Tabip Odası’ndan kamuoyuna uyarı

Çanakkale Tabip Odası Başkanı Nihat Gülhan, Ağı Dağı ve Kirazlı bölgesinde başlaması planlanan altın madenciliğini durdurmak için herkesi sorumluluklarını yerine getirmeye davet etti.

1092
Maden şirketlerinin yaratacağı çevre felaketine dikkat çeken Gülhan; “Biz hekimler, insan sağlığını korumak için aldığımız mesleki sorumluluk ve Anayasamızın vatandaş olarak bize verdiği görev gereği, herkesi 2012 ve 2013 yılında Ağıdağı ve Kirazlı Bölgesinde başlaması planlanan altın madenciliğini durdurmak için sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Eğer bugün altın madenciliğinin önünde durabilecek iradeyi gösteremezsek, gelecek kuşakların yaşayacağı çevre sağlığı sorunlarının sorumluluğunun bize ait olacağını da tarihe not düşülmesini istiyoruz” dedi.
 
Yaklaşık on yıldır, uluslararası altın ve metalik madencilik şirketlerinin, Çanakkale ve Balıkesir bölgesinde bulunan, Kazdağı ve çevresindeki altın cevherini çıkarabilmek amacıyla çalışmalar yaptığını anımsatan Çanakkale Tabip Odası Başkanı Nihat Gülhan, maden şirketlerinin yaratacağı çevre felaketine dikkat çekti. Çevre Komisyonu adına açıklama yapan Gülhan, söz konusu şirketlerin internet sayfasında, Ağı Dağı ve Kirazlı bölgesi ile ilgili planlarını herkese açık bir şekilde yayınlanmakta olduğunu belirterek; “Altının uluslararası piyasalardaki değeri bilinmektedir. Şirketler, söz konusu faaliyetler için ülkemizin altın ihtiyacı ve bu çalışmaların ekonomimize getireceği değerlerden bahsetmektedir. Bir an için, bu görüşün doğru olabileceğini kabul etsek bile tartışmasız olarak göz önünde bulundurulması gereken gerçek, bu madencilik faaliyetlerinden doğacak değerin aslan payının madencilik şirketine kalacağıdır. Bize kalacak olanın görülmesi için ise Balıkesir’in Balya bölgesine bakmak, Kirazlı ve Ağı Dağı bölgesinin 20-30 yıl sonraki halini görmek için yeterlidir.
 
Balya’da 1930’lu yıllara kadar işletilen kurşun-çinko madeninden kalan atıkların halen bölgeyi kirletmeye devam ettiği bilimsel çalışmalarla ortaya konulmuştur. Ayrıca, Ağı Dağı, Kirazlı köyü ve Kaz Dağı ve yöresi alelade bir ormanlık alan değildir. Oluşumu milyonlarca yıl süren doğal bir ekosistemdir. Bu sistem Çanakkale ve Balıkesir bölgesinde yaşamakta olan yaklaşık ikibuçuk (2,5) milyon insanın yaşam alanını oluşturmaktadır. Bu nüfus, bu yaşam alanından ve su kaynaklarından doğrudan etkilenenleri işaret etmektedir. Bölgeye komşu olan, yaşamı bu habitatın varlığına ya da yokluğuna bağlı olabilecek başka milyonlarca insan bulunmaktadır.
 
Anayasamız, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu belirtirken, çevreyi geliştirme, çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini önlenmesini hem devlete hem de vatandaşa yerine getirilmesi zorunlu olan bir görev olarak vermektedir. Bu nedenle doğa ve insan yaşamı üzerinde olumsuz yönde risk oluşturabilecek bir faaliyete ekonomik değeri düşünülerek izin verilmesi Anayasamızın çevrenin korunması ile ilgili hükümlerine aykırıdır. Ayrıca Anayasa’nın vatandaşa ve devlete verdiği görevler hepimizin için bağlayıcı niteliktedir” dedi.
 
“Siyanürün insan sağlığına çok büyük bir risk oluşturacağı sonucuna varılmıştır”
Türkiye’de altın madenciliği konusunda Bergama tecrübesinin yaşandığını ifade eden Gülhan; “Bu tecrübe sırasında işletme ruhsatı ile ilgili yerel mahkemenin kararı 1997 yılında Danıştay’a götürülmüş ve siyanürün ve açığa çıkacak ağır metallerin insan sağlığı ve çevre açısından çok büyük bir risk oluşturacağı sonucuna varılmıştır. Ayrıca ‘İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak, yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır.’ denmiştir. Kararın anahtar noktası ise ‘Siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciye ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.’ cümlesidir. Böylece ülkemizde bilim insanlarının yol göstericiliğinde, yargı kararları ile siyanür liç yöntemiyle altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki işlemde kamu yararına uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır” diye konuştu.
 
“Yüzbinlerce ton suyumuz şirketlerce kullanılmıştır”
Maden şirketlerinin daha sondaj aşamasında yüzbinlerce ton suyu kullandığını vurgulayan Gülhan, tüm bu suların Çanakkale ve bölgesinin su rezervleri üzerinden karşılandığını ve karşılanmaya devam edeceğini belirterek; “Ağı Dağı ve Kirazlı Köyü bölgesi, hem Çanakkale merkezin hem de çevrede bulunan birçok yerleşim alanının su kaynaklarını beslemektedir. Yani çok önemli su havzalarıdır. Şehrimizin kullandığı Atikhisar Barajının su rezervleri bu bölgelerdeki yer altı ve yer üstü sularından beslenmektedir. Altın madenciliği çalışmalarının madencilik şirketinin ifade ettiği gibi yapıldığı ve çevreye hiç atık madde bırakmadığını düşünsek bile (bu bilimsel olarak mümkün değildir) işlem sırasında milyonlarca ton suya ihtiyaç bulunmaktadır. Şimdiden daha sondaj aşamasında yüzbinlerce ton suyumuz şirketlerce kullanılmıştır. Tüm bu sular, hiç şüphesiz Çanakkale ve bölgesinin su rezervleri üzerinden karşılanmıştır ve karşılanacaktır. Oysa Çanakkale il merkezinin bugün bile su zengini bir il olduğunu söylememiz mümkün değildir.
 
Yine daha bu aşamada başta Lapseki Şahinli, Çan Söğütalan, Bayramiç Kuşçayırı ve Muratlar’daki sular bulanmış, halk damacana suyu satın alır ve kullanır hale gelmiştir. Tüm bu sular, hiç şüphesiz Çanakkale ve bölgesinin su rezervleri üzerinden karşılanmıştır ve karşılanacaktır. Oysa Çanakkale il merkezinin bugün bile su zengini bir il olduğunu söylememiz mümkün değildir. Ayrıca şehrin önümüzdeki dönemlerde nüfusunun artmasının beklendiği göz önünde bulundurulursa, temiz ve sağlıklı içme ve kullanma suyuna daha çok ihtiyaç duyulacağı ortadadır. Eğer var olan kısıtlı su kaynaklarını ekonomik gerekçelerle altın ve madencilik şirketlerinin kullanımına verecek olursak, gelecekte çocuklarını susuz bırakacak vatandaşlar ve yöneticiler olarak tarihe geçmemiz kaçınılmaz olacaktır” dedi.
 
“Madencilik faaliyetleri kanser hastalıklarına zemin hazırlayacaktır”
Dilovası’nda kansere bağlı ölümlerin dünya standartlarından iki ile üç kat daha fazla görüldüğü bilimsel çalışmalarla ispatlandığını anımsatan Gülhan, ekonomik gerekçelerle madencilik faaliyetlerine göz yumulduğu takdirde, Dilovası’nda yaşanan aynı sorunun 30-40 yıl sonra Çanakkale bölgesinde de yaşanmasının kaçınılmaz olacağını belirterek; “Madencilik şirketi, çevreye ve insan sağlığına duyarlı çalışacağını, çevredeki bitki örtüsünü ve doğal yaşamı koruyacağını iddia etmektedir. Dünya üzerindeki tüm maden şirketleri çalışmaya başlamadan önce, asla çevre üzerinde zararlı bir etki yapacaklarını söylemezler. Ancak bilinen örnekler, bu konuda şirketlerin samimi olmadıkları yönündedir. Ayrıca bu konuda maden şirketine inanmak, geri dönüşümü olmayan bir riski gelecek kuşaklara aktarmaktır. Çünkü bu durum, şirketin haksız çıkması durumunda koşullarının laboratuar ortamında kolayca geri alınabileceği bir deney değildir. Bu bölge, oluşumu milyonlarca yıldır devam eden çok özel bir habitattır. Yok olması durumunda, bölgeye üç beş tane ağaç dikmekle geri kazanılamayacağı, bilimsel bir gerçektir. Ancak bu yok oluş, kentte gelecekte yaşayacak potansiyel bir milyon insanın, temiz içme suyundan mahrum kalmasına, bölgeyi besleyen tarım alanlarının kuraklaşarak yok olmasına neden olacak, geçim kaynağı daralan insanları ekonomik nedenlerle göçe zorlayacaktır. İronik olan, bugün ekonomik gerekçelerle savunulan bu yatırım, gelecekte yine ekonomik gerekçelerle insanların bölgeden göçmelerine yol açacaktır.
 
Ayrıca işletme aşamasında kullanılacak siyanür dışında, açık ocak işletmesi ve açılacak devasa büyüklükte çukurlar gibi, madencilik faaliyetleri ile yaratılacak olan, toprak ve suyun ağır metal (arsenik, kurşun, civa, çinko, kadmiyum gibi) kirliliği, kronik hastalıklara ve özellikle de kanser hastalıklarına zemin hazırlayacaktır. Bu konuda Kocaeli İlinin Dilovası bölgesi ülkemizdeki en kötü örneklerden birisidir. 1970’li yıllardan beri kontrolsüz ve kötü sanayileşmenin örneği olan Dilovası’nda kansere bağlı ölümlerin dünya standartlarından iki ile üç kat daha fazla görüldüğü bilimsel çalışmalarla ispatlanmıştır.
 
Eğer bugün ekonomik gerekçelerle bu bölgede madencilik faaliyetlerine göz yumacak olursak, aynı sorunu 30-40 yıl sonra Çanakkale bölgesi için de karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır” şeklinde konuştu.
 
“Herkesi sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz”
Hekimler olarak altın madenciliği işletmeciliğinin yaratacağı çevre ve insan sağlığı sorunlarının fazla olduğunu düşündüklerinin altını çizen Gülhan şu şekilde konuştu: “Çanakkale Tabip Odası Çevre Komisyonu öncülüğünde hekimler olarak, yukarıdaki gerekçelerle bu bölgede yapılacak altın madenciliği işletmeciliğinin yaratacağı çevre ve insan sağlığı sorunlarının, beklenen ekonomik getirisiyle karşılaştırıldığında tahmin edilemeyecek kadar fazla olduğunu düşünmekteyiz. En önemlisi de yaratılacak bu çevre sorunlarının geri dönüşümsüz olmasıdır. Anayasamıza ve benzer durumdaki yargı kararlarına göre Kazdağları bölgesinde altın madenciliği işletmeciliği için kamu yararı bulunmamaktadır. Biz hekimler, insan sağlığını korumak için aldığımız mesleki sorumluluk ve Anayasamızın vatandaş olarak bize verdiği görev gereği, herkesi 2012 ve 2013 yılında Ağıdağı ve Kirazlı Bölgesinde başlaması planlanan altın madenciliğini durdurmak için sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Eğer bugün altın madenciliğinin önünde durabilecek iradeyi gösteremezsek, gelecek kuşakların yaşayacağı çevre sağlığı sorunlarının sorumluluğunun bize ait olacağını da tarihe not düşülmesini istiyoruz.”
Paylaş