12 Eylül’de sivil cunta
Günümüzün, sivil diktatörlüğü 12 Eylül askeri cuntasını geride bıraktı desem 12 Eylül mağdurları bana kızar mı bilmem.
Gerçi bizim Gemici, 12 Eylül`ün mağduru değil tarafı olduğunu belirtse de; ben bu taraf olma durumunun hal ve gidişini belirtmek açısından yine mağdurlar olarak tanımlamamı sürdüreceğim.
Daha bir gün öncesinde Antakya’da katledilen Ahmet Atakan’ın katledilmesini protesto etmek için tüm Türkiye’de sokaklara çıkan halk yine yoğun bir şiddet ile karşılaştı.
Çanakkale’de nasbini aldı.
12 Eylül askeri darbesinin halk üzerinde sürdürdüğü baskı ve anti demokratik uygulamalar bugün misli ile devam ettiriliyor.
Dünyada eşi olmayan uygulamalara tanıklık etmekteyiz.
Stadyumda oynanan bir maç ,dışarıda atılan yoğun gaz bombalarından etkilenerek erteleniyorsa düşünmek lazım.
Yine Çanakkale’de olduğu gibi yere düşen görevli sivil polis kendi arkadaşları tarafından gazlanıyorsa saldırının düzeyi konusunda artık sınırlar aşılmıştır.
Şuursuzca, protestocu olsun olmasın herkese karşı sürdürülen şiddet örnekleri ile karşı karşıyayız.
Peki neden bu duruma gelinmiştir?
Her alanda iflas eden siyasi iktidarın politikalarının sonucudur bu şiddet.
Kendine güveni olan bir siyasal irade hiçbir zaman için halkına karşı şiddet uygulamaz.
İflas eden siyasi irade şimdi şiddet uygulamalarıyla durumu idare etme çabası içersindedir.
Tarihin hiçbir döneminde bu şiddet çare olamamıştır.
12 Eylül askeri darbesinin 33 yılında bu gerçeği çok daha iyi kavrayabiliyoruz.
Bu şiddet ve anti demokratik uygulamaların faturasını AKP ödeyecektir.
Bunun için demokrasi ve halk güçlerinin demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesini daha birleşik, daha kitlesel, daha dinamik, daha fonksiyonel olarak örmesi önemli bir gereksinimdir.
Bu gereksinim için özellikle sosyalist çevrelerin çabalarını izlemekteyiz.
Sosyal demokrat parti olma iddiasındaki CHP’nin ise henüz yeterli bir sorumlulukla toplumsal yaşamın gereklerini kavradığını söyleyemeyiz.
Parti içinde bu konuda oldukça duyarlı kesimler olmasına rağmen bu potansiyelin harekete geçirilmesini sağlayacak siyasal önderlik zaaflıdır.
Özelikle Çanakkale bu konuda çok daha negatif bir konumdadır.
CHP örgütü ne yazık ki bu alanda yeterli sorumluluğu üstlenmemektedir.
Unutulmasın ki gericilik yaşamın her alanında örgütlü bir şekilde saldırıların sürdürmekte kendi kazanımlarını geliştirmek için her türlü yola başvurmaktadır.
Sistem zaten bu konuda kendilerine önemli avantajlar sunmaktadır.
Hal böyle iken CHP’nin demokrasi ve özgürlükler noktasında mücadeleci bir kimlik kazanamaması AKP hanesine yazılan gelişmeler olarak şekillenebilir.
Sadece yerel yönetimlerin performansı, yerel yöneticilerin inisiyatifi ile siyasal mücadele de başarı yakalanamaz.
CHP il örgütü yapmış olduğum değerlendirmeleri gayet net anlayacaktır.
AKP’nin halka karşı uyguladığı şiddet politikalarına karşı durmak artık öyle bir noktadadır ki; insan olmanın bir sorumluğu haline gelmiştir.
Hal böyle iken bu sürecin dışında kalanları yarın bu halk da dışarıda bırakacaktır.
İşin doğası budur.
Bugün 12 Eylül
Askeri darbenin uygulamalarının deneyimleri ile, bugün artık çok rahat olarak bir sivil diktatörlükten bahsedebiliyoruz.
12 Eylül darbecileri üniformalarını çıkarıp ülkeyi yönetmiş olsalardı; görüntü bugünkü gibi olacaktı.
Demokrasi, özgürlük, barış içinde insanca yaşamak için şimdi sorumlu yurttaş olma zamanı.
Bu gidişat durdurulamazsa her 12 Eylül günü bir önceki 12 Eylül’ü arar duruma geliriz.
12 Eylül 1980 darbesiyle yoktan yere cezaevlerine düşmüş, işkence görmüş, yakınlarını kaybetmiş, cunta yönetiminin çeşitli alanlardaki saldırılarına maruz kalmış, ülkesini terk etmek zorunda bırakılmış mağdur arkadaşlar bana kızmasınlar.
12 Eylül askeri cuntasını hafife alan bir anlayış içersinde değilim.
Bizzat bugün yaşadıklarımızın yolu 12 Eylül askeri darbesi ile açılmıştır.
Onunla daha hesaplaşamadık, göstermelik mahkemelerle 12
Eylül’ü aklamaya çalışanlarla birlikte topyekûn bir hesabımız var…