16 Nisan’da yapılacak olan referandum öncesinde Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi geçtiğimiz haftalarda düzenlediği “Gericiliğin Karşısına ‘Hayır’ İle Dikilmek” paneline katılmak üzere Çanakkale’ye gelen Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile son dönemde gazetecilere yönelik giderek artan baskı ve sansür üzerine konuştuk. Terkoğlu ayrıca, 16 Nisan’da yapılacak olan Anayasa referandumu ile ilgili görüşlerini de gazetemiz Çanakkale OLAY’la paylaştı. Son yıllarda gazetecilere yönelik artan baskılar ile ilgili görüşlerini belirten Terkoğlu; “5 yıl önce hapisten çıktığımda, söylediğim söz aynı yerde duruyor. 5 sene önce gittiğim her yerde basın özgürlüğünün önünde iki tane tehdit var diyordum. Birisi Erdoğan’ın savunduğu değerler, bir de Fethullah Gülen’in savunduğu değerler. Bugün hala orada aynı yerde duruyorlar. Çünkü onlar bir dönem bir arada gazetecileri tutuklarken, işten kovdururken, sansür mekanizmasını çalıştırırken, bir birlerine düştükleri durumda da aslında çok bir şey değişmedi. Recep Tayyip Erdoğan bugün iktidarda hakim güç olarak görünüyor ve o yöntemleri farklı bir dozda da olsa sürdürüyor. Ancak, biz Fethullah Gülen için de, basının sadece bir aparat olduğunu biliyoruz. Örneğin Zaman Gazetesinin başına önceden dershanede çalışan birini getiriyor. Onun için gazete, sadece fikirlerini, iktidarını kuracağı bir araç sadece. Haber yapacak, özgürlük mücadelesi verecek bir şey değil. O yüzden esasında bana sorarsanız, Fethullah Gülen yapılanması bugün muhalif görünse de, aslında hiç de muhalif olmayan, iktidarın değerlerini bir başka şekilde üreten bir şeyi temsil ediyor. Eğer gazetecilik yapmaya çalışan bir güç, bu cemaatle tüm bunları unutarak ilişkiye girerse bana sorarsanız kirleniyor. Bir bardak suya, bir kova suya, bir depo suya bir damla zehir atmak gibi, Gülen cemaatinin girmiş olduğu her yer kirleniyor” dedi.
“İktidar mücadelesini dışarıda vermeye çalışıyor”
Yurt dışından gazetecilik yapmak zorunda kalan gazetecilere değinen Terkoğlu; “Ben şuna inanıyorum, bizim gazeteci ve aydın geleneğimizde, öldürülmek de var, hapse girmek de var, sürgün olmak da bu işin bir parçası. Ama sürgün dememizin, sürgün diyerek ona bir atıfta bulunmamızın nedeni şu, gerçekten ülke içerisinde ki özgürlük mücadelesinde kişiye hareket şansı tanınmaması nedeni ile dışarıda aynı heyecanı sürdürmesi, başka bir ülkede kendi topraklarına hasret duyarak. Ben bu açıdan bir ayrım güdüyorum. Gerçekten bugün ülkeyi terk etmek zorunda olan insanların içerisinde kimisi, böyle iyi niyetler ile bunu yaparken, kimisi de Gülen cemaatinin ülke içerisinde tahkikata uğraması nedeni ile iktidar mücadelesini dışarıda vermeye çalışıyor” dedi.
“Türkiye’deki şartları görerek, yine de gazetecilik yapanlar var”
Yurtdışında gazetecilik yapanların arasında ciddi farklar bulunduğunu da belirten Terkoğlu; “İkisi arasında bence ciddi bir fark var. Biri kanunen suç olan bir örgütlenmenin parçası olduğu için kanundan kaçıyor, öbürü gerçekten ülke içerisinde bir özgürlük mücadelesi vermenin sınırı tükendiği için gidiyor. Bugün yurtdışından çıkarılan yayınlara bakıyorum, bunun altını çiziyorum, bir kısmında bu yazdıklarınızın hangisini Türkiye’de yazamıyorsunuz. Şunu söyleyebilirim, yurt dışına çıkanlara bakıyorum, hala orada Türkiye’de yazılamayan bir şey yazan bir yayın görmedim. Çünkü gerçekten de takip ediyorum, Türkiye’de bugün her şeye rağmen Sözcü’de, BirGün Gazetesi’nde, Aydınlıkta, Oda TV’de, soL’da, Evrensel’de, bunu hepsini katarak söylüyorum, farklı farklı çizgilerde bulunan gazetelerde, bunu Çanakkale OLAY gazetesini katarak da söylüyorum, Türkiye’deki şartları görerek, yine de gazetecilik yapan ve Avrupa’daki yayınlardan çok daha etkisi olan, çok daha okunurluğu olan ve toplumda çok daha fazla karşılık bulan yayınlar var. Avrupa’daki yayınların hiç birisi bu söylediğim yayınların ne etkisine sahip, ne de izlenirliğine sahip. Çünkü biraz şunu görüyorum, halen Avrupa’nın Türkiye’ye ilişkin tasarrufları ve Gülen cemaatinin faaliyetleri, Avrupa’dan çıkan yayınların çizgisini hali ile belirliyor gibi görülüyor. Bu da Türkiye’de asıl meseleye hiçbir zaman dokunamamalarını, her zaman samimiyetlerinin sorgulanmasını da beraberinde getiriliyor” dedi.
“Referandum sürecinde büyük bir canlanma var”
Referandum sürecinde Türkiye’deki basının içerisinde bulunduğu durum ile ilgili görüşlerini ifade eden Terkoğlu; “Türkiye, yüzyıl önceki sopalı seçimler denilen tabiri hatırlatan bir süreci yaşıyor. Sürekli iktidar katından tehdidin geldiği ve bir fiil uygulamaların geldiği, tehdit benzeri uygulamaların geldiği, öte yandan da sanki toplumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ eşit özgürlük şansına sahipmiş gibi yapıldığı bir sistemin içerisindeyiz. Gazeteciler için de durum böyle. Merkez medyada, büyük sermaye medyasında, yandaş medyada hiçbir şekilde şunu göremiyoruz. Toplumun seçim yaptığı uçları göremiyoruz, hep bir ucu görebiliyoruz. Öte yandan da öbür tarafta da bana göre büyük bir gazetecilik mücadelesi var. Çünkü toplum o kadar çok muhalefetin bile önüne geçecek kadar farklılaştı ki iktidardan, kendi gazeteciliğini birazcık dayatıyor. Bir yerde başına gelen bir şeyi kendi çekiyor, kendi paylaşıyor. O yüzden görüyorum ki, bunun alternatifi olan medyada da ciddi oranda referandum sürecinde büyük bir canlanma var. O yüzden aslında hemen hemen her gün yaptığımız gazetecilik tartışması referandumda daha sıcak bir şekilde önümüzde duruyor” dedi.
“Arkasında kocaman bir geçmiş var”
Çanakkalelilere referandum için mesaj veren Terkoğlu; “Burada olduğum için söylemiyorum. Çanakkale benim Türkiye’de gördüğüm en güzel şehirlerden bir tanesi. Bu şehrin güzelliği biraz tarihten geliyor, biraz kültürden geliyor, biraz denizden geliyor, biraz insanlarından geliyor. Hepsinin bir birleşimi var. Arkasında da kocaman bir geçmiş var. Bütün bu geçmişi atsanız, sadece bir şeye, bir insana indirgeseniz, Çanakkale’yi anlatabilir misiniz? Bugün Türkiye’yi de anlatamazsınız. O yüzden bugünkü Anayasa tartışmasını bütün isimlerden soyutlayarak, Recep Tayyip Erdoğan’dan da, Kılıçdaroğlu’ndan da soyutlayarak söylüyorum, Türkiye’yi, bütün Türkiye tarihini, bütün ülkenin yetkilerini tek bir kişinin eline devretmeye dayanan ve tüm renklerini de öldürebilecek bir şey önümüze sunuyorlar. Çanakkale hem Türkiye’nin kararını, hem de kendi kararını bir arada versin” dedi.
Söyleşi:
Burhan Mert Balcı