak adına zaman kazanma taktiğinden başka bir şey olmadığı ortaya çıkan bu deneyim, gelinen noktada acaba CHP için hiçbir şey ifade etmemekte de midir?

Kaldı ki, ülkeyi kan gölüne çeviren bir siyasi iradeden demokratik bir anayasa yapmak konusunda bir beklenti içerisinde olmak günümüz gerçekleriyle ne kadar uyumludur?

Kurumsal olarak ve üye yapısı itibarıyla demokrasi ve özgürlükleri savunma noktasında bir değişim hedefi olan CHP, AKP’nin bu yeni oyununa gelmemelidir!

AKP’nin yeni anayasa hedefi gibi bir sorunu yoktur, onun tüm sorunu tek adam diktatörlüğünün önünü açacak bir başkanlık modelidir.

12 Eylül darbe anayasasının anti demokratik hükümlerini kendisine kalkan yapıp, güvenlikçi politikalar temelinde çıkardığı kanunlarla tahkim eden siyasi irade;  ülkeyi bir savaş yerine çevirdikten sonra, şimdi çıkıp “12 Eylül anayasasının anti demokratik hükümlerini kaldıralım” yaklaşımının tam bir aldatmaca olduğunu unutmayalım.

Bununda ötesinde başkanlık sistemi ile parlamenter sistem taban tabana zıt olan modellerdir.

Başkanlık sistemine karşı olan, parlamenter sistemi savunan bir CHP demokratik bir anayasa yapmak için, AKP ile hiçbir ortak nokta geliştiremez.

 

AKP’nin bu hamlesinin arka planında, başkanlık sistemine geçiş noktasında oluşturulmuş yeni bir yol haritası için toplumu hazırlamak planı; tıpkı 1 Kasım seçimlerinde olduğu gibi yaratacağı algı yönetimiyle “istikrar” adına kamuoyunun desteğini sağlayacak hamleleri oluşturmak vardır.

Bu süreçte parlamento içerisinde de gerekli hamleleri yapacak zamanı kazanıp, başkanlık sistemini referanduma götürecek bir planın figüranı olmamak için CHP açık ve net tavrını koymalı, demokrasiden nasibini almamış bir iradeyle demokratik anayasa yapmak adına ortaklaşmamalıdır.

AKP demokratik anayasa konusunda samimiyse önce savaş ve şiddet operasyonlarını durdurmalı Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü için müzakereleri yeniden başlatmamalıdır. 

Gericiliğin her türlü saldırısının yoğunlaştığı yeni bir yıla başlangıç yaptığımız şu günlerde siyasal olarak net olmak AKP’nin yedeğine düşmemek gerekir.

Her gün yaşanılan sivil halktan insanların, hendekler arkasındaki gençlerin, polislerin askerlerin ölümleriyle yaşanılan acılar, karşılaştığımız onca insanlık dışı uygulamalar ortadayken demokratik bir anayasa lafı aldatmacadan öte hiçbir anlam taşımamaktadır.

Kültürel, etnik, dini mezhepsel farklıklarımızı kabul etmeyerek tekçi bir anlayışla tek adam diktatörlüğü ile tahkim edilmek istenen başkanlık sistemiyle, hedeflenen demokratik anayasa yapımı arasında dağlar kadar fark vardır.

Bu anlayış öylesine bir noktaya getirilmiştir ki, bugün artık yaşam tarzlarına müdahale edilen bir ayrımcılık her noktada kendisini göstermektedir.

Yılbaşı nedeniyle, yılbaşı kutlamaları ve kutlayanlar hedef yapılarak ülkenin dört bir yanında sistemli bir şekilde sürdürülen “Müslümanlar yılbaşı kutlamaz” kampanyası tamda budur.

Bu kampanyalarının arka planını iyi okumak gerekir.

Kendilerinden olmayanın yok edileceği, hayat hakkı tanınmayacağı bir anlayışın işaretleridir bunlar…

Böylesi bir gelişmenin yaşandığı günümüzde demokratik hak ve özgürlükleri, barış içerisinde farklıklarımızla bir arada yaşamanın gereğini savunmak çok daha acil bir görev haline gelmiştir.

Bu bilinç ile Çanakkale’de yaşanan bir gelişmeyi değerlendirmek ve ders çıkarmak zorundayız.

Özgürlüklerin, barışın kenti dediğimiz Çanakkale’de bu yıl “Müslüman yılbaşı kutlamaz” şeklindeki afiş ve bildirilerle bir kampanya düzenleyen çevreler faaliyetlerini sürdürürken,  yılbaşı gecesi havai fişek gösterisinin hava muhalefeti nedeniyle iptal edilmesi doğru olmamıştır.

Gericiliğe bırakılan her boşluk, yeni boşluklar yaratır; gericilik adına yeni kazanımlara neden olur.

Halkın yaşam tarzına müdahale kesinlikle kabul edilemez.

Bu noktayı ilgilendiren konularda daha hassas davranılması gerekmektedir.

Herkesin istediği gibi yaşamasının teminatını; ancak özgürlüklerimizi savunarak sürdürebiliriz.

Bunun içinde daha dikkatli, itinalı kararlar almak ve yaşama geçirmek zorundayız.