Onu ‘Mandıra Filozofu’ olarak tanıdınız. "Karşı" olmaya dayanan hayat felsefesiyle hepimize ‘aslında haklı adam’ dedirtmişti. Bu sefer sahneye tarihten lafını esirgemeyen şahsiyetleri (Diyojen, Sokrates, Galilei, Churchill, M. Akif Ersoy, Neyzen Tevfik, Şair Eşref, Namık Kemal, Nef`i, Pir Sultan, Zeki Müren, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Can Yücel, Neşet Ertaş...) getiriyor. 17 Aralık’ta Çanakkaleliler ile buluşacak olan yılların tiyatro sanatçısı Müfit Can Saçıntı’yı yakından tanımak istedik. Gazetemiz OLAY’ın sorunlarını yanıtlayan Saçıntı, sanat hayatını, sanata bakış açısını, muhalif kimliğini, Mandıra Filozofu’nun hayatında ki getiri ve götürülerini anlattı.
Kendisini ve sanatını tanımak istediğimiz Saçıntı, sorularımızı şekilde yanıtladı;
OLAY: Mandıra Filozofu” ile büyük bir çıkış yakaladınız. İsminiz ondan çok daha az biliniyor. Mandıra Filozofu`nu bize siz anlatır mısınız? Kimdir? Nasıl biridir? Nasıl yaşar?
Saçıntı: İsmimin Mandıra Filozofu’ndan daha az bilinmesi çok doğal ve eşyanın tabiatına uygun. Çünkü Çocuklar Duyması’nda 105 bölüm oynayan, 2 sinema filminde başrol olan karakterin adı Müfit Can Saçıntı değildi… Kimsenin durup dururken benim ismimi ezberlemesini beklemiyordum… Mandıra Filozofu kimdir, nedir nerde yaşar diyorsanız? Bu sorunun cevabını 105 bölüm tv de, 2 filmle sinemada verdik… Burada 2,3 cümle kurmam gereksiz ve yetersiz bir tekrar olur… Bendenizin kim olduğunu soruyorsanız, bedeniz bu büyük şehrin ve kapitalist sistemin zorlamalarına esir düşmüş, ruhunu ve beynini özgürleştirmeye çalışan bir vatandaşım…
OLAY: Mandıra Filozofu”nun bu derece beğenilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce insanlar bu karakteri niçin bu kadar sevdi?
Saçıntı: Bunu sevenlerimize sormak lazım ama madem bana sordunuz ben kendi hissimi söyleyeyim… Yeni bir şey söylemediğim için tuttu… Yeni bir şey söylesem, bir idrak süresi gerekiyordu… Anlaşılması ve sevilmesi için zaman gerekiyordu… Oysa biz, insanların bilip de unuttukları şeyleri yeniden hatırlattık… Bir açısını bildikleri konuların başka bir açısını gösterdik ve hissedip söyleyemedikleri şeyleri söyleyerek, eski deyimle hislerine tercüman olduk… Bence tuttuysa bu yüzden tuttu…
OLAY: Mandıra Filozofu`ndan sonra bir de son filminiz “Yaşama Güzel Şey” var. Sanki aynı izleği takip ediyor. Oradaki karakter de ‘uyumsuz’ birisi. (Olumlu anlamda kullanıyorum bu kelimeyi) Alışılagelen, değişmez bilinen bütün kural ve kavramlarla sorunlu ve uyumsuz, ama aynı zamanda sosyal ve neşeli. Siz de kendinizi yarattığınız tiplere benzetiyor musunuz?
Saçıntı: Bizim mizahımız, Anadolu mizahı, Nasrettin Hoca’dan beri mesaj kaygılı bir mizahtır… ‘Parayı veren düdüğü çalar’ diyen, ‘Ye kürküm ye’ diyen Nasreddin Hoca, ‘Ben paraya karşıyım’ diyen Mandıra Filozofu’nun atasıdır… Orta oyunu, Karagöz, Meddah, hatta Keloğlan masallarımız bile hep mesaj kaygılıdır… Biz de vodvil, fars gibi içi boş mizah yoktur. Onlar batıya özgüdür… Dolayısıyla benim üçüncü filmimin de benzer çizgide olmasında şaşılacak bir şey yok… Bundan sonraki filmlerim de öyle olacak… Bizim çizgimizde yamuk olmaz… Ben oynadığım karakterler gibi miyim? Evet, ben de itiraz ediyorum ama içimden ve tabii ki yazdığım çektiğim oynadığım eserlerle ben de itiraz ediyorum… Neşeli bir itiraz ama sonuçta itiraz.
OLAY: ‘Lafını Esirgemeyenler’ tek kişilik oyunu ile Çanakkale’ye geliyorsunuz. ‘Lafını Esirgemeyenler’ oyunu da tıpkı ‘Mandıra Filozofu’ gibi sevildi, ilgi gördü. ‘Lafını esirgememek’ nedir? Nesli tükenmiş bir erdem midir?
Saçıntı: Lafını esirgemeyenlerin nesli tükenmez. Çünkü biz bu toprakların çocukları, söylemezsek çatlarız… Bu topraklarda, laf bazen yutkunulur, içe atılır, geciktirilir, ertelenir ama geç de olsa söylenir… Söyleme biçimleri değişebilir ama bir gün mutlaka söylenir… Unutmayın fırtınaların öncesi hep sessizliktir. Taşmıyorsak henüz dolmadık demektir.
OLAY: ‘Lafını Esirgemeyenler’ de insanlık tarihinden birçok aydın neredeyse resmigeçit yapıyor. Lafını esirgememek, eğip bükmeden, dümdüz söylemek aydın olmanın gereği midir?
Saçıntı: Aydın olmanın birince koşulu, aydınlatacak fikirler, kavramlar modeller üretmektir… Ancak ürettiğin düşünceyi söyleyemiyorsan bir anlamı yoktur… Dümdüz söylemek gibi bir şart yok, tam tersine, anlatmanın bin bir türü olduğu için sanat, edebiyat bu yüzden var.
OLAY: Biraz da sizden bahsedelim. Müfit Can Saçıntı nereden geliyor? Neler yaptı bu güne kadar? Daha neler yapmak istiyor?
Saçıntı: 1986 yılında Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu’nda oyuncu olarak ilk yevmiye zarfını aldım. 1990 yılında Levent Kırca’nın yanında senaryo yazarı oldum. Ondan beri kameranın arkasında, önünde, sağında solunda her yanında bulundum bir tek kameranın üstünde bulunmadım. Bundan sonrada sağlığım ve imkânlarım elverdiği sürece sanatsal üretimlere devam etmek istiyorum.
(Söyleşi Seçkin Sağlam)