Doktorsuz ambulanslar haberimiz sonrasında, ‘sağlık üzerinden siyaset yapılmasın’ diye gazetecilik konusunda ahkam kesen sendikacıların herhalde bu konuda da söyleyecekleri bir sözleri olmalıdır.
Konfederasyonlarının 1 Mayıs’ı Çanakkale’de kutlama kararı almaları sonrası yaptıkları propaganda ile emeğin evrensel değerlerini, hamaset ve popülizm ile çarpıtmaya çalışan bir sendikal anlayışın temelinde emek bir teferruattır.
Doktorsuz ambulanslar haberimiz üzerine 2002 yılından itibaren AKP hükümetinin sağlık politikalarını savunma refleksi içersinde olanların gözleri emekten başka her şeyi görmektedir.
Sağlığın ticarileştirildiği, bu kapsamda ucuz çalışma koşulları yaratma kapsamında taşeron sistemin yaygınlaştırıldığı bir sistemde; acil tıp teknisyenlerinin şoförlük yapmalarını temin etmek çok makul bir yaklaşımdır.
İnsanın yok sayıldığı böyle bir sistemde; doktorsuz ambulanslarda ,şoförsüz ambulanslarda, emeksiz 1 Mayıs kutlamaları da normal gelişmelerdir.
Normal olmayan bu anlayışın bir sendika tarafından savunuluyor olmasıdır.
Bir başka konuda daha kamuoyu bilgi beklemektedir.
Erenköy Viyadüğü için “herhangi bir risk yoktur” açıklamasından 1 ay sonra o bölgede yaşanılan yeni bir heyelan dikkatleri tekrar bu noktada yoğunlaştırdı.
Erenköy Belediye Başkanı Alaatin Özkurnaz yıllardır bu sorunu gündeme getirmiş, haklılığı ortaya çıkmış iken; en son yapılan açıklamada, işin ehli olmayan yetkililerin açıklamalarına tepki verilerek kendisine adeta aba altından sopa gösterilmişti.
Peki geldiğimiz noktada durum nedir?
Beş gündür bu konuda herhangi bir açıklama yapılmazken yaşanılabilecek bir risk var mıdır yok mudur?.
Hala Erenköy Viyadüğünde” risk yoktur “açıklaması geçerli midir?
Artık gelinen nokta bir itibar konusu haline gelmiştir.
Bu ülke bazı bürokratların kendine has hesapları ile Çanakkale İzmir ulaşımının tek alternatifi olan bir yolu bile devre dışı bırakacak kadar beceriksizlik imajını hak etmemektedir.
Bu konuda yetkililerin ciddi bir çalışma ile bu konuyu köklü bir çözüme ulaştırmalarının zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Bugüne kadar harcanan onca paranın boşa harcandığını da biz vatandaşlar olarak tabiî ki unutmayacağız.
Dün 23 Nisan çocuk bayramıydı.
Bol soslanmış şatafatlı sözler ile yine çocuklarımıza verilen “değer” yüceltildi.
Kimisi vali kimisi belediye başkanı koltuklarına oturtulurken, çalışan çocuk işçiler unutuldu.
Kimi tamirci, kimi berber, kimi kahveci çırağı olan bu çocuklar için 23 Nisan diğer günlerden hiçbir farkı olmayan bir gündü.
Kapitalizmin vahşi uygulaması temelinde ucuz işgücü olarak görülen çocuklarımız, angaryalar altında, çocukluklarını yaşayamadan bu düzenin çarkları altında ezilmeleri ülkemizin en önemli gerçeğidir.
Bu gerçek her geçen gün daha da önem kazanmakta kapitalizmin artan krizinin yüklerinden çocuklar daha çok pay almaktadırlar.
Bu can alıcı gerçeğe rağmen sadece şatafatlı sözler dışında bir şey duyamamak çocuklarımızın kaderi olmamalıdır!...