Cumhurbaşkanın halkın oyu ile seçilmesi noktasındaki gelişme doğal olarak halkın çıkarlarına uygun hareket edecek onların haklarını savunacak bir aday tartışmasını da beraberinde getirmiştir..
Halkın beklentisi tam da bu boyuttadır; ‘nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyoruz?’sorusu gündemin belirleyicisi olmuştur.
Halk bu noktadaki kriterini kendilerini en iyi temsil edecek, demokrasi ,özgürlük ve barış beklentilerine cevap verebilecek bir aday olarak belirlemiş durumda.
AKP hükümetinin 12 yıllık iktidarının bu konudaki performansı ortada iken, Tayyip Erdoğan konusundaki bir tercihin yanlışta ısrar etmek olduğu algısı her geçen gün daha da kuvvetlenirken, çatı adayı da beklentilere cevap vermekten uzak bir konumdadır.
Çatı adayının bulunduğu siyasi hattın analizi çok farklı yorumlara neden olurken, halkın beklentilerinin dışında bir gerçeklik taşıyor.
Halkın emekten yana demokrasi özgürlük ve barış noktasında beklentileri, siyasal İslam soslu ,Türk İslam sentezi açılımına sahip bir aday ile taban tabana zıt.
Bu nedenle halkın algısı seçimlere 2 adayın katılacağı noktasında; çatı adayı ile Tayyip Erdoğan aynı cephenin farklı soslar ile sunulmuş hali olarak yorumlanmaktadır.
HDP adayı Selahattin Demirtaş da halkların ve değişimin adayı olarak alternatif olarak değerlendirilmektedir.
Özetle emperyalizmin desteğindeki, sömürü baskı düzeninden yana Erdoğan ve Ekmeleddin aynı siyasal hattan beslenmekte ve aynı çevrelerce desteklenmektedir.
Bu nedenle çatı adayı ile Erdoğan arasında bir fark görülmemekte,bu algının özelikle CHP içersindeki demokrasi ve emekten yana kesimlerdeki etkisinin HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın çalışmalarının yoğunlaşmasıyla daha da gelişeceği beklenmektedir.
Bu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin halkın kendi temsilcileri talebinin daha bir ete kemiğe bürüneceği ve bundan sonraki siyasal gelişmeleri etkileyecek önemli bir gelişme olacağını söyleyebiliriz.
HDP adayı halkların ve değişimin adayı olarak yeni bir beklenti oluşturmuştur.
Selahattin Demirtaş’ın “Halkın içinden çıkmış insanlar değiliz, hâlâ halkın içindeyiz. Çıkmış da bir yere gitmiş değiliz” sözleri bu gerçeği çok iyi bir şekilde dile getirirken, yansıması ‘ halkın içinden çıkmış olmayan ve hâlâ halkın içinde olan aday iyidir’ şeklinde olmaktadır.
HDP Adayı Selahattin Demirtaş’ı ön yargılardan arınarak değerlendirmek gerekir.
Yaratılmaya çalışılan bu önyargıların bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da özellikle siyasal gericiliğin emrinde olan medyanın çarpıtmalarının ve dezenformasyon çalışmalarının sonucu olduğunu biliyoruz.
Şaşalı açıklama töreni için tüm televizyon kanalları seferber olup, başbakanın devlet imkanları ile sürdürdüğü propagandanın eşitsiz yüzü tüm çıplaklığıyla ortada iken bu gerçek daha iyi anlaşılmaktadır.
CHP içersindeki ilerici, demokrat kesimlerin bu perspektifle Demirtaş’ın mesajlarını önemseyeceğini ve tercihlerini yaparken dikkate alacaklarını düşünüyorum.
Demirtaş’ın adaylığını açıkladığı konuşmasından bazı satır başları bu noktadaki değerlendirmem açısından kuvvetli bir kanıttır.
Demirtaş şunları kaydetmişti:
“Biz tek başımıza Çankaya`ya aday değiliz. İlkelerimizle, birlikte temsil ettiğimiz kesimlerin duruşuyla, savunduğu taleplerle birlikte ilk defa Çankaya`ya adayız”
“Kampanyada belki en büyük kazancımız, Türkiye`de halkların, yani bugüne kadar altta kalmış olarak gösterilenlerin, yani ezilmiş, ötekileştirilmiş büyük halk yığınlarının kendini yönetebilme iddiasını, cesaretini ortaya koyabilmiş olmalarıdır”
“Kaç aday çıkar bunu şu an kestiremeyiz. Ama karşımızda kaç aday olursa olsun iki çizgi yarışacak. Biri özgürlüğü, demokrasiyi, emeği, barışı, kardeşliği, eşitliği temsil edecek olan biz; ikincisi de devletçi, merkezi elit gelenekle, `en iyi devleti biz yönetiriz` anlayışıyla kendini üstün görenlerin çizgisi olacak. Bu iki çizgi arasında yarış gerçekleştirilecek”
“Yüzünüze karşı sert, kaşları çatık kimliklerini gösteren devlet yöneticilerinin, arkadan her türlü fırıldağı çevirmelerini teşhir edeceğiz.Biz devleti, Çankaya`yı, cumhurun makamını, halkın hizmetine ve devletin bütün organlarıyla birlikte halkın emrine sunacak bir anlayışı taşımaya çalışacağız”
“Bu topraklarda kardeşçe, arkadaşça, yoldaşça yaşayarak, kendi kimliğini, inancını, dinini, mezhebini özgürce hissederek, korkmadan hayata geçirecek bir devlet anlayışını savunacağız. Demokratik laiklik ilkesinden asla taviz vermeyeceğiz. Din adına, din kullanılarak, iki yüzlü bir politikayla dini de, devleti de, parayı da kendi çıkarlarına kullananlara karşı özgürlüğü, adaleti, şeffaflığı, barışı sağlayacağız”
“Arkamızda devlet olanakları, büyük partilerin, holdinglerin olanakları olmayacak. Olmasın da. Arkamızda halkın öz gücü olacak, gençlerin emeği olacak, işçilerin, yoksulların alınteri, annelerin duası olacak. Bundan daha da büyük değer yoktur bizim için. Kazanmak için bunlara gerek var. Bunlar da bizde var. Para onların olsun, saltanat onların. Biz öz gücümüzle nasıl demokratik halk iktidarına yürüneceğini göstermek istiyoruz”
“Harun Karadeniz`den Behice Boran`a, 15-16 Haziran`dan gezi direnişine kadar yaratılan bütün değerleri bu kampanya süresince ortaklaştıracağız. Bu duruşu sahiplenen herkesin ortak adayı olma gayreti içerisinde olacağız”
“Sabahın karanlığında uykusuz yorgun haliyle başını yasladığı halk otobüsü camında umutsuzca sokağı izleyen işçinin emekçinin gencin kim olduğunu onlara hatırlatacağız. Onlar bu ülkeyi yönetecekler diyeceğiz. Bugünden itibaren halkların ve değişimin ortak sesi olmak için etrafımızda toplanan bizlerle birlikte bu umudu büyütmek isteyen herkese kapımız gönlümüz açık olacak”
Şimdi hepimiz elimize vicdanlarımıza koyalım; bu yaklaşım, tüm yoksulların emekçilerin, gençlerin kadınların idealindeki gerçekler değil mi ?
O zaman, yapılacak da şimdiden belli…