Gezi direnişinde siyasal irade 8 gencin yaşamını yitirmesi sonrasında, güvenlik güçleri “kahramanlık yarattılar” değerlendirmesiyle birlikte “darbe girişimi engellenmiştir” şeklinde bir yaklaşımda bulununca ölümlerden sorumlu olanların da “vicdanım rahat, darbeyi engelledim diyerek” açıklama yapmaları gayet normal.
Ali İsmail Korkmaz’ın mahkemesinin ilerleyen duruşmalarında Ali İsmail Korkmaz’ı döverek ölümüne sebep olan esnaflar “biz polisiz ,hakimiz, alpereniz, askeriz” şeklinde savunma yaparlarsa hiç şaşırmayın.
Ülkenin Cumhurbaşkanı böyle dedikten sonra onlarında bu şekilde savunma yapmasından doğal bir şey olamaz.
Siyah genci öldüren polisin suçsuzluğuna hükmeden kararı protesto eden Amerikalılar için Başkan Obama’nın yapmış olduğu değerlendirme çok bildiğimiz klasik bir yaklaşımdı.
Protestoculara karşı sürdürülen şiddetin meşrulaştırılması kamu kaynaklarına zarar verilmesi gerekçesinin arkasına sığınılarak yapıldı.
Çok bildik bir yaklaşım kamu güvenliği meselesi, öyle olunca da kapitalistler dünyanın her yerinde aynı yöntemlere başvuruyorlar; hani şu coplama gazlama şiddet kullanma meselesi.
Güncele baktığımızda, yeni güvenlik yasa tasarısıyla bu fili durum; şiddetin baskının hukuksuzlukların yoğunlaşacağı, demokratik hakların rafa kaldırılacağı bir dönüşüme doğru evrilmeye çalışılmaktadır.
Daha hafta sonu, harçları protesto eden gençler polisin yumruklu saldırısına uğramışlar gözaltına alınmışlardı.
Medyaya yansıdığı gibi protestocu gençlerden biri polis tarafından tutuluyor, diğer polis tarafından yumruklanıyordu; bu gence atılan o yumruk, tüm gençliğe, özgürlükler ve demokrasiye atılmış bir yumruktur.
Yine aile hekimlerinin çalışma saatleri ve nöbet angaryasına karşı sağlık bakanlığına yapacakları yürüyüş en demokratik hakları olmasına rağmen polis tarafından engellendi.
Aile hekimleri sadece iyi hizmet vermek halkın sağlık sorunlarına yardımcı olmak için taleplerini aktarmak istediklerinde bile polis engeli ile karşılaştılar.
Demokratik taleplerin bu denli yok sayıldığı ayrıca bu taleplerin bastırılması için özel bir çabanın gösterildiği koşullarda demokrasi ve özgürlükleri savunma, bunun için mücadele etme önemli bir sorumluluk haline gelmiş demektir.
Bu yol ayrımında, çözüm süreci adı verilen süreç ve 2015 yılı seçimleri son derece stratejik bir önem kazanmıştır.
Çözüm süreci denilen program için söylenecek çok fazla bir şey yok çünkü ortada henüz bir şey yok.
Yalnız önemli bir gerçek var ki; bu süreç sadece Kürt sorunu olarak ele alınamaz.
Bu süreç ülkenin topyekûn demokratikleşmesi sürecinin bir parçasıdır.
Demokrasi özgürlükler ve barış mücadelesinin gereklerini bu gerçeklik üzerinden değerlendirmek gerekir.
Tüm demokrasi özgürlük ve barış güçlerinin ülkenin demokratik gelişimine katkı sunacak bir sorumlulukla hareket etmeleri gerekmektedir.
Bu süreçte CHP’sinin göstereceği performans oldukça önem kazanmıştır.
Sosyalistlerin ve Kürt özgürlük hareketinin demokrasi özgürlükler ve barış noktasındaki politikaları kendi programları itibarıyla bir netliğe sahip.
Son zamanlarda birlikte hareket etme eğilimlerinde güçlendiğini, buna uygun adımların atıldığını izlemekteyiz.
Seçim politikaları itibarıyla henüz bir netlik olmamasına rağmen, koşullar birlikte hareket edilmesini ortaya koymaktadır.
Bu sıcak gündem, seçimlere ilişkin politikaların önümüzdeki günlerde daha yoğun olarak gündeme geleceğine işaret etmektedir.
Özellikle CHP’nin bu seçimlerde, emekten yana sosyal demokrat politikaların belirleyici olduğu bir değişime uygun performans sergilemesi gericiliğe karşı sürdürülen mücadelenin ivmesini yükseltecektir.
Bu seçimler aynı zamanda CHP’nin geleceğini de belirleyecek bir karakter taşıyacaktır.
Gericiliğin cephesinde AKP’nin kan kaybettiği, 12 yıllık uygulamalara bağlı olarak özellikle kendi içlerinde bir fırtınanın yaşanması muhtemel bir gelişmedir.
Bunu anlamak için AKP’nin Çanakkale’deki kongrelerini irdeleyebilirsiniz.
Tek liste, mutabakat hedefi ile sürdürülen kongreler bu dönem Eceabat Çan ve merkez ilçe’de bu şekilde gerçekleştirilememiştir.
Bu gelişme demokrasisinin sonucu olarak da değerlendirilemez.
Uzun yılardır var olan, sürekli halı altına süpürülen sorunlar gün yüzüne çıkmaya başlamış ve özellikle iktidar nimetlerinden faydalanmak adına talepte bulunan kesimler kendilerini göstermeye başlamışlardır.
Bu gelişme son derece normaldir, sonuçları itibarıyla AKP’de bir gerilemenin başlangıcına yol açacaktır.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; AKP Çanakkale’de 2015 seçimlerinde oy kaybı yaşayacaktır.
Bu CHP’nin performansından bağımsız olarak var olan bir gerçektir.
Hele CHP il örgütü son günlerdeki hareketliliğini parti tabanına yayar, onları harekete geçirebilirse AKP’deki kan kaybı çok daha belirgin bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.
Hep söylüyorum, yine söyleyeyim; CHP Çanakkale örgütleri gerekli dinamizmi hayata geçiremiyor.
Son haftalarda iki önemli organizasyon yapıldı, biri genişletilmiş il örgütü toplantısı, diğeri de bölge toplantısıydı.
Eminim ki bu toplantılarda önemli şeyler konuşulmuş ve kararlar alınmıştır.
Ancak bu gelişmeler örgüt tabanına beraberinde kamuoyuna mal edilemezse bu çalışmaların hiçbir değeri kalmaz.
İşte bu aşamada Çanakkale CHP örgütü son derece tutuk davranmaktadır.
Böyle olunca da, bu çalışmaların somut olarak bir fayda yaratması mümkün olamamaktadır.
Milletvekili aday adaylarının hareketliliği yanlış değerlendirilmesin, bu başka bir şeydir.
Tam da bu noktada can alıcı sorun; bu çalışmalarda CHP’nin emekten yana, sol değerler ile halkın beklentilerine cevap verme noktasındaki geliştirmeye çalıştığı performansın ne şekilde karşılık bulacağı ile ilgilidir.
Bu kriterle baktığım zaman CHP’nin yeni heyecanını vatandaşa taşıyacak niteliği içselleştirmiş aday adayı sayısının bir ikiyi geçmediği görülmektedir.
Çanakkale CHP bu performansı nasıl yaratır, genel merkezin bu konudaki yönlendirmeleri nasıl gerçekleşir, buna bağlı gelişmeleri önümüzdeki günlerde izleyeceğiz.