Siyaset ve Cumhuriyet

Son günlerde kentte siyaset konusunda yapılan iki tespit var ki; üzerinde durulması gerekli bir öneme sahip
Bunlardan biri Rektör Laçiner’in akademik yıl açılışında belirttiği “Üniversitelere siyasetin girmesi, akademik kadroların, terfilerin siyasi görüşe göre dağıtılması bir intihardır."değerlendirmesidir.
Rektör burada kelimenin tam anlamıyla siyaset yapmıştır.
ÇOMÜ’de akademik kadrolardan, idari personele,taşeron işçilere kadar yaşananlar ortada iken, göz göre göre bu değerlendirmede bulunmak ülkemizdeki siyaset felsefesinin trajik bir halidir.
Diğer bir değerlendirme de Kent Konseyi Başkanı Saim Yavuz’un “burada siyasetin yeri yok” yaklaşımıdır.
Bu yaklaşım kent konseyi vizyonu itibarıyla son derece sığlık yaratacak bir anlayıştır.

552
Siyaset yaşamın kendisidir.
Siyasetin olmadığı hiç bir alan yoktur.
‘Siyasete yer yoktur’ anlayışı suya sabuna dokunmamanın teorik kılıfıdır.
Ülkemizde yıllardır insanlar ‘siyasete bulaşamayın’ telkinleri ile duyarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.
‘Siyaseti, siyasetçiler yapar’ mantığı vatandaşların sorunlarına sahip çıkma refleksini yok etmek için kullanılmaktadır.
Özellikle işçilerin mücadele örgütü olması gerekli sendikalar başta olmak üzere örgütlü bütün alanlarda ‘biz siyaset yapmıyoruz’ yaklaşımı ile kitleler pasifize edilmeye çalışılmaktadır.
Saim Yavuz’un çağrısının böylesi bir çağrı olabileceğini düşünmek istemiyorum, aksi durumda kent konseyi vizyonunu inkar eden bir nitelik kazanacağı açıktır.
Yavuz ,”siyasete yer yoktur” değerlendirmesini hangi anlamda yaptığını kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Siyaset konusunda son günlerde dikkatimi çeken bir başka değerlendirmede kendisini sosyalist olarak değerlendiren bir siyasetçinin “Kobene siyaseten düşmüştür “değerlendirmesi olmuştur.
Kobene’ye ABD tarafından yapılan silah yardımından sonra “Kobene siyaseten düşmüştür” değerlendirmesi Rojava’da halkların demokrasi adına kazanımlarını yok saymak demektir. Kobene’ye yapılan silah yardımı sonrasında Kobene halkının demokratik anti emperyalist siyasetinin yok olacağını düşünmek Kobene direnişine yapılacak en büyük haksızlık olur.
Kobene halkının siyaseti ,demokratik cumhuriyet ilkeleri temelinde bölge halklarına örnek olacak bir siyasettir.
Emperyalist güçlerin bölgedeki tezgahı tamamıyla bu kazanımların yok edilmesi üzerinedir.
ABD silah yardımı üzerinden Kobene’deki mücadeleyi işbirlikçi bir siyaset gibi göstererek, Kobene halkının mücadelesini yok saymak güncel gelişmeleri kavrayamayan dogmatik bir yaklaşımdır.
Ah siyaset sen nelere kadirmişsin böyle…
Senden neden bu kadar çekinirler acaba?
Çünkü siyaset toplumdaki insanlar arasındaki ilişkilerin bütününü belirleyen bir yönetim sistemidir.
Sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte sınıflar arsındaki mücadelenin ta kendisi olmuştur siyaset.
Kapitalist toplumlarda onun için yönetenler, halka siyaset yapmayı yasaklarlar onların siyaset ile uğraşmasının önlerini tıkarlar, verdikleri mesaj siyaset seçimden seçime sandıkta yapılır şeklindedir.
Sınıflı toplumlarda ezilen sınıfların siyaseti sonuçta kendilerini baskı ve sömürüden kurtaracak olan alternatifleri üretecektir.
Cumhuriyetin 91. yılında cumhuriyet kavramının siyaset ile olan ilişkisini kurarak bazı gerçekleri irdelemeye çalışalım.
Yönetim sistemi olarak Cumhuriyet toplumdaki insan ilişkilerini düzenleyen bir siyaset mekanizmasıdır.
Cumhuriyetler halkın iradesinin hakim olduğu yönetim sistemleridir.
Ulusal kurtuluş mücadelesinin, cumhuriyetin kurulmasıyla taçlanmasının ardından geçen 91 yıl sonra ne yazık ki; cumhuriyetin kazanımlarından hiçbir eser kalmamıştır.
Halkın yok sayıldığı, işbirlikçi taşeron politikalar ile sömürü, yolsuzluklar ve anti demokratik uygulamaların hakim olduğu sermayenin politikalarının belirleyiciliğinde gericiliğin ve din referanslı politikaların hayata geçirildiği koşullarda artık kutlanacak Cumhuriyet kalmamıştır.
Bugün görev demokratik halk cumhuriyeti için çalışmaktır.
Ülkemizin her geçen gün uçuruma doğru yol aldığı koşullarda demokratik halk cumhuriyeti kapsamında yeni kazanımlar için mücadele etmek zamanıdır.
Bunun yolu da, demokrasi barış ve emek güçlerinin kendi talepleriyle yeniden iktidar mücadelesidir.
Bu mücadele aynı zamanda antiemperyalist bir mücadele olacak, emperyalist devletlerin bölgemizdeki yağmalama adına sürdürdüğü savaş politikalarını da hedef alacaktır.
Bugün kutlayabileceğimiz bir cumhuriyet kalmamıştır.
Bu gerçeğin farkında olmak alacağımız tutum açısından son derece önemlidir.
Tüm demokrasi ve emek güçlerinin demokratik halk cumhuriyeti için seferber olması buna uygun birliktelikler ve dayanışmayla bu mücadeleyi sürdürmeleri temel yaklaşım olarak ele alınmalıdır.
Paylaş