"Sularımız kiralanıyor, Kirazlı'da tehdit devam ediyor"

951
22 Mart Dünya Su Günü ve 21 Mart Uluslararası Ormanlar Günü dolayısı ile uzun süre verilen mücadelenin ardından Alamos Gold`un terk etmek zorunda kaldığı Kirazlı Balaban`da tohum ekme etkinliği gerçekleştirildi. TEMA, TMMOB, KESK, Birleşik Kamu-İş, ÇYDD Çanakkale Şb., Çanakkale Barosu, Çanakkale Kent Konseyi, DİSK, İDA Dayanışma Derneği, Ormancılar Derneği ve TTB tarafından gerçekleştirilen etkinliğe Belediye Başkan Yardımcıları İrfan Mutluay ve Rebiye Ünüvar`da katılım gösterdi. Prof. Dr. Murat Türkeş ve İDA Dayanışma Derneği Başkanı Ekrem Akgül tarafından yapılan açıklamalarda su kaynakları ve ormanlaşmanın önemi ile Çanakkale`de madenler başta olmak üzere kaynakalrın yok olmasındaki tehlikeye dikkat çekildi. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının neden önemli olduğu ve korunması gerektiğini belirten Prof. Dr. Türkeş konuşmasında; "Türkiye`den (Çanakkale) kötü bir örnek! Lapseki Şahinli deki TÜMAD Madencilik A.Ş. işletme ruhsatı alırken suyu yoktu. Yani 1 ton cevher için kirleterek yok edeceği yaklaşık 4 ton su mevcut değildi. Suyu olmayan şirkete işletme ruhsatı verilemezdi, ama verildi! Peki bu nasıl gerçekleşti? Lapseki Belediyesi`nin uzun yıllardır kullandığı, Lapseki halkının kötü günlerde kullanılabileceği yaşamsal bir yedeği olması gereken su kuyuları sembolik bir ücretle şirkete kiraya verilerek! Böylece şirket, Lapseki Altın ve Gümüş Madeni kapsamındaki madencilik etkinlikleri için ihtiyacı olan suya kavuşmuş oldu" dedi. Kazdağları`nda, dünyayı ve ülkeyi ayağa kaldıran bir direniş olmasaydı, bugün b Kirazlı Balaban`da Alamos Gold ve yerli ortakları ya da ardılları siyanürlü liç yöntemiyle altın madeni işletiyor olacağını ifade eden Akgül ise; "Kirazlı Balaban`daki bu çok önemli ve yaşamsal kazanıma karşın, kamuoyundaki tedirginlik bitmiş değil. Çünkü, sahada henüz restorasyon (eski durumuna getirme) süreci başlamış değildir" dedi. 
"TÜMAD` Madencilik A.Ş. işletme ruhsatı alırken suyu yoktu"
Prof. Dr. Türkeş açıklamasında; "Yeraltı suyu, Dünya`nın hemen her ülkesinde ve Türkiye`de, akiferlerden yağmur ve karla doldurulan suyun daha fazlasının çekildiği birçok alanda aşırı kullanılıyor. Yeraltı suyu kirliliği ve azalması, iyileşmesi on yıllar hatta yüzyıllar sürebilen ciddi bir sorundur. Bazı yerlerde, ayaklarımızın altında ne kadar yeraltı suyu olduğunu bilmiyoruz, bu da potansiyel olarak hayati bir su kaynağından yararlanamıyor olabileceğimiz anlamına geliyor. Türkiye`den (Çanakkale) kötü bir örnek! Lapseki Şahinli deki TÜMAD Madencilik A.Ş. işletme ruhsatı alırken suyu yoktu. Yani 1 ton cevher için kirleterek yok edeceği yaklaşık 4 ton su mevcut değildi. Suyu olmayan şirkete işletme ruhsatı verilemezdi, ama verildi! Peki bu nasıl gerçekleşti? Lapseki Belediyesi`nin uzun yıllardır kullandığı, Lapseki halkının kötü günlerde kullanılabileceği yaşamsal bir yedeği olması gereken su kuyuları sembolik bir ücretle şirkete kiraya verilerek! Böylece şirket, Lapseki Altın ve Gümüş Madeni kapsamındaki madencilik etkinlikleri için ihtiyacı olan suya kavuşmuş oldu" dedi. 
"Yeraltı suyu için ne yapabiliriz?"
Türkeş açıklamasının devamında; "Dünya`nın her ülkesinde ve Türkiye`de, yeraltı suyunu kirlilikten korumalı ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmalıyız, insanların, diğer canlıların ve gezegenin ihtiyaçlarını dengelemeliyiz. Bu amaçla, başta kaçaklar gelmek koşuluyla yeraltı su kuyularını denetlemek, yeni kaçak kuyu açılmasını ve aşırı su çekilmesini önlemek vahşi ve aşırı sulama gibi akılcı ve sürdürülebilir olmayan su kullanımını sınırlamak ya da önlemek amacıyla yeraltı suyunu çiftçilerin ödeyebileceği düzeyde fiyatlandırmak, yer altı sularına olan talebi azaltmak ve yer altı sularını korumak için alınabilecek başlıca önlemlerdendir. En önemlisi, Dünya`nın tüm ülkelerinde, yeraltı suyunun su ve sanitasyon sistemleri, tarım, sanayi, ekosistemler ve iklim değişikliğine uyumdaki yaşamsal rolü, sürdürülebilir kalkınma ve tarım politikalarının oluşturulmasına yansıtılmalıdır" dedi. 
"Kent merkezinin hemen yakınından yoğun ağaç kesimlerine tanık oluyoruz"
Son yıllarda Çanakkale kent merkezinin hemen yakınından başlayan ormanlarda yoğun ağaç kesimlerine tanık olunduğunu belirten Akgül ise; "Üstelik çok hızlı ve acele kesimler bunlar. Tır dorselerini kısa sürede dolduran, karayollarında konvoy oluşturacak kadar yoğun kesimler. Son yıllarda alışılagelmiş seyreltme ya da aralık kesimi uygulamalarının ötesine taşarak geniş alanlara yayılmakta, üstelik genç ormanlarımız da bu kesimlerden payına düşeni almaktadır. Konunun bir başka boyutu da ülkemizdeki madencilik faaliyetleridir. Türkiye`nin dağları, taşları, yaylaları, meraları, ormanları maden ruhsatları adı altında satılıyor. Köyler haritadan siliniyor. Toprağı, suyu, havası, verimli tarım alanları her geçen gün daha da kirleniyor, zehirleniyor. Kasasını dolduran birkaç şirket dışında ülkenin bir şey kazanmadığı ortadayken, başta altın olmak üzere, metalik madenciliğin, çıkarılırken, işlenirken ve geride bıraktıklarından artık nasıl zarar verdiğini biliyoruz. Gün geçmiyor ki, ülkenin bir köşesinden vatandaşların çığlığı yükselmesin. Bir yanda, bulundukları yörede ölüm saçan kömürlü termik santraller, bir yanda metalikten taş ocaklarına tam bir talan sisteminin sarmalındayız" dedi. 
"Kirazlı için kamuoyundaki tedirginlik bitmiş değil"
Akgül açıklamasının devamında; "Yaşadığımız coğrafyada, Kazdağları`nda, Dünyayı ve ülkeyi ayağa kaldıran bir direniş olmasaydı, bugün burada Kirazlı Balaban`da Alamos Gold ve yerli ortakları ya da ardılları siyanürlü liç yöntemiyle altın madenini işletiyor olacaktı. Kirazlı Balaban`daki bu çok önemli ve yaşamsal kazanıma karşın, kamuoyundaki tedirginlik bitmiş değil. Çünkü, sahada henüz restorasyon (eski durumuna getirme) süreci başlamış değildir. Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü`nden ve araştırmalarımızdan edindiğimiz bilgilere göre, restorasyon projesi etüt aşamasındadır. Bu proje, yok edilen ormanın kendine özgü fiziki coğrafya ve ekolojik koşullarının yanı sıra, yok edilmeden önce orada bulunan, yetişen, gelişen, verimli bir orman ekosistemine dönüşmüş olan orijinal-yerli ağaç ve çalı türlerini ve bu ekosistemdeki çeşitli habitatlarda yaşamış olan diğer canlıları, hayvanları ve bitkileri dikkate alan gerçek bir restorasyon projesi olmalıdır. Bugün burada, "dağlarımıza, ormanlarımıza, yaşam alanlarına, oralardaki canlılara kıymayın, sularımızı, toprağımızı kirleterek yok etmeyin!" demek ve günün önemi kapsamında konuyu bir kez daha gündeme taşımak amacıyla, sembolik olarak sahanın küçük bir kısmına karaçam tohumu serpme/ekme etkinliği gerçekleştireceğiz. Sahada doğanın yeniden yaşam bulma, filizlenme, yosunlaşma, yeşerme çabalarına zarar vermemek için, etkinliğimiz sembolik düzeyde olacaktır" dedi.
(Eren Aşnaz)
Paylaş