Çanakkale Tabip Odası Yönetim Kurulu, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, TTB Halk Sağlığı Kolu ve Tabip Odaları üyeleriyle bir araya geldi. Metalik madenciliğin insan sağlığına yaratacağı olumsuz etkileri değerlendirmek, Kirazlı bölgesinde yaşanan direnişe destek vermek ve incelemelerde bulunmak için düzenlenen program, Pazar günü Çanakkale Belediye Çalışanları Sosyal Tesis, Eğitim ve Sendika Binası’nda yapıldı. Açılış konuşmaları ile başlayan programda Coşkun Bakar, Çanakkale’de metalik madencilik karşıtı mücadele sürecini anlattı. TTB Halk Sağlığı Kolu sunumunda Ahmet Soysal, metalik madenciliğin halk sağlığına etkileri ile ilgili konuştu. Daha sonra Kazdağları civarında, Çanakkale’nin tek içme ve kullanma su kaynağı olan Atikhisar Barajı su toplama havzası sınırında yapılan doğa katliamı ve altın madeni faaliyetleri yerinde incelendi. Altın madeni sahasının önünde basın açıklaması ve konuyla ilgili bilgilendirmede bulunuldu. Doğa katliamı ve altın madeni faaliyetlerine karşı 26 Temmuz’da başlayan Su ve Vicdan Nöbeti çadırlı direniş alanı ziyaret edildi, direnişçilerle bir araya gelindi.
“Suyun Çanakkale halkına sağlıklı olarak ulaştırılması görevi, Belediyeye aittir”
Basın açıklamasından önce alanda konuyla ilgili bilgilendirmede bulunan Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutlay; “Bir ay önce 13 kişi ile başlayan eylemimiz onlar yüzlere, yüzler binlere, binler yüzbinlere ve milyonlara ulaştı. Sesimiz ülke sını9rlarını aştı ve tüm dünyada yankılanmaya başladı. 2012 yılına Alamos Gold ve taşeronu Doğu Biga Madencilik, burada maden faaliyeti için olumlu ÇED raporu aldı. Bunların her yerde yaptığı gibi bu bir delme hareketiydi. Çok küçük bir alan için ÇED izni aldılar. Bu alan 26.7 hektardı ve kapasite yalnızca 40 bin tondu. Buna karşı da yine Çanakkale Belediyesi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası ve Kazdağı ve Madra Dağı Belediyeler Birliği tarafından davalar açıldı. Hukuki süreçler devam etti, ilk ÇED iptal ettirildi, daha sonra yeniden başka yerlerde yaptıkları gibi olumlu ÇED izni aldılar. 2013 yılında kapasite artışı ve zenginleştirme projesini devreye soktular. 2013 yılında 26.7 hektar alan 613 hektara, 40 bin ton kapasite ise 25.6 milyon tona çıktı. Yine buna karşı da Çanakkale Belediyesi, Kazdağı ve Madra Dağı Belediyeler Birliği ile birlikte dava açtı. Çünkü Çanakkale Belediyesinin ve Çanakkale halkının önümüzdeki süreçte Kepez ile birlikte, tek içme ve kullanma suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı’nın havzasında sürren bir faaliyet. Maden sahasında bulunan konteynırların olduğu sırt, bizim havza sınırımız. Yani buraya düşen her bir damla su, önce derelere, derelerden de bizim barajımıza ulaşıyor. Yani Çanakkale halkının yaşamı risk altındadır. Bununla ilgili olarak da Çanakkale Belediyesinin DSİ ile imzaladığı bir protokol var. Bu protokolün 6’ıncı Maddesinin 5’inc bendi belediyeye bir takım sorumluluklar yüklüyor. O maddede, ‘Atikhisar Barajı’nda depolanan suyun Çanakkale halkına sağlıklı olarak ulaştırılması görevi, Çanakkale Belediyesine aittir’ diyor. Bundan dolayı da Çanakkale Belediyesi, buradaki su kaynağının korunması noktasında hem fiili olarak, hem de hukuki olarak mücadelede taraf olmuştur ve bundan sonra da olmaya devam edecektir” dedi.
“13 bin 400 kesilen ağaç sayısı tamamen yalandır”
Belediye Başkan Yardımcısı Mutluay; “613 hektar ÇED alanının toplam ruhsat alanı 1997 hektardır. Yani ellerinde 2 bin hektarlık bir ruhsat alanı var ve 613 hektarlık ÇED alanı var. Bunun 252 hektarlık bölümünde ağaçlar kesilmiş durumda. 28 Haziran’da bizim yapmış olduğumuz tespitlere göre belediyemizin imar birimleri tarafından dron ile görüntüleme yaptık, o zaman bu alan 204 hektardı ve buradaki bilgileri, görüntüleri TEMA Vakfı ile paylaştık. TEMA Vakfı’nın uzman orman mühendislerinden ve harita mühendislerinden oluşan ekibi, burada kesilen ağaç sayısının en az 195 bin olduğunu raporladı. Yani buradaki görüntüler üzerinden alandan kesitler alarak birim alandaki ağaç sayısını hesapladılar ve burada en az 195 bin ağaç kesildiği saptandı. Buna karşılık olarak bize karşı üç noktada saldırı başlatıldı ve ‘Kesilen ağaç sayısı 195 bin değil, 13 bin 400’dür dediler. Burada o tarh itibariyle 204 hektar alanda kesilen ağaç sayısı 13 bin 400 ise, bin metrekareye 6,5 ağaç düşmesi gerekir. Bin metrekare denilen bir alan bir kenarı 33 metre olan bir karedir. Dolayısıyla 13 bin 400 ağaç sayısı tamamen yalandır. Buranın Kazdağları olmadığını söylediler, buranın Kazdağları ve yöresi olduğuna ilişkin onlarca bilimsel yayın ve makale vardır, hatta Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Murat Türkeş, Talat Koç ve iki akademisyenin yapmış olduğu çalışmalar vardır. Öğretim görevlilerinin yaptığı çalışmalar bilimsel yayınlardır, uluslararası alanda makale olarak yayınlanmışlardır” ifadelerini kullandı.
“Bu mücadele bir başlangıç niteliğindedir”
Çanakkale Tabipler Birliği Başkanı Eftal Yıldırım; “Havamıza, suyumuza, toprağımıza sahip çıkmak, Kazdağları’nda yaşanan doğa katliamına ‘dur’ demek için büyük emekler harcayarak buraya gelen başta Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi bileşenleri olarak, bütün odalarımıza, yöneticilerine, dışarıdan destek veren çevre derneklerine, meslek odalarına ve Çanakkale Belediyesi nezdinde Belediye Başkanına, Başkan Yardımcılarına ve Kent Konseyi Çevre Meclisi’ne teşekkürlerimizi sunuyoruz. İyi ki geldiniz, iyi ki varsınız, iyi ki sesimizi bu dağların arkasına ulaştırabiliyoruz. Bu mücadele bir başlangıç niteliğindedir” dedi.
“Daha çok zarar vermeden toplumun yararına olmayan bu projeden vazgeçin!”
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Dr. Sinan Adıyaman; “Yaşadığı yeri, taşı, toprağı ve de çocukların geleceğini dert edip buraya gelen güzel insanları bir kez daha selamlıyoruz. Çanakkale 2010 yılından bu yana sürdürülen Kazdağları mücadelesi, hızla ve kısa sürede acımasızda kesilen 200 bin ağacın görüntüleriyle ülke gündemine oturmuştur. Kazdağları ve Çanakkale’nin tek içme ve kullanma suyu kaynağını koruma mücadelesi bu baskın tarzı doğa katliamına karşı Kirazlı Bölgesinde ‘Su v3e Vicdan’ nöbeti ile kararlılıkla sürdürülmektedir. Maden arama ve çıkarmanın bir değer bütünü içinde ve toplumun gereksinimleri doğrultusunda, toplumsal ve kamusal yararlar gözetilerek bilimsel doğrular, içinde yapılması anlaşılabilir. Ancak siyanür liçi yöntemi ile yapılan altın madenciliğinin ise toplumun gereksinimleri doğrultusunda ve toplumsal-kamusal yararlar gözetilerek yapıldığına inanmıyoruz. Üstelik madencilik açısından bugüne kadar ülkemizde gördüklerimiz ve yaşadıklarımız ‘az yatırım ile çok para’ kazanma anlayışına sahip uluslararası şirketlerin ve yerel destekçilerinin gözü dönüş doğa talanını unutturmamaktadır. Yalnızca 1 gram altın için 4 ton su kullanılması ve bir ton civa, arsenik, kadmiyum gibi ağır metallerden zengin atığın çıkması doğa ve insan adına itirazlarımız için yeterlidir. Ayrıca düşük verimli bu tip altın madenlerinde madenin ayrıştırılmasında siyanür kullanılmaktadır. Açık atık havuzlarında buharlaşan siyanür toprağa karışabilmektedir. Yoğun yağışlarda olabilecek olası atık havuz taşkınları ve Biga bölgesi fay hattından kaynaklanacak depremlerin yaratacağı atık havuzu çatlak ve çökmelerinin yeraltı, yerüstü su kaynakları ve toprak için büyük kirlilik riskleridir. Toprağına ve suyuna ağır metaller bulaşmış; oksijen deposu orman alanları, bir avuç para için yok edilmiş doğa ve tarih harikası bir alanın tekrar geri kazanılması ve telafisi mümkün olmayacaktır. Buradan tüm yetkililere sesleniyoruz, özellikle siyanür liçi yöntemi ile çalıştırılan altın madenlerinin kirlettiği alanların eski haline dönmesi yüzyıllarca mümkün olmamaktadır. Meseleyi sadece kesilen ağaç-dikilen ağaç düzeyine indirgeyen cehalete sabrımız yoktur. Daha fazla beklemeyin! Daha çok zarar vermeden toplumun yararına olmayan bu projeden vazgeçin! Bu madenin ruhsatını ve Biga yarımadasında verdiğiniz onlarca maden arama iznini iptal edin” dedi.
“Doğayı katletmeyin, geleceğimizi yok etmeyin!”
Dr. Adıyaman; “Çevresel Etki Değerlendirmesi raporlarının alınış biçiminden denetlenmesine kadar olan tüm işlemleri sağlık ve kamu yararı gözeterek yeniden düzenleyin. Bölgesel bir dağ sistemi olan Kaz Dağlarının varlığı, biyolojik çeşitliliği her şeyden daha değerlidir. Kazdağları’nda en az 800 bitki çeşidi olup; bunların 79`u endemik; yani dünyada sadece Kazdağları’nda bulunan bitkilerdir. Önünde yasayan böcek, kuş gibi canlılar henüz konuşmadığımız konulardır. Bu doğa talanına onay veren hükümet yetkililerinin gerçekte kime hizmet ettikleri ortadadır. Demagojik söylemleri tarihsel sorumluluklarını ortadan kaldırmayacaktır. Ülkenin dört bir yanından Cerrattepe, Hasankeyf, Munzur Dağları, Salda gölü ve pek çok dağ ve dereden duyulan çığlıklara kulak verelim! Hemen önümüzde duran, avucumuzun içindeki cevheri, yeşili, ormanı, doğayı koruyalım. Dünya Tabipler Birliği tarafından benimsenen ‘Çevresel Konularda Hekimlerin Rolü’ bildirgesi, hava, su ve toprak gibi insanlık yaşam ve sağlık için gerekli ortak kaynaklarının korunması için hekim örgütlerinin sorumluluğunu vurgulamaktadır. Bu ülkenin hekimleri, vatandaşları olarak, sağlığımızı ve yaşadığımız doğayı dikkate almayan talana karşı mücadelemizi ve bu mücadeleyi yapanlara desteğimizi buradan açıklıkla ilan ediyoruz. Doğayı katletmeyin, geleceğimizi yok etmeyin!” dedi.
(Baykal Sağlam)