Şeyh, mürit kültürü

Milli Eğitim Müdürümüzün tayini nedeniyle verilen veda yemeğinde yaptığı konuşma üzerinde konuşulmaya değer doğrusu.
“Şeyhler uçmaz, müritler uçurur” cümlesinin çok masum algılanacak bir cümle olmadığını düşünüyorum...

780
Şeyh, mürit kültürünün  egemen  kılınmaya çalışıldığı bir toplumda bu cümle dikkatleri üzerine çekiyor.
Özellik ile Milli Eğitim gibi çok temel bir alanda görev yapan bir üst düzey sorumlunun böylesi bir örnek ile olaylara yaklaşımı bu kültürün etki alanları üzerine  bazı ipuçları vermektedir.
Aynı zamanda verilen mesaj  ile; başarı için şeyh mürit ilişkisi vurgusu öne çıkarılmaktadır.
Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasının üzerinden tam 87 yıl geçti ama şeyhlik ve müritlik sistemini yaşatmaya çalışan hala birileri var.
 
Müdürümüz acaba başarı için ;şeyh mürit ilişkilerini mi referans olarak vermektedir?
Milli Eğitim Bakanlığının bu konuda o kadar  çok sabıkası vardır ki;  ister istemez bunları düşünmeden geçemiyorum.
Konuşma içinde bir örnek olarak verilmiş olsa dahi;  şeyh mürit kültürüne bu kadar atıfta bulunmanın arkasındaki gerçekler  tartışılmaya değer doğrusu.
Çağdaş toplumlarda başarının sırrı şeyh mürit ilişkisi değil, birlikte başarma  kültürüdür.
İşin özüne ilişkin tespit tam da budur.
Başarıyı getirip, şeyh Mürit ilişkisine bağlarsanız ; referansınız da  çağdaş toplumların  kriterleri temelinde olmaz.
O zaman   tekke ve zaviyeler ve türbeler   döneminin çağrıştırıcısı oluverirsiniz bir anda.
Gelin bu tartışmayı Atatürk’ün  Kastamonu söylevinden bir cümle ile bitirelim:
“Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz”
 
Toplumsal cinnet
Toplumumuz her geçen gün  artan sorunlar  nedeniyle  önemli bir bunalıma doğru sürükleniyor.
Bunun kişisel yansımaları olarak;  her gün daha çok artan cinnet, intihar  gibi olaylar ile karşılaşmaktayız.
Hafta sonu Çanakkale’de yaşanılanlar; acı örnekler olarak hepimizi üzmüştür.
Bu koşullarda sosyal devlet olmanın önemi  çok daha ivedi olarak kendisini hissettirir iken; hızla sosyal devlet olmanın gerekliliklerinden uzaklaşmaktayız.
Bu gelişimi, önümüzdeki günler için; bu tür acı olayların daha çok yaşanacağının işaretçisi olarak ele alabiliriz.
Kimse çıkıp gerçekleri saptırmaya kalkmasın.
Her geçen gün daha yoğun olarak yıkıma doğru yol almaktayız.
Vicdan sahibi olanlar  bazı önlemler için adım atmalıdırlar.
Fakat 10 yıldır  bu alanda sosyal devlet olmanın gereklilikleri konusunda  hiçbir şey yapılmadığı gibi ,var olan bazı kazanımlar bir bir  yok edilerek sadaka kültürü ile  hareket edilmektedir.
Bu gerçeklikler geleceğimiz için, son derece tehlikeli olup, siyaset yapmanın ötesinde, insan olmanın gerekliliklerini yerine getirmek için  önlemler  geliştirilemez ise  daha çok böylesi acılar ile karşı karşıya kalacağız.
Bu sesi duyan olur mu bilemiyorum…
Vatandaşlarımızın da bu gelişmeler karşısında  duyarlı davranarak  ,daha adil daha insanca koşullar  için  siyaset mekanizmasını zorlaması,  bu alanda mücadele etmesi  önemli bir sorumluluktur.
Paylaş