Taşeron kazancılar…

Çanakkale ve Balıkesir illerini kapsayan 1/100 binlik plan taslağı süreci ile birlikte, henüz onaylanıp kesinleşmemesine rağmen kirletici kirli sermaye, plan kendilerine bir motivasyon oluşturdu ki; Karabiga bölgesinde termik santral yatırımları için birden hareketlendiler.
Hem de öyle bir harekete geçiş ki, termik santral yapımı işi tutanın elinde kalıyor; sektör bu alanda taşeronlarını bile yarattı.
Ellibin Lira sermaye ile kurulan taşeron şirketler, milyon dolarlık yatırımlara soyunuyorlar.
Bir yandan hukuku yok sayan bakanlık düzeyinde alınan kararlar, diğer yandan ‘ya tutarsa’ mantığı işle başlatılan yeni ÇED süreçleri; kapitalizmin çevresel değerlerimizi yok etme bunları sömürerek kendilerine yeni alanlar açma çabalarından başka bir şey değil.
İşte, 1 /100 binlik plan daha onaylanmadan kimlerin iştahını kabarttığını ortaya çıkardı.
Termik santral taşeronları, çantacıları ortalıkta fink atmaya başladı.

684
Karabiga halkı ve onların her zaman yanında olan yaşam savunucuları Karabiga’nın adeta bir kalorifer kazanı haline getirilmesine izin vermeyecek.
Yeni türeyen kazan taşeronları bu süreçte yeni bir aktör olarak devreye girip, sakın ola hedef şaşırtma taktikleriyle yeni bir oyunun parçası olmaya çalışmasınlar, bunun bedelini ödemek onlar için zor olabilir!
İnsan sağlığını direkt olarak olumsuz etkileyecek bölgenin taşıma kapasitesinin çok üstündeki değerler ile oluşturacağı etkiler hepimizin malumu iken, kirletici güçler 1/100 binlik planı kendilerine dayanak haline getirip önümüzdeki günlerde yeni hamleler içersinde olacaklardır. Tüm yaşam savunucularının1/100 binlik plan başta olmak üzere bunu dayanak haline getirerek çevresel değerlerimizi yok edecek saldırılara karşı hazırlıklı olma ihtiyacının önemle hissedildiği günleri yaşıyoruz.
Bir yandan Kazdağlarında altın madencilerinin üretime geçme isteklerinin kabardığı, diğer yandan HES projeleri ve Karabiga bölgesinde termikçilerin saldırılarına, 1/100 binlik plan dahilinde yine Kazdağlarını ve Gelibolu Yarımadasını etkileyecek köprü ve çevre yolları yapımı, sözde turizmi geliştirme adına özelikle turizm bölgelerindeki yapılaşmalar sonrasında yaşanacak betonlaşma hedefleriyle büyük çaplı bir saldırının arifesindeyiz.
Siyasi iktidar da, bu saldırılara kılıf yaratma adına sözde halkın iradesini savunuyormuş gibi yaparak referandum teklifi ile yeni tuzaklar peşinde.
Geleceğimizi, havamızı, suyumuzu, toprağımızı bir bütün olarak eko sistemi yok edecek böylesi kirletici ve imha edici uygulamalar karşısında referandum savunusu tam bir tuzaktır.
Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı, üzerinde oylama yapılacak bir seçenek haline getirilemez.
Burjuva demokrasisi, referandum denilen kurumu tam da böylesi bir noktada gerçeklerin çarpılmasının aracı olarak kullanmaktadır.
Bu konuda uyanık olunması gerekmektedir.
Kimsenin, gelişme karşısında olması gibi bir tercihi yoktur.
Sorun; gelişme olarak sunulan programların hedeflerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı ne şekilde etkileyeceğidir.
Referandum ile öyle bir konunun oylanması karşımıza getirilebilir ki; sonuçlarını halka anlatmakta zorluk çekebileceğimiz, makyajlanmış, tehlikeler ve tezgâhlar ile dolu bir karara evet diyebilecek bir gelişmeyi yaşayabiliriz.
Bunun için yaşam savunucularının gerçekten katılımcı bir model ile uzmanların görüş ve önerilerinin hayat bulduğu, halkın onay verdiği yeni bir planın yapılması için seferber olması son derece önemlidir.
Özellikle Bozcaada için dillendirilen referandum önerisi tam bir tuzaktır.
Yaşamsal değerler evet ile hayır arasındaki bir seçenekle savunulacak veya ret edilecek kadar basit olaylar değildir.
Referandum mantığıyla yapılmak istenen tamda budur.
Çevresel değerlerin savunulması böylesi bir basitliğe kurban edilemez.
1/100 binlik plan ile ilgili gelişmeleri de göz önünde bulundurarak her noktada her bir alanda her bir proje bazında havamıza, suyumuza, toprağımıza sahip çıkacağımız mücadele alanlarında birlikte olmaktan öte yapılacak bir şey kalmamıştır.
Değil mi ki, kazan taşeronları bile artık devrededir; mücadeleden başka bir seçenek yoktur.
Tuzaklara ve tezgâhlara gelmemek için örgütlü, bilinçli, geleceğimizi riske atacak her türlü olumsuzluktan uzak durarak dinamik bir potansiyel yaratmak zorundayız.
Aksi takdirde gelecek nesillere bırakacağımız şey tam bir felaket olacaktır.  
Paylaş