Yaşanılanları iyi okumak…

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın revizyona uğramış ilk yılını geride bıraktık.
AKP hükümeti milli bayramların kutlamasına ilişkin almış olduğu kararlar ile esasında kendi hedefleri için dönüştürmek istediği değerlere karşı gizli bir saldırı içersinde...

397
AKP böyle bir pratik ile hareket ederken yurdun dört bir yanında, halk alternatif kutlamalar için meydanları doldurdu. Birçok il ve ilçede ne yazık ki belki de ilk defa Atatürk heykellerine siyasi partilerin çelenk koyması engellendi.
 
Yaşanılanlar şu gerçeği ortaya çıkardı;
AKP hükümetine rağmen vatandaşlar değerlerine sahip çıkacaklar, bundan böyle sürdürülecek baskı ve temel haklarına yönelik saldırılara karşı sessiz kalmayacaklar.
Tüm bunlar yaşanırken sistemin gerçeklerini de görmezden gelemeyiz.
Bu gerçekler, yaşanılanları daha iyi anlamamız için önemli ipuçlarıdır.
 
Gençlik Bayramı olarak idrak edilen 19 Mayıs’da 600’e yakın öğrenci cezaevlerinde.
Yüz binlerce genç okul sıralarında olması gerekirken işçilik yapıyor.
Genç işsiz sayısı 5 milyon civarında
Üstüne üstlük bir de şimdi 4+4+4 yasası ile çocuk işçilik ve çocuk gelinler uygulamasının önü açıldı.
Lise çağında evlenmek mi istiyorsunuz, onun da yolu açılıyor.
Ülkemizin önemli sorunu Kürt sorununa bağlı olarak Kürt gençliği de bu baskılardan nasibini alıyor
Çanakkale’de  19 Mayıs günü bazı Kürt öğrenciler  KCK adı altında sürdürülen operasyonlar temelinde göz altına alındılar.
Tüm bunlar sonrasında bu nasıl “gençlik bayramı” demekten kendimi alamıyorum.
 
İşte basın özgürlüğü...
Basın özgürlüğü konusu ülkemizin önemli sorunlarından biridir.
Ne yazık ki hükümet çevreleri ülkemizdeki bu gerçeği kabul etmezler ve türlü türlü demagojiler yaparlar.
 
Daha çok yeni bir olay yaşadık. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun için bir yazısından dolayı hakkında soruşturma başlatıldı. Bu gelişmeyi irdeleyin ve basın özgürlüğü konusunda ülkemiz gerçeğini şöyle bir düşünün.
 
Bekir Coşkun’un yazısı üzerine Başbakan  “kaleminden  pislik akıyor ” şeklinde tepki gösterdi.
Böylece  hedef gösterildi, ve bir anlamda tehdit edildi.
Bir gazeteci yazmış olduğu bir yazısına bağlı olarak ülkenin Başbakanı tarafından bu denli bir saldırı karşısında kalıyorsa “özgürlük” kavramının vay haline 
Bununla da yetinilmedi, sonrasında yazısından dolayı hakkında soruşturma başlatıldı.
Peki bu denli bir saldırıya maruz kalmaya neden olan o yazı neydi?
Okuyun ve karar verin…
Bu ülkede basın, nasıl  özgür olabilir?
 
Paşa...
Sahipsiz kurt, o gece boyalı kulübenin önünden geçerken gördü onu... Çok bakımlı, şişman, keyfi yerinde, kulübesinin içinde öyle oturuyordu aynı soydan gelen köpek..
Selam verdi:
“Merhaba...”
“Merhaba...”
“Adın ne?...”
“Paşa...”
 
*
 
Merak etti:
“Şu önündeki şey ne Paşa?..”
“Yemek tabağım...”
“İçinde ne var?..”
“Kemiğim...”
“Şu ne?..”
“Su tasım...”
“Ya şu yumuşak koltuk gibi olan?...”
“Minderim... Üzerinde oturayım diye...”
“Kim veriyor bunları?..”
“Sahibim...”
 
*
 
Kulübenin içindeki Paşa sordu bu kez:
“Peki sen ne arıyorsun?..”
“Yiyecek...”
“Yiyecek aramakla bulunur mu?..”
“Zor ama bulunabilir... Çok koşturmak lazım... Gece gündüz dolanacaksın... Kimi zaman bulamadığımda o gün aç geçer... Ama mücadele etmezsen ölürsün...”
 
*
 
Kulübenin köpeği Paşa akıl verdi:
“Bir sahibin olsa, sana baksa ya... Karnını doyurur, suyunu verir... Hiç yorulmazsın adamım... Aç da kalmazsın, susuz da...”
“Tasım da olur mu?..”
“Olur...”
“Oturmak için minder de mi verirler?..”
“Verirler tabii...”
Kurt sordu:
“Peki şu omuzunda parlayan ne?..”
“Tasmam...”
“Ne işe yarar?..”
“Sahibim beni yönettiğine göre bu lazım... Nereye çekerse oraya...”
“Ya onun istediğini yapmak istemezsem?..”
“Karşılığında yapacaksın... Onca şey veriyor yani...”
 
*
 
Döndü gitti öbürü...
Giderken, kulübedeki Paşa’ya seslendi:
“Hiçbirisini istemem... Ben özümde kalayım daha iyi...”
Paylaş