Özveri ve insan sevgisinin simgesi, nura yürüyen, en genciniz 90`lı yaşlarda, ak saçlı güzel insanlar; Söylediklerinizin gerçekliğini, yaptıklarınızın doğruluğuna olan inancım hiç sarsılmadı... Öğütleriniz rehberimiz oldu!
Benim için en zor şey, size sizi anlatmak, başarılarınıza yaraşan güzel sözleri bulmaktır.
Yarın, Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81`uncu yıl dönümü... 80 Yılı geride bıraktık. Ülkemizin, aydınlık, mutlu, güzel geleceği için yakılan PROMETHEUS`un ateşi sönmedi, taşındı, kuşaklar boyu taşınmaya devam edecek...
"Bir ulus hem cahil hem özgür olamaz..." Sırtınızda kitaplığınız köylere vardınız. Yağmur damlalarının toprakla buluşması gibi. Ve tartışmalar başladı... Daha uzun yıllar sürecek. Ülkemizin eğitim sorunları, demokratik bir toplumda, demokratik eğitim ilkeleri çerçevesinde, çözüme kavuşuncaya kadar, Köy Enstitüleri hep gündemde kalacak. Topu topu 6 yıllık ömrü olan Köy Enstitüleri 81`inci yılında da anılıyorsa, Köy Enstitüleri yaşıyor demektir. Bunun anlamı da; halkımızın, kendi olumlu geçmişine sahip çıktığıdır.
Sevgili Enstitülüler! Bu Köy Enstitüleri neydi? İşlevi neydi? Neden çullandılar bu okulların üzerine?
İkinci Dünya Savaşı`nın en zor dönemlerinde, eğitime ayrılan bütçe sınırlı da olsa Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, ilköğretim davasını, insan olma, ulus olma davası olarak kabul ettiler.
Köy Enstitüleri, halkın tümünü, ilköğretimden geçirme girişimi değildi... Köyün, köylünün ruhuna işleyip, onu düşünce aydınlığına kavuşturmak, onu, yalnız öbür dünyayı düşünen ümmetçi alışkanlıktan ayırıp, kafaca ulus durumuna getirmek, yöresiyle ilgilenmeyi, doğayı, ağaçları, kuşları sevmeyi öğretmek, ulus ve insan sevgisini aşılamak, kolektif bir ruh yaratmaktı. Köy kadınını köle durumundan kurtarmak, ona insanlığını, ailede taşıdığı önemi, yani; kişiliğini kazandırmak, bu okulun amaçları içindeydi...
Halkın katkılarıyla, kolektif bir ruhla, imeceye dayanarak, Anadolu`da 21 Köy Enstitüsü kuruldu ve bu okullarda, üretime dayalı, eğitim yoluyla düşünen, araştıran, eleştiren, kendine güvenen, üretici, doğayı da toplumu da değiştirmeyi hedefleyen, aydın öğretmen ordusu yaratıldı.
Bu aydın öğretmenler, hem eğitimin hem toplumun demokratikleşme savaşına katkı da bulundular. Tam 80 yıldır eğitimci, yazar, sanatçı, bilim adamı olarak demokratikleşme savaşında, yazarak, düşünerek öncülük ettiler. Öğretmen örgütlenmesinde yol gösterici oldular.
Köy Enstitülerinden yetişen genç öğretmenler, kısa sürede halkın uyanışını istemeyen toprak ağalarının hedefi oldular. Kinyas Kartal`ın "Halkımın aydınlanmasını, mutluluğunu, huzurunu isterim, ama gözlerim açıkken ağalığımın yıkılışını görmek istemem..." Emin Sazak`ın "Biz bunları bitirmezsek, bunlar bizi bitirecek" sözleri, çok şey ifade etmektedir. 1946 yılında ülke ve dünya koşullarının yardımıyla, bu okulların müfredatı değiştirildi, eğitim sistemi yozlaştırıldı. Böylece, eğitimde önemli bir demokratikleşme girişimi, toplumdaki demokratikleşmeye ters gelişmeler sonucu engellendi.
Köy Enstitülerinin dokunulmasaydı, kuruluş ruhuyla günümüze kadar gelseydi ne olurdu? Ağır sanayinin ilk nüvesi nasıl ki örs ve çekiç ise bunun evrimleşmesiyle ağır sanayiye dönüşmüşse, bu okullarda 1940`tan bu yana kuruluş ruhuyla evrimleşerek görkemli ve köklü 21 üniversitemiz olacaktı. İnsan da toprak da daha derin işlenecekti. Ekin ve sanat yaşamına yeni boyutlar ve anlam kazandıracaktı. Şimdi, yaşadığımız olumsuzlukları ve sorunları yaşamayacaktık. Bu okullarda yetişen bilim adamları sayesinde, "PANDEMİ"yi önleyen ülke olabilirdik. Yani karanlığı, ilk aydınlatan "VENÜS" Yıldızı gibi bir ülke olabilirdik.
Anadolu`nun dört bir yanına dağılan, kardeşliği, eşitliği, demokrasiyi, hakça bölüşümü savunan, insanın köle olmasını reddeden bir eğitim anlayışı; Ülkemizin gelişiminden, halkımızın uyanmasından korkanlar, bağımsızlık yerine, bağımlılığı yeğleyenler, bireysel çıkarlarını, her şeyin önüne koyanlar tarafından, sürekli ve örgütlü bir şekilde itibarsızlaştırılmış, ahlaksızca yakıştırmalarla kötülemişlerdir...
Sevgili öğretmenlerim..!
Size, sizlere, hala ihtiyacımız var. Sizde var olan, bitmeyen enerji gücünün kaynağını merak ediyorum. Oysa eğitim; en pahalı yatırımdır, en karlı yatırımdır. Sonucu 20-30 yıl sonra alınan bir yatırımdır. Yanlış uygulanırsa sonucu, "FELAKET" olan bir yatırımdır. Bu temel doğrudan yola çıkarsak, ülkemiz pek parlak gözükmüyor.
Öğretmen yetiştirme politikamız, eğitim politikamız, siyasal tercihlere veya keyfiyete göre şekilleniyor.
Eğitime suskun, miskin, güdülen insanlar yaratma işlevi yükleniliyor.
Eğitim, sermayenin imtiyazlı durumuna gelmiş, özelleştirme politikasıyla eğitim yükündün kurtulmaya çalışılmaktadır.
Düşünen insan değil, ezberci, tüketen insan yaratmak amaçlanmaktadır.
Eğitimin öznesi; öğretmen, öğrenci, öğretmen örgütleri, sağlıklı bir şekilde karar ve yönetim süreçlerine katılamamaktadır. Yönetenler, hala işin "ÖZNE"si değil de "YIĞIN" olarak görmektedirler.
Üniversite açmak, "KONSERVE" açmaktan daha kolay mantığıyla, üniversitelerin açılması, yönetimlerinde Türk-İslam sentezci anlayış hakimiyeti...
Bu 17 Nisan`da, kuruluşunun 81`inci yılına giriyoruz. Cumhuriyet döneminin geçmiş birikimleri, yaratıcılığa dönüştürdüğü, dünya pedagoji literatürüne "TÜRK BULUŞU" diye yazdırdığı Köy Enstitülerinin 81`inci kuruluş yıl dönümü, eğitimli bir toplumun kendi buluşu, yaşamla bütünleşerek atılım yapışının yıl dönümü, "UNESCO" yaşamın gerisinde kalan, eğitime çare ararken, köy Enstitüsü eğitim ilkelerini benimsemişler ve raporlarına almış, dünya çapında uygulamışlardır.
Kuruluşunun 81`inci yılında, öldürdükleri kurumdan hala korkanlar var. Ama korkmakta çok haklılar onlar. ÖLDÜRDÜKLERİNİ ZANNETTİLER...
Sevgili öğretmenlerim!
O kurumlarda yetişenlere, alınteri dökenlere, yazı, yapıt ve düşünceleri ile karanlıkları aydınlatanlara yürekten selam olsun... Kaybettiğimiz öğretmenlerimizi, minnetle anıyor, yaşayanların ellerinden öpüyorum...