Böylesi koşullarda gazetecilik mesleğinin, bugün zaten olmayan gerçekleri halka ulaştırma fonksiyonun, bundan böyle artık bir hayal olacağını söylemek çok yanlış olmayacaktır.
Sizlere her gün bu köşeden çeşitli yorumlarımı aktaran bir kişi olarak gelecekte ki gelişmelerin muhalif kimlikteki herkes için son derece sıkıntılı olabileceğini söyleyebilirim.
Tek seslilik, özgürlüklerin rafa kaldırılması, basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün bazı kesimlere vermiş olduğu rahatsızlığın etkilerinden kurtulmak adına bu alanda yapılacak yeni operasyonlar önümüzde zorlu günlerin olacağını göstermektedir.
Böylesi koşularda bu köşeden yapmış olduğum yorumların ne kadar etkili olabileceğini şimdiden daha çok düşünür hale geldim.
Amberin Zaman örneği bu konuda çok öğreticidir.
Düşüncelerinden dolayı linçe tabi tutulmak, söylediklerinin çarpıtılarak, bazı değerlere karşı düşmanlık üzerinden sürdürülen provokatif eylemler önümüzdeki günlerin linç faaliyetlerinin karakteristik yapısı olmasının yanında ,bununla da yetinilmeyecek ve daha üst düzeyden yoğunlaşan baskılar gündeme gelecektir.
Herkes kendi cephesinde karşılaşabileceği olaylar üzerinden yeni durumu tahlil etmeli, muhtemel baskılara karşı mücadele alanlarını yaratmalıdır.
Siz bakmayın balkon konuşmalarındaki sözlere , 12 yıldır uygulamalarını yakından gördüğümüz bir siyasal anlayışı bugünlerde ne kadar aklamaya çalışırlarsa çalışsınlar malzeme aynıdır.
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”
Hele birde buna yeni bir sistem ile yaratılmak istenen koşulların eklendiğini düşünürseniz;tablonun karanlığını çok daha net görebilirsiniz.
Peki bu gelişmeler hangi koşularda gelişmektedir.
Öncelikle %52 ile Cumhurbaşkanı olan Erdoğan halkın iradesini temsil edecek bir temsiliyet düzeyine sahip değildir.
Bu seçim ,1980 yılından itibaren yapılan, seçimlere katılım açısından en düşük oranın gerçekleştiği bir seçim olmuştur.
Kullanılmayan 13 milyon oyu görmemek yok saymak mümkün değildir.
Böyle baktığınız zaman Recep Tayyip Erdoğan, %36 ile cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Tabiî ki buna yol açan nedenler üzerinden ayrıca bir analiz yapmak gerekecektir.
CHP’nin soldan, sosyal demokrat politikalardan uzaklaşan; muhafazakâr, dinci kesimlerden medet uman tavrı nedeniyle bugün konumlandığı çizgi gericiliğin gelişmesine önemli ölçüde prim yaptırmaktadır.
CHP bu gerçeği görüp, acilen gerekli önlemlerini almazsa, yani değişim niteliğini demokrasi , özgürlükler ve emekten yana konumlandırmazsa CHP’nin geleceği olmayacaktır.
Bu gerçek HDP’nin yükselen grafiğinin açıklanmasının da temelini oluşturmaktadır.
HDP’nin artan kamuoyu desteği bu seçimlerde HDP ile birlikte hareket etmeyen diğer sol sosyalist çevrelerinde desteği ile büyütülebilirse; sol sosyalist politikaların etki alanı çok daha görünür kılınacaktır.
Özetle ülkemizin ihtiyacı olan değişim ve yeni bir Türkiye’yi yaratmak çağdaş ve sol politikalar vasıtasıyla olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ortaya çıkardığı gerçek budur.