Cumhuriyet Halk Partisi Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, Çevre Platformu Yürütme Kururlu Üyesi Doktor İlhan Pirinççiler ve çok sayıda vatandaşın katıldığı panele bir telgraf gönderen Belediye Başkanı Ülgür Gökhan Kazdağlarının korunması için verilecek mücadelenin destekçisi olduğunu bildirdi...
Halkın yoğun ilgi gösterdiği panel sonrasında katılımcılar panelistlere verdikleri bilgilerden ötürü teşekkür ederek, yaşam değerleri itibarıyla oluşacak riskleri bir kez daha kavradıklarını bu tezgâhın bozulmasının tek yolunun halkın birleşerek yaşam alanlarına sahip çıkacak bir mücadelenin yaratılmasından geçtiğine vurgu yaptılar. Bu mücadele için hazır olduklarını bildirdiler.
Panelde konuşan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa; “Küresel iklim bağlamında geleceğimizin öncelikle su kaynaklarının ve tarım alanlarının korunmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. İnsan sağlığının korunabilmesi için sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın korunması ve buna yönelik tüm önlemlerin zaman yitirilmeksizin alınması gereklidir” dedi.
“Hükümet için önemli olan paradır”
Panelde söz alarak AKP hükümetine yüklenen CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ise; “Eğer dünyanın en önemli dağı para uğruna peşkeş çekiliyor, insan sağlığı hiçe sayılıyor, dağ paramparça ediliyorsa, o hükümet o iktidar insanı düşünmüyordur. Sadece kendini düşünüyordur. Onlar şu anda din devleti oluş-turmakla meşgul. Toprağımız havamız suyumuz zehirlenmiş, insanların sağlığı tehlikeye girmiş dünyanın en önemli dağı paramparça olmuş Türkiye parçalanmış önemli değil onlar için önemli olan kafalarındaki rejimi Türkiye’ye oturtmaktır” dedi.
Madencilik ve Çevre sağlığı konulu panelde konuşma yapan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, “Küresel iklim bağlamında geleceğimizin öncelikle su kaynaklarının ve tarım alanlarının korunmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. İnsan sağlığının korunabilmesi için sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın korunması ve buna yönelik tüm önlemlerin zaman yitirilmeksizin alınması gereklidir” dedi.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, “Madenler ekonomik kaynak olarak görülmemeli, bütçe açıklarının kapatılmasında bir araç olarak düşünülmemelidir” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ise hükümetin yaşamsal değerleri yok saydığını hizmet ettiği kesimlerin ekonomilerine nasıl katkı yaparım dışında bir kaygısının olmadığını söyledi.
“Hükümet için önemli olan paradır”
Panelde bir konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partisi Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, kazdağlarındaki altın arama çalışmalarının sona erdirilmesi için ellerinden gelen gayreti göstereceklerini bildirdi. Soydan şunları söyledi; “Basın susturuldu bağımsız haldeki yargı, bağımlı hale getirildi. Yargı bağımlı hale getirildiyse o ülkede demokrasiden söz edilemez. Bunlar hep ileri demokrasi adına yapıldı. Yanlış anlamayın bunlar hep ileri demokrasi adına yapıldı ama buna ileri demokrasi diyemeyeceğiz ileri diktatörlük diyebiliriz. Benim de CHP Çanakkale milletvekili olarak çevre konusundaki duyarlılığımı biliyorsunuz. Kazdağları ile ilgili araştırma önergeleri verdim. Soru önergesi verdim. Madencilerin verdiği komik cevaplar gibi bakanın verdiği komik cevapları kamuoyu ile paylaştım. Kazdağları ile ilgili mecliste konuşma yaptım. Çanakkale’nin AKP milletvekili Mehmet Daniş de altını savunan bir konuşma yaptı. Hatta siyanürün çok zararlı olmadığını da anlattı. Biz de zararlı değilse içmelerini tavsiye ettik. Olay şu, burada insan sağlığı önemli değil. Burada önemli olan paradır. Eğer dünyanın en önemli dağı para uğruna peşkeş çekiliyor, insan sağlığı hiçe sayılıyor, dağ paramparça ediliyorsa, o hükümet o iktidar insanı düşünmüyordur. Sadece kendini düşünüyordur. Onlar şu anda din devleti oluşturmakla meşgul. Toprağımız havamız suyumuz zehirlenmiş, insanların sağlığı tehlikeye girmiş dünyanın en önemli dağı paramparça olmuş Türkiye parçalanmış önemli değil onlar için önemli olan kafasındaki rejimi Türkiye’ye oturtmaktır. Bana düşen görev neyse onu yapmaya hazırım. Bu konunun mecliste takipçisi olmaya devam edeceğim.”
“Su Topluma aittir ve özelleştirilemez”
Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Uzman Doktor Hür Aksoy, Su ve Sağlık üzerine bir konuşma yaptı. Suyun dünya mirasının bir parçası olduğunu ifade eden Uzman Doktor Aksoy; “Su Topluma aittir ve özelleştirilemez. Su özelleşirse bugün ve gelecek için titizlikle ve öncelikle çok güçlü ulusal ve uluslararası yasalarla korunması gerekir” dedi. Aksoy şunları söyledi; “Altın madeninin çıkarıldığı bölgelerde Ağır metal kirliliği görülüyor. Özellikle, Arsenik, Kurşun, Cıva, Kadmiyum, Antimon bol miktarda bulunmaya başlıyor. Su kirliliğinin sağlığımız üzerine olumsuz etkileri de fazlasıyla olmaktadır. Yılda kişi başına 8-10 bin m³ su düşen ülkeler su zengini sayılmaktadır. Ülkemizde ise bu rakam 1430 m³ olmaktadır. Suyun ülkemizdeki dağılımına baktığımız da nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki su kaynaklarımızın nüfusun az olduğu bölgelerde ki su kaynaklarımızdan daha az olduğu görülmektedir. Günümüzde Bir golf sahası için,yılda hektar başına ortalama 10.000 ile 15.000 m3 su gerekmekte,100 hektarlık bir golf sahasının bir yılda tüketeceği su miktarı yaklaşık 1 milyon m3 ,Bu da 12.000 nüfuslu bir yerleşimin ortalama yıllık su tüketimidir. Dünyada golf sahaları için bir günde tüketilen su 660.000 tondan fazla,4,7 milyar insanın günlük asgari su gereksinimine eşittir.”
“Madenlerimiz sınırsız değildir, Üretim sınırlandırılmalıdır”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, 1990’lı yılların başlarında Türkiye de maden arama faaliyetlerini hız kazandığını hatırlatarak; “Önce Bergama da başladı. Daha sonra giderek yayıldı. Altın birçok yerde var ancak çokuluslu şirketler altın çıkarılacak yerleri, Politik açıdan üretim yapmaya elverişli ülkelerde, Demokrasinin yeterince oturmadığı ülkelerde, “Sürdürülebilir kalkınma projeleri” olan ülkelerden seçiyor” dedi.
Prof. Dr. Karaba konuşmasında şunları söyledi; “Altın madeni çıkarılırken büyük çevre sorunları da beraberinde geliyor. Özellikle, çıkarım işlemi sırasındaki atıklar (pasa),madende kullanılan su, liç sonrası çıkan artık, kullanılamaz/dönüştürülemez siyanür solüsyonları, açık atmosferde yapılan çalışmalardan kaynaklı oluşan sorunlar olarak göze çarpıyor. Atık barajından siyanür buharlaşmasının önlenmesi ancak ortam PH’ının 10,5-11 aralığında tutulması ile olanaklı ancak Isı değişimleri, rüzgar, yağmur gibi etkenler nedeniyle bunun korunması zor hatta olanaksızdır. Çevre yasasına göre, altın madeni işletmesi 1. Sınıf gayri sıhhi müessesedir. Yerleşim yerleri ile arasında koruma bandı bulunması zorunludur. Uzmanlara Göre bu mesafe 3 km.den az olmamalı. Ovacık Köyü ile işletme arasındaki uzaklık öngörülenin çok altında. Kışladağ da benzer çalışmaları görmekteyiz. Kışladağ da Tenör 1.23 gram/ton olarak belirlendi. 132 milyon ton rezerv var. 162 ton altın çıkacak. Elde edilmesi beklenen yaklaşık 90 ton altın (verim %50-60)civarındadır. Günde toplam 45-50 ton bin ton kaya üretimi gerçekleşecek. Bunların 25-30 bin ton cevherli kaya, 15-20 bin ton altın içermeyen kaya olacaktır. Toplam kaya üretimi 240 milyon ton, Yaklaşık 108 milyon ton pasa depo alanı olacak. İşlemler için kullanılacak alan 45 km². Ancak Uşak Valisi ilginç bir açıklama yapıyor. Diyor ki; Eldorado gibi şirketler, bölgemize değerli deneyimlerini taşımakta ve halkımızın yararına uzun dönemli iş fırsatları yaratma ve geliştirmede yaşamsal bir rol oynamaktadır” diyor ama madenin ömrü 10 yıldır. Ovacık`taki işletmede atıklar 16 hektarlık atık havuzunda toplanmakta, Atık havuzu kil-plastik örtü- kil sistemiyle astarlanmış, Plastik örtü kaynakla birleştirilmiş, Kaynaklar boyunca, plastik örtünün herhangi bir yerinde yapım sırasında ve sonrasında delinmelerin ve yırtılmaların meydana gelmesi kaçınılmaz. Bu plastik malzemenin garantisi 20 yıl ile sınırlıdır. ABD Çevre Koruma Kurumu EPA`nın 1992 yılında yayınladığı veriler ABD`de bulunan 900`ü aşkın siyanür barajının 800`ünün sızdırdığını ortaya koymaktadır. Atık barajında olabilecek bir sızıntı ile ağır metallerin ve siyanürün yeraltı sularına geçmesi durumunda 50 km yarıçaplı alan yaşanabilir olmaktan çıkacaktır. Doğal kaynaklarımız olan madenlerimiz sınırsız değildir, Üretim sınırlandırılmalıdır. Madenler ekonomik kaynak olarak görülmemeli, bütçe açıklarının kapatılmasında bir araç olarak düşünülmemelidir. Doğanın bütünlüğü içinde bir öge olduğumuz anımsanmalı ve yaşam biçimimiz doğal dengeyi bozmayacak biçimde değiştirilmelidir. Küresel iklim bağlamında geleceğimizin öncelikle su kaynaklarının ve tarım alanlarının korunmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. İnsan sağlığının korunabilmesi için sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın korunması ve buna yönelik tüm önlemlerin zaman yitirilmeksizin alınması gereklidir.”