Torunlar Rezidans inşaatında katledilen işçi kardeşlerimizin acısından alacağımız önemli dersler var.
Şimdi tüm emek güçlerinin güvencesiz çalışma koşullarına, taşeron sistemine karşı güvenceli çalışma koşullarını yaratmak, insanca çalışma koşulları altında sürdürülecek bir iş ortamı için güçlerini birleştirerek mücadele etmeleri ertelenemez bir zorunluluk haline gelmiştir.
Kapitalist sistem altında tek seçenek budur; mücadele ile yaratılacak yeni şartlar ile güvenceli iş ve insanca yaşam adına bazı adımlar atılabilir.
Memleketlerinden gelerek üç kuruş para kazanmak için buldukları işte çalışmak zorunda olan işçilerin bu sistem içersindeki konumları, onların hangi şartlar altında çalıştıkları gerçeği Torunlar Rezidans faciasında bir kez daha görülmüştür.
Yerin 4 kat dibinde, insani ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak şekilde barınarak çalışmak zorunda kalan işçiler, vahşi sömürü mekanizmasının çarkları altında ezilerek yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Çalışma saatleri Torunlar Şirketi patronlarının daha çok kazanması için; ucu açık bir şekilde uygulanmaktadır.
Şirket bir an önce inşaatı bitirmek için 24 saatlik çalışma izni almış ve işçilerini de 24 saat çalıştırmaktadır.
Lafa gelince saat 19.00 dan sonra çalışmadıklarına dair yalanları, 70 milyonun karşısında fütursuzca söyleyebilmektedirler.
Zaten sürdürdükleri vahşi sömürü koşulları tamamıyla yalan üzerinden kurgulanmaktadır.
Düşen asansör için her türlü kontrolün yapıldığı, kendilerinin de bu asansörü kullandıklarına ilişkin yalanlar Makine Mühendisleri Odasının asansörün kontrol tarihinin 30 Ağustos’da bittiğine dair açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.
Patronlar direkt böylesi yalanlar ile bu katliamı örtmeye çalışırlarken, hükümet ne yapmaktadır?
Sağlıklarında ayak takımı dedikleri işçileri ölünce şehit mertebesine yükseltecek kadar ikiyüzlü politika izlemektedirler.
Patronların daha çok kazanması adına onlar için oluşturdukları vahşi sömürü düzeninin şartlarını yok sayarak , “arkalarından bir Fatiha okuyalım” telkinleriyle halkın hassasiyetini istismar ederek katliam geçiştirilmeye çalışılmaktadır.
Bu katliamı protesto eden emek güçleri yine karşılarında devletin kolluk kuvvetlerini bulmuşlar ve saldırıya uğramışlardır.
Emekçilerin acılarını bile yaşamasına izin verilmemekte, vahşi sömürü koşullarına karşı gelişecek tepki patronların hizmetindeki aktörleri son derce rahatsız etmekte ve korkutmaktadır.
Bu tepki ve beraberinde gelişecek mücadele kendileri içinde bir son demektir.
Tüm bu yaşananlar kapitalist sistemin sınıf gerçeğini ortaya koymaktadır.
Hani bir zamanların başbakanı şimdinin diktatör özentisinin söylediği “ayaklar baş olamaz” sözünün ifade ettiği gibi…
Bir üniversite öğrencisinin okul harçlığını kazanmak için 5 gün önce çalışmaya başlayıp ihmal tedbirsizlik ve vahşi çalışma koşularının kurbanı olarak yaşamını yitirmesinin anlamı çok derindir.
Bu yıl eğitime başlayacak bütün üniversitelerde eğitim yılı “Hıdır Ali Genç” yılı olarak anılmalıdır.
“Hıdır Ali Genç” Tunceli’den gelerek çalışmaya başlamış ve vahşi çalışma koşullarının yarattığı katliam sonucu yaşamını yitiren emekçi bir genç olarak üniversite gençliğinin mücadelesinde yaşatacakları bir simge olacaktır.
Üniversite gençliği bu onurlu görevi yerine getirecektir.