Çanakkale’de yaklaşık 5 bin mülteci yaşıyor. Bunların arasında Afgan, İran, Irak, Suriye, Sudan ve Kongo’dan gelen kişiler bulunuyor. Merkez’de ise yaklaşık 2 bin kişi var. Bu saydıklarımız sadece rakam. Çünkü mülteci sorunu ülkenin en çok kanayan yarasından biri ve rakamlarla anlatabilmek çok zor. Saydığımız rakamlar arasında savaşta ailesini kaybeden binlerce çocuk var, ya da daha iyi şartlarda yaşamak için Avrupa’ya göç etmeye çalışan ama o küçük botlarda, seslerini duyuramadan hayatını yitiren binlerce can var. Ve arada, yani çoğunluğun onları istemediği bir ülkede Türkiye’de sıkışıp kalan yaşamaya çalışan milyonlarca kişi var. Çanakkale’nin en işlek Çarşı caddesinde sokaklarda mendil satmak zorunda kalan iki küçük Suriyeli kız gibi… Yaklaşık bir haftadır ellerinde bir karton tutarak oturuyorlar, yanlarında bir poşet mendil var. Kartonun üstünde şu kelimeler yazıyor; “Suriyeliyiz, Allah rızası için yardım ediniz”. Türkiye’de yaşayan çoğu kişi sokaklarda dilencilik yapan, mendil ya da su satan kişileri eleştirse de, bir iki dakika düşündükten sonra o kişinin yanına giderek yardımcı olmaya çalışır. Para vermek istemese de elindeki yiyeceği paylaşmak ister. Belki gelenek, belki yaşam biçimi, belki de vicdan meselesi diyebilirsiniz bu duruma.Ama bu iki küçük kıza yaklaşımın hiçte öyle olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bir süre Çarşı Caddesi’nde dolanıp bu iki küçük kızı izlemeye başladım. Özellikle esnaf durumdan epey rahatsızdı. Sürekli olarak kızlara başka yerlerde oturmalarını söylüyorlardı. Hatta, “Sizin karnınızı biz doyuruyoruz zaten” diye alay edip gülen kişilere rastladım. Sokaktan geçen çoğu kişi mendil uzatan bu kızları“Evinize dönün” diyerek tersliyordu. Bir süre sonra bisikletli bir kız çocuğu geldi, kızlardan mendil almak isteyen bir kişiye “Abla alma bundan mendil, hırsız bunlar” diye bağırdı. Sanırım en kötü şekilde burada etkilendim. Çünkü bisikletli çocuk bağırdığı sırada, o iki kız sadece çocuğun bisikletine bakıyordu. Sonunda kızların yanlarına gittim ve onlara yardımcı olacak kurumların adresini verdim. Neden burada olduklarını sordum, ayaklarında siyah terlik olan kız, “Abla haberimizi yapacaksın neden soruyorsun“ dedi. Bende evet yapacağım, ama nasıl yapacağımı bilmiyorum dedim. Siyah terlikli kız sonra anlatmaya başladı, “Abla ismimizi verme, fotoğrafımızı çek ama yüzümüzü gösterme. Biz Suriye’de savaşın içinden geldik. Orada bizim haberimizi yaptılar. Ama biz bunları görmek istemiyoruz. Şimdi Türkiye’deyiz, unutmak istiyoruz. Ama yakında Suriye’ye geri döneceğiz. Şimdi ailemizle birlikte Çanakkale’deyiz” dedi. Bu küçük kızın o an doğru söyleyip söylemediğini bilmiyorum. Neden Suriye’ye geri dönmek istediklerini sormak zorunluluğu hissettim. Yanıt kısa ve netti, “Türkiye’de bizi istemiyorlar. Dilencilik yapmak kötü biliyoruz, mendil satmak kötü biliyoruz. Türkiye’de kalmak istemiyoruz ama sadece yaşamaya çalışıyoruz.” Bu cevaptan sonra kızlara daha fazla bir şey sormadım, dedikleri gibi fotoğraflarını çektim ve gittim. Bir hafta sonra İstanbul’a gideceklerini söylediler, sonra belki Suriye’ye geri dönerler…