Nazım Hikmet 116 yaşında!

824

 Dünyaca ünlü şair Nazım Hikmet Ran, doğumunun 116’ıncı yıldönümünde Çanakkale Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Girişimi tarafından düzenlenen bir etkinlikle anıldı. ZMO Şube binasında yapılan anma töreni  şair-yazar Hayrettin Geçkin’in Nâzım Hikmet hayatı, kavgası ve şiirleri üzerine edebi değerlendirmeleriyle başladı. Geçkin’in ardından söz alan Esin Saraçoğlu Yapı Kredi Kültür Sanat ve Yayıncılık tarafından Nâzım Hikmet’in bir eserine uygulanan sansür, bu sansürün açıkça görülen nedenleri üzerine konuştu, şairin tüm yapıtlarının bu bağlamda gözden geçirilmeye başlandığı kapsamlı bir araştırmanın haberini verdi. Ayrıca şairin komünist kimliğini gölgeleme çabasıyla girişilen çeşitli faaliyetlere de dikkat çekti.

 
“Hayatı pahasına halkının yanında yer aldı”
Nâzım Hikmet`in şiir ve kavgasına dair konuşan şair-yazar Hayrettin Geçkin; “Yükselen `alçak değerler` karşısında bizlere boyun eğmemeyi salık veren, popüler kültürün reyting yaptığı bir ortamda bizleri kararlı duruşa çağıran, şiirleriyle ve şiirinin içinde erittiği dünya görüşüyle bizleri umutlu ve iyimser kılan Nazım 116 yaşında… Hem biçim, hem de öz bakımından modern Türk şiirine asıl yenilik Nazım’la geldi. Özellikle bu Şeyh Bedrettin Destanı’nın yayımlanmasıyla belirginlik kazandı. Toplumcu gerçekçi şiir yolu onunla açıldı. Şiirimizin akış yönü Nazım’la değişti. Nazım, daha iyi şartlarda ve kişisel olarak hiçbir sorununun olmayacağı bir hayat yaşayabilecekken, hayatı pahasına halkının yanında yer almış, kendisini ileri bir insanlığa ve gelecek güzel günlere adamış bir şairdir. Hasan beyin vurdurduğu Irgat Osman’ın ve kırkı çıkmadan tarlada ölen Ayşe’nin kimsesidir o... En geniş anlamıyla Nazım insanlığın oğludur. Ve ileri bir insanlık için mücadele etmeye yazgılı bir hayattır onun hayatı. Nazım, şiirimizde hem geçmişin bilgisi, hem şimdinin bilgisi, hem de gelecek bilgisidir. Dünyanın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilen Pablo Neruda’ya, `Eğer dünyanın en büyük 10 şairinden bir antoloji yapacak olsanız Nâzım’ı böyle bir antolojiye alır mısınız` diye sorulur… Nâzım’ın şiirinin sağlam bir içeriğe, sağlam bir biçime ve derinlikli bir bilince oturduğunu bilen, Türkçenin olanaklarıyla dünyanın en güzel şiirlerini yazdığına inanan Pablo Neruda, hiç tereddütsüz `Eğer bir antoloji yapacak olsam ve bu antoloji yalnızca bir kişilik olacaksa, böyle bir antolojiye yalnızca Nazım’ı alırım` diye karşılık verir. Hangi yazar veya şair olursa olsun, ona ilk adıyla seslenmeyiz... Örneğin Edip Cansever deriz, İlhan Berk deriz, Özkan Mert deriz… Nazım’a gelince bu değişir. Nazım! O kadar... O, açıktan olmasa da evimizdekilerden, mahallemizdekilerden biri… Hapislik ve gurbet yüzünden bir türlü evine uğrayamamış biri sanki. Gizliden ağabeyimiz... Hep hasret kaldığımız biri… Nazım’ın bıraktığı yerden dünyayı algılamak, insanın değişip dönüşmesini bu felsefenin ışığında yeniden ele almak, geliştirip güncelleştirmek, bütün muhaliflerin, bilinç ve vicdan sahibi insanların, demokratların, devrimcilerin ve tüm ilericilerin önünde önemli bir görev olarak durmaktadır” dedi.
(Eren Aşnaz)
Paylaş