Kent Konseyi’nden Muhammet Şapçı ve Aytekin Er ile deprem bölgesine yaptığımız yolculuğun izlenimlerinin son bölümü de bugün, gazetemiz Çanakkale OLAY sayfalarından sizlerle buluşuyor. 6 Şubat tarihinde yaşanan ilk yıkıcı depremin 7’inci gününde bölgeyi ziyaret etmiştik, bugün depremin 15’inci günü… Taşboğaz’da çadır yaşamanın devam ettiği geçen hafta, Van ve diğer bölgelerden gelen eski konteynırların tamirat işleri devam ediyordu. Dün bölgeden aldığımız bir bilgiye göre, çadırların tamamen kaldırıldığı, Taşboğaz Köyüne 10 yeni konteynır daha geldiği öğrenildi. Ancak eski olan konteynırlarda herhangi bir çalışmanın yapılmadığı bildirildi. Eski; zemini olmayan, banyo, lavabo ve tuvaletleri kullanılamayan eski konteynırlar ile yaşam mücadelesi veren köylüler, depremin 15’inci gününde de ‘hala’ yaralarının sarılmasını bekliyor.
Taşboğaz deprem bölgesi, köy tehdit altında!
Yıllar önce bir heyelanın yaşandığını öğrendiğimiz Taşboğaz köyünde de yine aynı sıcaklık ile karşılaşıyoruz. Köylüler hem deprem anını, he de deprem sonrası yaşadıklarını tek tek anlatıyor. “Çok zor oğlum” diyerek söze başlıyor Taşboğaz Köyünden bir teyze. “Eşimi geçen sene kaybettim. Tek başıma yaşıyorum. Ev sanki başıma devrilecek gibi hissettim. Hem dışarıya attım kendimi. Yollarımız yarıldı, yukarıda kaya var büyük. Üzerimize yıkılacak diye korkuyoruz” diyerek, yıllar önce yaşanmış bir heyelanın yeniden harekete geçmesinin tedirginliğini ifade ediyor. Gerçekten de büyük bir kaya, köylerinin tam üzerinde. Köy ile kayanın bulunduğu tepeyi ayıran köy yolu ise boydan boya çatlamış. Köy kahvesinde yaptığımız sohbetin ardından köyden ayrılmak üzere yola çıkarken, köylü teyzeler geçiyor önümüze. “Ne olacak oğlum bizim halimiz” diye soruyorlar, çaresiz! “Bizi taşıyacaklar mı buradan? Korkuyoruz. Burada ölüme terk etmesinler bizi. Yardım edin” diye ne olacağı belirsiz bu durumda taleplerini dile getiriyorlar. İçinde bulundukları durumu ise “Biz yaşayamıyoruz oğlum konteynırlarda! Ne su var, ne banyo ne tuvalet. Geceleri elimizde lamba köye geliyoruz” ifadeleri ile açıklıyorlar.
“Resmi ve sivil araçların yakıt paraları o köyleri ihya eder”
Ne elimizden bir şey geliyor, ne de umut verici bir şeyler söyleyebiliyoruz. “Sabırlı olun, geçer bugünler” diyebiliyoruz sadece. Taşboğaz’dan ayrılıp, Taşağıl Köyünün yolunu tutuyoruz. Buradaki köylüler ise öğle yemeklerini paylaşmadan bırakmıyorlar bizi. Oturup yemeğimizi yiyoruz, köydeki deprem sürecini dinleyerek, fotoğraflar çekip Yukarıköy üzerinden Çamiçi’ne doğru devam ediyor yolculuğumuz. Yukarıköy’de durmuyoruz. Orası da Tuzla gibi bir nevi koordinasyon merkezi ve zaten her gelen ilk önce oraya gidiyor. Bizim yola çıkış güzergahımızda da Yukarıköy yok. Tabi depremden önce etkilenen en çok evin zarar gördüğü bir yer Yukarıköy. Büyük kamyonların, arabaların nefes aldırmadığı bir hal almış o sakin köy. Çevre il ve ilçelerden gelen çok sayıda belediyeye ve kamu kurumuna ait araçlar, belli ki yormuş köyü, usandırmış! Burada ziyaretimizin hemen ardından deprem bölgesine yönelik bir tespit, köydeki izlenimlerimizle ne kadar gerçekçi olduğunu gösterdi. Denildi ki; “Deprem bölgesine giden resmi ve sivil araçların harcadığı yakıt paraları, o köyleri ihya eder.” Ne kadar doğru!
Tepki fırtınası başladı…
Çamiçi üzerinde de kısa bir sohbetten sonra, Çamkalabak köyüne ulaşıyoruz. Bizi bekleyin “fırtınadan” habersiz, köy kahvesinin önünde bir soluklanıp köylülerden bilgiler almayı planlarken, kolu alçılı, 20’li yaşların başında biri yanımıza yaklaşıyor. “Gazeteci misiniz?” diyor, daha ‘evet’ diyemeden “Ağabey, canlı yayın yapın her şeyi anlatalım. Burada durum çok kötü. Fox’u aramayı, CNN’i aramayı düşünüyoruz” diye başlıyor anlatmaya, adının Mesut (Mesut Çetin) olduğunu öğrendiğimiz genç. “Ne oldu, nedir durum?” diye sorduğumuzda, “Burada olmaz. Gelin, görün çadırlarımızın, konteynır diye bize getirilen barınakların halini. Hasta babam, annem, ben; bir çadırda kalıyoruz, zatüreye kardık burada. Çok soğuk dayanamıyoruz. Gel bak, evden çektim elektriği ısınmak için. Bir gelin de görün. Elektrik kablosunu takayım derken, düştüm kolumu kırdım. Bunları yazın” diye anlatıyor.
“Bu konteynırlarda siz kalır mısınız?”
Biz duydukça şaşırıyor, biz şaşırıp “Nasıl yani” dedikçe, yeni bir şey öğreniyoruz. Çadıra çekilen elektrikten, yemek sorununa, konteynırların durumuna kadar köyde her şey tam anlamıyla skandal! Yani öyle ki, köye gönderilen konteynırların içinde kapısı kilitli olanlar var! “Aramızda da birlik yok. Herkes paranın derdinde. Birçoğumuzun evi iyi durumda. Büyük hasarlarımız yok, ama bize ‘evlerde kalmayın’ dediler. Biz bir haftadır (bugün 15’inci gün) soğukta yatıyoruz çadırların içinde. Konteynırın kapısı kilitli olur mu ağabey? Gelin bakın, zorlayarak açıldı! Bu konteynırlarda siz kalır mısınız? Biz neden kalalım?” diyor. Birçok köy sakini de aynı düşüncede. Bu tepkilerin dile getirildiği sırada UMKE ve sağlık ekibi köye gelmişti. Durumu onlara anlattık, köylüler de bizim söylediklerimizi destekleyip sorunlarını paylaştı. Onlar da Tuzla’daki koordinasyon birimine durumu bildirdiler. Köyden ayrılarak Bademli üzerinden Tuzla’ya uğradık. Burada AFAD Koordinasyon Merkezine giderek Çamkalabak’taki durumla ilgili bilgi verdik; “İlgileniriz” dediler. Deprem bölgesi gezimizi tamamlayarak, yaklaşık 12 saat önce ayrıldığımız Çanakkale’ye doğru hareket ettik…
Sonuç…
6 Şubat’ta meydana gelen 5.3’lük deprem ve sonrasındaki sarsıntılar Ayvacık’ın neredeyse tüm köylerini etkilemiş. Çanakkale Valiliği’nden alınan bilgiye göre son durum; 6 Şubat 2017 tarihinden itibaren yapılan hasar tespit çalışmalarında 15 Şubat 2017 saat 15:00 itibariyle yapılan son tespitler neticesinde Ayvacık İlçesi Yukarıköy Köyü başta olmak üzere toplam 26 yerleşim biriminde: 608 ağır/yıkık hasarlı konut, 585 az hasarlı konut, 1 ağır hasarlı kaplıca, 6 ağır hasarlı cami, 72 ağır hasarlı ahır/dam olmak üzere Toplam bin 272 yapıda hasar tespit edilmiş. Devlet/hükümet tüm köylere ulaşmış mı? Ulaşmış, herkesle ilgilenip, her sorunu tespit edip, çözümü noktasında çadır, konteynır sağlamış mı? Sağlanmış, peki bölgede her şey yolunda mı? Hayır! Soğuk çadırlar, yetersiz konteynırlar büyük sorun. Gelen konteynırların eski ve yetersiz olması ise bambaşka bir sorun… Bölgede halk, tarumar olmuş evlerinin arasından, eski düzenlerini tekrar sağlayabilmenin umudunu taşıyor. Bir an önce ve ‘hala’, 15’inci gününde de yaraların sarılmasını bekliyor…
(Seçkin Sağlam)