sermet@canakkaleolay.com
Güne, Gaziantep'teki patlama haberiyle başladık. Korku imparatorluğu yaratarak demokratik tepkilerin engellenmesi, halkın hakları için verecekleri mücadeleyi bastırmak adına izlenen bu yöntemsellik 1 Mayıs sabahında da, Gaziantep'ten tüm Türkiye'ye yayıldı, ardından birkaç şehirde 1 Mayıs programlarının iptal edilmesine rağmen; ezilenler mağdur olanlar, emeğin talepleri ortaklığında dayanışma içerisinde alanları doldurdular, korku duvarlarını yıktılar. Özelikle içinde bulunduğumuz koşullarda siyasi iradenin şiddet, savaş, yok etme yöntemleriyle sömürü talan düzenlerini sürdürme adına ayyuka çıkardığı baskılar anti demokratik uygulamalar karşısında, 1Mayıs kutlamalarıyla yıkılan korku duvarları emek ve demokrasi güçlerinin gerçekten ihtiyacı olan bir durumdu.
Özelikle İstanbul’da 1 Mayıs kutlamalarının alan tartışmalarının dışına çıkarak, kitlesel bir şekilde kutlanması gerçekten önemliydi.
Alan tartışmalarıyla zaman geçirilmiş, gerektiği şekilde hazırlıklar yapılamamış olmasına rağmen yine de günün koşullarına uygun bir gelişme olarak değerli bir adım olmuştu.
Tabii bu durum; 1977 yılında yitirdiğimiz, emekçilerin kanlarıyla yazılmış Taksim Meydanı’nın, 1 Mayıs Meydanı olması gerçeğini hiçbir zaman değiştirmez.
Nasıl işçiler emekçiler mücadeleleriyle, 1 Mayıs’ı bir bayram günü olarak kazanmışlarsa Taksim Alanını da 1 Mayıs Alanı olarak kazanacaklar ve kutlamalarını gerçekleştireceklerdir.
Başka bir alternatif söz konusu değildir.
Takiyeyi siyaset yapmak adına ilke haline getiren AKP politikacılarının 2010 yılında Taksim’in, 1 Mayıs Alanı olduğuna dair vermiş olduğu sözleri de gördük.
Bu takiye politikaları itibarıyla; AKP’li politikacılar bugün karşımıza 1 Mayıs’ta işçinin emeğin haklarından bahsederek çıkıyorlarsa mecbur kaldıklarından ötürüdür.
İçi boş laflar edip, gazetelere ilanlar veriyorlarsa emek güçlerinin kazanımlarının sonucudur.
Yoksa emperyalizmin ve sermayenin politikalarının uygulayıcısı olan bu güçler, varlıklarını emeğin sömürülmesi, haklarının gasp edilmesi üzerinden sürdürmeye çalıştıkları artık gizlemez bir şekilde ortadadır.
Sendikal haklarının gasp edilmesinden tut, grev ve toplu sözleşmelerde yaratılan mağduriyetler, engellemeler, taşeron çalışma sistemi, kıdem tazminatının gasp edilmesi girişimleri ve son olarak esnek çalışma güvencesiz iş koşulları ve kiralık işçilik ve özel istihdam ofisleriyle emeğin bir meta gibi alınıp satılacağı düzenlemelere imza atanların bakmayın siz etmiş oldukları süslü püslü laflara…
Onlar emek düşmanıdırlar, onlar sermayenin politikalarının uygulayıcıları olarak demokrasi özgürlük ve barış düşmanıdırlar.
Emeğe karşı yapılan saldırılarda sermaye aynı zamanda sınıf içerisindeki işbirlikçi sendika yöneticilerini de yedek olarak kullanmakta sınıfın mücadelesini içerden teslim alma yoluna gitmektedir.
İşçilerin birlik ve dayanışmasını engelleyerek mücadeleyi bölüp, sermayenin dümen suyuna sokmaya çalışan sözde sendikacıların tavırları bu 1 Mayıs kutlamalarında bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Kentimize gelerek sözde 1 Mayıs kutlayan Türk-İş yöneticileri on binlerce işçiyi taşıyarak onları sınıf kardeşleriyle gerçek talepleri temelinde bir arada olmaktan alıkoymuş olsalar da birçok ilde işçiler emekçiler iş ekmek özgürlük ve barış için bir araya geldiler, savaşa ve sömürüye karşı tepkilerini ortaya koydular, korku duvarlarını yıktılar, kitlesel bir şekilde emeğin talepleri ortaklığında mücadelenin dayanışma ruhunu net bir şekilde herkese gösterdiler.
Emek ve demokrasi mücadelesinin böylesi bir motivasyona ihtiyacı vardı.
20 Temmuzda Suruç’ta patlatılan bomba ile başlayan katliamlar, 10 Ekim’de Ankara katliamı ile sürmüş savaş politikalarının belirleyiciliğinde patlayan bombalar, yıkılan şehirler, katledilen onlarca insanımız sonrasında siyasi iradenin ülkemizi bir kan gölüne çeviren politikalarına karşı emek güçlerinin mücadelesi; ezilenlerin mağdurların sığınabileceği tek güvenli liman haline gelmiştir.
Emekçiler, ezilenler, mağdur edilen çeşitli kesimler 1 Mayıs’ta bu iradeyi ortaya koymuşlardır.
Çanakkale’de de 1 Mayıs kutlamaları bu çerçevede renkli görüntülere sahne oldu.
Üç gün önce Bursa’da patlayan canlı bombanın adresinin Çanakkale olduğu şeklinde yapılan spekülasyonlara, 1 Mayıs sabahı Gaziantep’ten gelen bombalama haberine rağmen emek ve demokrasi güçleri küçümsenmeyecek bir katılım gösterdiler.
Özelikle AKP politikalarına karşı, savaşa karşı barış vurgusuyla demokratik laik anayasa talepleriyle birlikte daha iyi yaşam koşuları için işçiler ve kamu emekçilerinin talepleri coşkulu bir şekilde dile getirildi.
Katılımcıların hazırlıklı bir şekilde mitingde yerlerini alması ayrıca önemliydi.
Ancak CHP ve HDP için aynı şeyi söyleyemiyorum.
CHP için zaten dünkü yazımda bu konulara ilişkin bir değerlendirmede bulunmuştum. (http://www.canakkaleolay.com/Sudan-cikmis-balik-misali--33495)
1 Mayıs’ta göstermiş oldukları performans için ayrıca bir şey söyleme gereksinimi duymuyorum.
Herhalde gelişmeleri kendi içerisinde değerlendirme ihtiyacı duyarlar diye düşünüyorum.
HDP’nin bu denli hazırlıksız katılımı noktasında, HDP’yi hedef alarak sürdürülen baskıların etkili olduğunu düşünüyorum.
Tam da bu noktada, demokrasi emek ve barış güçlerinin dayanışmasının güçlendirilmesi çok daha önem arz etmektedir.
Beşiktaş taraftarları her yıl duyarlılık çıtalarını daha da yükseltiyorlar.
Bu yıl daha hazırlıklı daha kalabalık bir katılım gösterdiler.
Fenerbahçeli taraftarlarla verdikleri kardeşlik görüntüleri; sporun kardeşliğe dostluğa aracı olması noktasındaki değeri açısından anlamlı oldu.
1 Mayıs kortejinin ortak duygularından biride; 10 Ekim’de Ankara’da yitirdiğimiz EMEP İl Başkanı Ercan Adsız’ın anısı ve katliamlara duyulan öfke oldu.
1 Mayıs Çanakkale’de 30 Nisan’a göre demokrasi ve barış güçleri adına bir adım daha ileride olmanın imkânını yaratmıştır.
Katılım sağlayan, emeğin talepleriyle birlikte barış demokrasi ve özgürlükler adına katkı sağlayan herkesi kutluyorum.
Birlik ve dayanışmanın daha da büyütülmesi dileğiyle…