Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) tarafından, açlık ve yoksullukla mücadele ile ilgili açıklama yapıldı. Yapılan açıklamada, FAO’nun açlığın ve yoksulluğun ortadan kaldırılması ve sürdürülebilir bir yaşama dikkat çekmek için, 16 Ekim tarihinde ‘Dünya Gıda Günü’ etkinlikleriyle, açlık ve yoksullukla topyekun mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koyduğu ancak, ciddi bir başarıdan söz etmenin mümkün olmadığı belirtildi. Dünya Bankası’nın temel gıda fiyatlarının son üç yılda yüzde 83 oranında yükseldiği açıklamasına yönelik olarak; “FAO, 830 milyondan fazla insanın, yani her dokuz kişiden birinin yatağa aç girdiğini belirtmektedir. Ülkemizde insanlarımızın yüzde 22’si yeterli gıdaya ulaşamamakta yüzde 9’u ise açlık sınırında yaşamaktadır. Ülkemizde büyük yığınlarca yaşanan açlık ve yoksulluğun temelinde gıda ve tarımda yaşanılan dışa bağımlılık gelmektedir” denildi.
“Her dokuz kişiden biri yatağa aç girmektedir”
ZMO Çanakkale Şube Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada; “Her yıl Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), açlığın ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, sürdürülebilir bir dünyada, sürdürülebilir bir yaşama dikkat çekmek için, 16 Ekim tarihinde ‘Dünya Gıda Günü’ etkinlikleriyle açlık ve yoksullukla, topyekun mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymaya çalışsa da ciddi bir başarıdan söz etmek mümkün görülmemektedir. Dünya Bankası temel gıda fiyatlarının son üç yılda yüzde 83 oranında yükseldiğini belirtirken, FAO, 830 milyondan fazla insanın, yani her dokuz kişiden birinin yatağa aç girdiğini belirtmektedir. Ülkemizde insanlarımızın yüzde 22’si yeterli gıdaya ulaşamamakta yüzde 9’u ise açlık sınırında yaşamaktadır. Ülkemizde büyük yığınlarca yaşanan açlık ve yoksulluğun temelinde gıda ve tarımda yaşanılan dışa bağımlılık gelmektedir. Özellikle AKP iktidarı döneminde her şeyde olduğu gibi tarım ve gıdada da yoğun bir ithalatın yaşanması sonunda ülke üretemez duruma gelmiş ve gıda güvencesi de ortadan kalkmıştır. Son 16 yıllık süreçte tarım ve gıda ile ilgili olarak çıkartılan yasa ve yönetmelikler de gıda güvencesini yok etmeye yönelik tehditleri ne yazık ki pekiştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Ülkemizde ve dünyada, gıda ve beslenme sorunlarının yaşanmasına neden olan temel olgu, neoliberalizm ya da başka bir deyişle emperyalizmdir. O nedenle biz bu yıl, ‘Dünya Gıda Günü’nün ana temasını ‘Gıda ve Tarımda Dışa Bağımlılık’ olarak belirledik. Dışa Bağımlılık denilince akla hep sanayi olgusu gelmektedir ama tarım, gıda ve hayvancılık da bu ilişkide çok önemli bir yer tutmaktadır” denildi.
“Gıda alanında çok uluslu şirketler dünya piyasasına hâkim durumdadır”
Dünyanın sermaye sayesinde küreselleştiği ve kapitalizmin vahşi bir şekilde örgütlendiği şeklinde yapılan açıklamada; “Bugün itibariyle, hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı onu geçmeyen çok uluslu şirketler dünya piyasasına hâkim durumdadır. Küresel ölçekte dört şirket piyasayı tohumda yüzde 58.2, tarımsal kimyasallarda yüzde 61.9, gübrede yüzde 42.3, hayvansal ilaçlarda yüzde 53.4 oranında kontrol etmektedir. Hayvansal üretimde bu oranlar tavukçulukta yüzde 97, domuz ve sığırda ise yaklaşık yüzde 66 düzeyindedir. Bu şirketlerden altı tanesi dünya tahıl ticaretinin yüzde 85`ini, sekiz şirket kahve satışlarının yüzde 60’ını kontrol etmektedir. Özellikle insanların temel besin ihtiyacı olarak bilinen mısır, pirinç, buğday ve soya gibi gıdaları hâkimiyetleri altına almak için de büyük savaşlar vermektedirler. Türkiye’nin bu kıskaca düşmesi 2’nci Dünya Savası sonrasına rastlar. Artık Dünya sermaye sayesinde küreselleşmiş ve kapitalizm vahşi bir şekilde örgütlenmiştir. Hiçbir ülkede hiçbir şey kendi başına değildir. Dünyanın efendileri konumundaki G-7 ülkeleri ve onların DTÖ, IMF, DB gibi örgütleri aracılığı ile her şey kontrol altına alınmıştır. Tarım bitmiş, gıda güvencesi ortadan kalkmış, GDO, kimyasal katkılar, pestisitler bilinçli olarak tarıma ve gıda üretimine sokulmuş bu alanda üretim yapan ve sayıları onu geçmeyen küresel şirket dünya piyasasının kadiri mutlak hâkimi olmuştur” ifadeleri kullanıldı.
“Ülkemiz, küresel dünyada rekabet edebileceği tek silahını da kaybetmiştir”
Yapılan açıklamada; “Ülkemiz açısından ise durum çok daha vahimdir. 24 Ocak kararları sonucu tarımsal üretimde desteklemelerin kaldırılması, kamu kooperatifçiliğinin tasfiyesi ve çıkartılan yasa, yönetmeliklerle tarımsal üretimin kotalarla geriletilip yok edilmesi nedeniyle ülke adeta makas değiştirmiştir.Son on altı yıldaki AKP Hükümetleri döneminde uygulamaya konulan tarım politikaları sonucu; çiftçi tarımdaki gücünü yitirerek önce hiç olmadığı kadar yoksullaşmış ve daha sonra da toprağını elden çıkararak büyük kentlerde proleterleşmek üzere göçe zorlanmıştır. Ülkemiz, küresel dünyada rekabet edebileceği tek silahını da kaybetmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde büyümeye dayalı politik öncelikler yerini giderek toplumun tamamını kapsayan entegre kalkınma arayışlarına bırakırken, ülkemizde bunun tam tersi olan ve tarımın tasfiyesine yol açan bir süreç izlenmiştir. Biyogüvenlik yönetmeliği, GDO’yu yasallaştırmıştır. Tütün yasası, Şeker yasası, Tohum yasası, Hal yasası, Mera kanunu, Zeytin yasası, Su kanunu, Toprak kanunlarının çıkartılması sonucu Türk tarımı ve hayvancılığı bitirilmiştir. Konuya önemli ürünler bazında baktığımızda 2017 yılı Ocak ayında 246 bin ton olan buğday ithalatımız 2018 yılı Ocak ayında %234 artışla 821 bin ton olmuştur” denildi.
(Atilla Akın)