Çanakkale Barosu Başkanı Avukat Bülent Şarlan’ın da aralarında bulunduğu 60’a yakın baro başkanının Ankara’da tabi tutuldukları, 27 saatlik ‘fiili gözaltı’ olarak değerlendirilen uygulama Türkiye’nin gündemi haline geldi. Avukatları temsilen baro başkanlarının Anıtkabir’e yürüyüşlerinin engellenmesine yönelik uygulamayı, bu yürüyüşe sebep olan düzenlemenin içeriğini ve o sürece değir yaşadıklarını gazetemiz Çanakkale OLAY’a anlatan Çanakkale Barosu Başkanı Bülent Şarlan, avukatların temsil ettiği ‘savunma’ mekanizmasının, yargının kurucu unsuru olduğunu söyledi. Bu noktada, barolarda yapılacak değişikliğin de yargının savunma unsuruna zarar vereceğini ifade eden Şarlan, “Kamuoyunun da bildiği gibi Avukatlık Kanunu’nda, Barolarla ilgili maddelerde bazı değişikliklerin yapılması gündeme geldi. Hangi değişiklikler yapılmak isteniyor? “Çoklu baro” dediğimiz; bir ilde, birden fazla baronun kurulması hedefleniyor. Bir ilde birden fazla baro kurulursa, baroların siyasallaşacağını ve bazı grupların, siyasi anlayıştaki yapıların kontrolü altına gireceğini düşünüyoruz. Birden fazla baro demek, birden fazla siyasi düşünceye ait baro demek, baro başkanı demek, baronun üyeleri demektir. Yargının kurucu unsuru olan savunma,yargının bağımsızlığının en büyük teminatıdır. Yani siz, savunma ayağını, avukatları, baroları bu şekilde siyasallaştırırsanız, ülkede, bağımsız yargıdan, tarafsız yargıdan bahsetme imkanınız kalmaz. Cumhuriyetin temeli üç erktir; yasama, yürütme, yargı… Yargının da kurucu unsuru savunmadır. Dolayısıyla, savunmaya verilecek zarar,, yargı bağımsızlığına verilecek bir zarar anlamına gelir, devamında da ülkedeki sisteme zarar verebilecek bir noktaya getirir. Onun için, çoklu baronun getirilmesi, değiştirilmesi kabul edilemez. Bizim itirazımız öncelikle buna… İkincisi, barolarda nispi temsil seçim sisteminin getirilmesi hedefleniyor. Bunun daha demokratik olduğu iddia ediliyor. Fakat, zaten barolarda yapılan seçimler en demokratik seçimlerdir. Örneğin Çanakkale Barosu’nda biz, çarşaf liste ile seçimlere giriyoruz, aday olmak isteyen herkes aday oluyor ve üyelerimiz, avukat arkadaşlarımız, meslektaşlarımız oylarını kullandıktan sonra, o çarşaf listede en çok oyu olan ilk 10 kişi yönetim kurulu üyesi oluyor. Daha demokratik nasıl olabilir? Eğer nispi temsil sistemi gelirse, çok detaya girmiyorum ama, daha fazla oyu aldığı halde, yönetim kuruluna giremeyen, daha az oyu aldığı halde, başka bir gruptan dolayı yönetim kuruluna giren üyeler olacak. Adaletsiz bir tablo ortaya çıkacak. Onun için nispi temsil sistemine de karşı olduğumuzu dile getirdik. Üçüncüsü avukatlık kanununun 76 ve 95’te, Barolara insan hak ve özgürlüklerini koruma ve kollama görevi verilmiş. Yani ülkemiz bir hukuk devleti ise; hukuk devletinin temelini de insan hak ve özgürlükleri oluşturduğu için, bu yetkilerin de barolardan alınması taslakta olabileceği belirtildi. Ve bir diğeri de barolara üye olma zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Bu sefer, üye olmayan bir avukat, yarın meslek disiplini anlamında bir hatası, eksiği, işlemi olduğunda üye olmaması sebebiyle bu sefer disiplin hukukunu yürütme şansınız kalmayacak” dedi.
“Barolar, halk adına, hukuk adına, adalet adına ses çıkarıyor”
“Özetle biz, Avukatlık Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerin, hem içerik anlamında doğru olmadığını hem de zamanlama anlamında doğru olmadığını düşünüyoruz” diyen Şarlan, “Çünkü malum, pandemi sürecinin içerisinde, meslektaşlarımız üç aya yakın bir zamandır çalışmıyorlar. Her ne kadar 1 Haziran’da adliyeler açılsa da sürelerle ilgili, duruşmalarla ilgili 16 Haziran’dan itibaren süreç başladı. Diyoruz ki, mesleğin asıl sorunu şu aşamada, meslektaşlarımızın ekonomik sıkıntılarıdır, bu sıkıntıları çözme noktasında yapılacak değişiklikler varsa onları yapalım, Avukatlık Kanununda yapılması gereken değişiklikleri doğru bir zamanda, pandemi sürecinin arkasından değil; barolar, barolar birliği ve bu konudaki uzmanlarla, akademisyenlerle birlikte Adalet Bakanlığının da içinde bulunacağı bileşenlerin oluşturacağı bir çalışmanın sonrasında, ortak bir iradeyle olmalı.Kanunlar nasıl hazırlanır? Kanunlara ihtiyaç veya kanunlardaki değişikliğe ihtiyaç nereden doğar, toplumda bir ihtiyaç doğar bu ihtiyacı karşılamak için ya kanunu değiştirirsiniz ya da yeni bir yasa hazırlarsınız… Böyle bir durum da yok. Şimdi siz ne yapmak istiyorsunuz? Biliyoruz ne yapmak istediğinizi!... Baroların, biraz fazla sesi çıkıyor sesi çıkmasın! Biz de diyoruz ki işte halk adına bu sesimiz çıkıyor, hukuk adına, adalet adına sesimizi çıkarıyoruz. Onun dışında başka türlü sesimiz çıkmıyor. Tam ne istediklerini de net bir şekilde ifade etmiyorlar, bir şekilde önümüze taslağı da getirmiyorlar. Ama önceki gün mecliste siyasi partilere bu taslakla ilgili görüşlerini sordular. Biz bugün veya yarın taslağın net bir şekilde önümüze çıkacağını biliyoruz” dedi.
“Biz taslağın meclise getirilmemesini istiyoruz”
Şarlan, “Bize en büyük eleştiri de; ‘ortada taslak yok, siz neyin mücadelesini veriyorsunuz?’ Biz yapılmak isteneni biliyoruz, zaten meclise getirilen bir taslak olduğunda bugüne kadar geri çekilmişliği olmamış, değişmişliği de olmamış, somut tek bir örneği yok. Onun için biz, bu değişiklikle ilgili bir taslak varsa, bu taslağın meclise getirilmemesin istiyoruz. Biz, 1 Haziran’da, tüm Baro Başkanları, Barolar Birliğinde, Barolar Birliğinin Başkan ve Yönetim Kurulunun da olduğu bir toplantı yaptık. O toplantı sonrasında da açıklama yaptık. o açıklamada ne dedik? ‘Biz bugün itibariyle, o değişikliklerle ilgili diyalog kapılarımız açık, bunları konuşmaya hazırız, bu süreçle ilgili hep birlikte konuşalım, şu aşamada bu yasal değişiklik geri çekilsin, yapılmayacağı dile getirilsin, sonrasında da detaylı bir şekilde avukatlık kanunuyla ilgili hep birlikte hazırlık yapalım. Eğer olmazsa, geri çekilmezse, anayasal ve kanunlardan doğan demokratik, tepkisel eylemselliğimizi yapmak durumunda kalacağız…’ dedik. İşte asıl, geçtiğimiz 19 Haziran Cuma günü başlattığımız yürüyüş de bu taslağın çekilmeyeceğine, meclise getirileceğine ilişkin kanaatin çok üst düzeyde olduğu bir sebeple gerçekleşti. O sebep de, bu taslağı getirecek olanlar, meclise sunacaklarını kamuoyuna belirttiler ve bunun haberleri çıktı. Yani artık değişiklikle ilgili ısrarcı oldukları, bu konuda bir geri çekme olmayacağını anladık ve ona bağlı olarak da Ankara’ya doğru yürüyüşümüzü başlattık” dedi
“Psikolojik baskıyla karşı karşıya kaldık”
Ankara’da uğradıkları duruma ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunan Şarlan, “Biz, Ankara girişinde, çok net bir şekilde, kolluk güçleri tarafından, etrafımız akordeon bariyerlerle, çevik kuvvet polisleri ile çevrilerek, fiili biz gözaltına alındık. Bu süreç 27 saat sürdü. Güneş gündüz, akşamüzeri yağmur, devamında gece yarısı, sabaha kadar bir taşın üstünde, bulunduğumuz yerde, en iyi nereye oturabileceksek, orada geçti bu 27 saat. 70 yaşının üzerinde baro başkanlarımız vardı aramızda, üç kadın baro başkanımız vardı. Tabure istedik, ‘en azından onlar otursunlar’ dedik. Tabure getirildi, içeri alınmadı… Yağmuru yedik, yiyecek bir şeyler getirilsin istendi, çay getirilsin istendi, bunlar içeriye alınmadı… Gece yarısı soğuk başladı, battaniye getirilsin istendi, getirildi, içeriye alınmadı… Yani, üzücü tablonun ötesinde, aslında içimden başka kelimeler geçmekle birlikte, bir psikolojik işkenceye uğratıldık. Yani bu ülkenin 60’a yakın baro başkanı, üç sıra halinde, bariyerlerle çevrildi, üçüncü sıranın önüne otobüsler dip dibe çekildi, bizim dışarısıyla bağımız kesildi ve devamlı bir psikolojik baskı ile karşı karşıya kaldık” dedi.
“Biz anladık anlayacağımızı, gördük, yaşadık…
”Ülkem adına, bu tabloları yaşadığım için üzülüyorum” diyen Şarlan, “Ama, bunları görmemiz gerekiyormuş demek ki, yaşamamız gerekiyormuş, bazı şeylerin hangi noktaya geldiğini anlayabilmek açısından. Yakınımızdaki bir kafeye lavabo ihtiyacı için gidiliyor diye kafeyi kapattılar, gece saat 10’da. Gidilmesin diye. Başka bir kafeye sosyal mesafeden dolayı 10 bin 500 lira ceza kestiler. Baro başkanlarını bekleyen baro personeline, maskesi burnunun altına inmiş diye onlara idari para cezası kestiler. Daha ne diyeyim? Güneşte birinci derece yanık raporu alan baro başkanları var, şuanda birçok baro başkanı hastanede tedavi altında, ilaç tedavisi altında olanlar ayrı… Yüzü soyulmayan baro başkanı kalmadı. Yağmurda ıslandığından dolayı hastalanan baro başkanları var. Bu ülkede, baro başkanlarına ayrıcalık anlamında söylemiyorum da, bu ülkenin hukukçusuna, avukatına, bu eziyeti yapmanın ne anlamı var. Buradan ne anlamamız gerekiyor. Biz anladık anlayacağımızı, gördük, yaşadık… Zulümdür bu… 27 saat… yağmurda yağmurdan ıslanıyoruz, diyoruz ki ya üzerimize yağmurdan koruyacak bir çadır getirilsin, içeriye çadır alınmıyor… Tablo buydu, çok vahimdi, çok üzüntü verici. Yargı camiası açısından, hukuk camiası açısından, ülkemiz açısından, bu tabloyu yaşamak bir taraftan çok zordu, bir taraftan da bazı şeylerin hangi noktaya geldiğini anlamamız açısından da demek ki gerekliydi… Bizi orada 60’a yakın baro başkanı olarak bulunmamızın tek sebebi, sembolik olarak, kendi barolarımızdan başlattığımız ‘savunma yürüyor’ yürüyüşünü Ankara’da, bir araya gelip, 200 metrede tamamladığımızı kamuoyuna göstermek ve sonra Anıtkabir’e gidip, Anıtkabir ziyareti ile süreç zaten noktalanacaktı. Diyoruz, sadece baro başkanları, 10’ar metre arayla kaldırımdan yürüsünler… Ona dahi izin verilmedi. Böyle bir tabloyla karşılaştık. Çok üzücü… Keşke yaşanmasıydı, ama pazartesi, Salı günü bunları bizzat Ankara yaşayan birisiyim. Böyle olmamalıydı” ifadelerini kullandı.
“Yapılmak istenen değişiklik, 2010 referandumu kadar tehlikelidir”
Şarlan, açıklamasında “Bu yasal değişiklikle ilgili ısrar edilmesi halinde, biz bir benzerini 2010 referandumu öncesinde de bu şekilde bir çalışma göstermiş ve dile getirmiştik. 2010 referandumunda yapılan değişikliklerin, nereye geldiğini bu ülke biliyor, bizzat yaşadı. Bakın, 2010 referandumundaki tablonun bize gösterdiği sonuç kadar, barolarla ilgili yapılmak istenen değişiklikler de o kadar tehlikelidir. Bunun farkına varmaları lazım. Biz bununla ilgili gereken her türlü diyalogu sağladık. Adalet Bakanıyla, TBMM’deki siyasi parti temsilcileri ile, hukukçu milletvekilleri ile görüştük, bu sakıncaları anlattık. Ama hala ısrar ediliyor. Bu tehlikenin altını özellikle çizmek istiyorum. Yürüyüşümüzün amacı da; bu tehlikeyi daha görünür kılabilme adına, kamuoyunda daha dikkat çekmesini sağlamak adınaydı. Tabi 2020 Türkiye’sinde Baro Başkanlarının, Ankara’ya girişine izin verilmemesi, çok acı bir tablodur… Yani insan kendi yaşadığı ülkedeki bir şehre giremiyor. Tabi Baro Başkanları Ankara’ya giremiyorsa, avukatlar Ankara’ya giremiyorsa, daha ne söylenebilir ki? Dün benzeri Sakarya’da yaşandı. Sakarya’da üç saat, Sakarya Barosu, baro başkanlarına karşı gösterilen, haksız davranışlar karşısında tepkilerini dile getirmek için bir yürüyüş ve basın açıklaması yapmak istediler. Onları da izin verilmedi. Üç saat sonra ancak izin verildi. Çok yanlış şeyler bunlar, çok…” dedi.
(Seçkin Sağlam)