Bilim insanları, insan baskısı altındaki, gerek enerji politikaları gerekse çevre politikalarının kovid-19 gibi salgın hastalıklarda büyük önem taşıdığını ifade ediyor. Çin’den başlayan ve Mart ayı itibariyle Türkiye de dahil tüm dünyayı etkisi altına alan kovid-19 pandemisi, yerkürenin yeniden sorgulanmasını, sürdürülebilirliğinin tartışılmasını sağladı. Uzun yıllardır iklim değişikliğini merkezine alan dünya, bugün canlı çeşitliliği ve doğal varlıkların korunmasının olmazsa olmazı olduğunun farkına vardı. İnsanların günlük yaşantılarından alışkanlıklarına kadar pek çok şeyin yeniden dizayn edilmesini zorunlu kılan pandemi süreci, yeni ve daha güçlü salgınların nasıl önlenebileceği noktasında tüm dünyayı üzerinde düşünmeyi sevk ediyor. Bilim dergisi Nature’de yayınlanan “İnsanın baskın olduğu ekosistemlerdeki zoonotik konakçı çeşitliliği artıyor” başlıklı makaleyi değerlendiren Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Klimatolog ve Meteorolog Prof. Dr. Murat Türkeş, “Çeşitli insan etkinlikleri ve etmenleri yüzünden insan baskısı altındaki (arazi kullanımı değişiklikleri, tarımsal arazilerin ve kentsel alanların doğal ekosistemlerin ve habitatların aleyhine dengesiz bir biçimde artması, orman ekosistemlerinin, habitatların ve biyoçeşitliliğin bozulması, azalması, yok edilmesi, vb.) ekosistemlerdeki zoonotik konakçı çeşitliliği ve COVID-19 vb. gibi zoonoz virüs hastalık ve salgınları artıyor…” dedi.
Enfeksiyon salgınlarının yayılmasını önlemek için araziyi kullanımının önemi
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Klimatolog ve Meteorolog Prof. Dr. Murat Türkeş, “Korona virüsünün insan kaynaklı iklim değişikliği, ekosistemlerin ve habitatların bozulması, parçalanması, biyoçeşitliğin azalması, bozulması ya da değişmesi; insan etkinlikleri ve insan etmeninin (insan baskısı, ‘insanın her yerde olması’, vb.) çok yönlü etkilerinin habitatlar ve ekosistemler üzerindeki olumsuz sonuçları ile olan olası bağlantı ve nedenlerine ilişkin ilk bilimsel değerlendirmeler sayılabilecek olan görüşlerimi de doğrulayan yeni bir bilimsel makale, saygın bilim dergisi Nature’de (Doğa) yayımlandı” dedi. “İnsanın baskın olduğu ekosistemlerdeki zoonotik konakçı çeşitliliği artıyor” (Zoonotic host diversity increases in human-dominated ecosystems) başlıklı güncel makale ile ilgili bilgiler veren Türkeş, makaledeki bulgu ve değerlendirmelere göre, arazi kullanımındaki küresel ölçekteki değişiklikler doğal çevredeki yaban hayvanı topluluklarındaki dengeyi bozduğunu dile getirdi. Türkeş, “Dahası, insanı enfekte ederek etkilediği bilinen hastalıkları taşıyıcı türler bu olumsuz değişikliklerden yararlanıyor” dedi.
Çanakkale ve Kaz Dağı örneği…
Klimatolog ve Meteorolog Prof. Dr. Murat Türkeş, Nature dergisinde yayınlanan söz konusu çalışmayı merkeze alarak, Biga Yarımadası, Çanakkale ve Kaz Dağı yöresinden örnek verdi. Ülkenin belki de en verimli arazilerinin bulunduğu, canlı çeşitliliğinde önemli bir yer tutan bölgede, özellikle ağaç kesimlerinden vazgeçilmesi gerektiğini ifade etti. Türkeş, “Bu çalışmayı yapan araştırmacılar, zoonoz enfeksiyon hastalıklarının gelecekteki daha fazla yayılma riskini azaltmak için dünya ölçeğinde araziyi nasıl kullanmamız gerektiğini ve bu yanlışımızı düzeltebilmek için hangi değişikliklerin gerekli olduğunu çok açık bir biçimde vurgulamaktadır. Bu noktada Türkiye’deki tüm yaşam alanlarının, ekosistem ve habitat bozulma ve yok oluşlarının/yıkımlarına da atıf yapmak isterdim, ama bu olanaksız olduğu için, konuyu Biga Yarımadası, Çanakkale ve Kaz Dağı yörelerine getirmek istiyorum. 1- COVID-19 pandemisi sürecindeki önceki birçok değerlendirmelerimiz ve yukarıda özetlemeye çalıştığım çok yeni makalenin sonuçları bize, çok açıkça, zoonoz ve her türlü salgın hastalık ve zararlı salgınlarına maruz kalmak istemiyorsak, Kirazlı Balaban’da yaklaşık 348 bin ağaç keserek zengin bir doğallaşmış orman ekosistemini ve onun içerdiği habitat ve yaşam birliklerini yok etmekten ivedilikle vaz geçmemiz gerektiğini gösteriyor. 2- Dahası, en geniş anlamıyla “Biga Yarımadası, Kaz Dağı ve Kuzey Ege’nin Balıkesir bölümünü içeren” geniş bir tanımlamayla, Kaz Dağları Yöresi’nin yaklaşık % 80’ine karşılık gelen Türkiye’nin belki de en önemli, verimli ve ‘bereketli’ tarımsal arazilerini, ekosistem, biyoçeşitlilk ve tarımsal sıcak noktalarını içeren geniş bir coğrafyada çeşitli statülerde (potansiyel, arama, işletme) madencilik ruhsatları vermenin ciddi bir aymazlık ve geri dönülmez bir nokta olduğunu bir an önce fark ve kabul etmemiz gerekiyor” dedi.
(Seçkin Sağlam)