Kuru kuruya hayır denmezmiş!..

Bu sözler AKP Milletvekili İsmail Kaşdemir’e ait. Ne demek istemektedir, Kaşdemir? Kuru kuruya hayır denilemeyeceğini söyleyen Kaşdemir, esasında doğanın, geleceğin, insanlığın yok edilmesinin göz yaşları ile ıslanacak gizli bir evetten bahsetmektedir.

654
Tam da bazılarının termik santrallere karşı en büyük mücadeleyi AKP’li milletvekillerinin verdiği noktasındaki kara propagandanın yoğunlaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde bir ıslak itiraf ile karşı karşıyayız.
 
Şimdi biraz söylenen sözlerin arkasındaki gerçeklere bakalım.
 
ÇED süreçlerinin bilimsel olduğunu iddia eden vekil, parayı basanın ÇED raporlarını aldığı gerçeğini görmek istememektedir.
 
Bunun da ötesinde ÇED süreçleri halkın iradesine rağmen işletilerek; formalite gerçeğine dönüşmüş durumdadır.
 
Hatta öyle ileri gidilmiştir ki; bir çok madencilik alanında ‘ÇED süreci gerekli değildir’ kararları alınmaktadır.
 
Şunlara çok tanık olduk; çevre sorunu yaratacak yatırımlara ilişkin bazı firmaların olmaz dediği koşullarda, yeni firmalar ile devam ettirilen süreçler sonrasında alınmış ÇED raporları söz konusudur.
Aynı zamanda hukuki olarak ÇED raporlarının uygunsuzluğuna hükmedilmesine rağmen yeni raporlar ile süren ÇED süreçleri işletilmektedir.
 
Termik santrallerin zararları konusunda yapılmış yüzlerce bilimsel çalışma olmasına rağmen hala ‘bilimsel gerekçeler ile karşı olunmalıdır’ şeklindeki yaklaşımın anlamı nasıl bir şeydir anlamak zor.
 
En basitinden 100 megawatt gücündeki termik santralden yılda 750 ton Karbon monoksit; 45000 ton Kükürt dioksit, 3500 ton katı parçacıklar; 26000 ton Azot oksit; 250 ton hidrokarbon; 5560 m3 külün çevreye yayılacağını, bölgemizde hedeflenen termik santral kapasitesinin 14000 megawatt olduğu düşünülürse bu değerlerin 140 katı olan rakamlar, ortalıkta kuruluk falan bırakmaz.
 
Bu değerleri şöyle bir aklınızın ucundan geçirdiğinizde göreceksiniz ki; Kaşdemir’in söylediği gibi kimse kuru kuruya termik santrallere karşı çıkmıyor.
 
AKP Milletvekili İsmail Kaşdemir’in bu yaklaşımının arka planı termik santral yatırımlarına destek vermenin mahçup savunmasıdır.
 
Gelin bir kez daha termik santrallerin yaşamımızı nasıl etkileyeceğine göz atalım da kim kuru kuruya karşı çıkıyormuş görelim;
 
Termik santrallerde üretilen enerjinin sadece %30-40 oranındaki bir bölümü elektrik enerjisine dönüştürülebilmekte; kalan kısmı ise "kaçak enerji" olarak adlandırılmakta ve kazanından radrasyon ile çıkmakta ya da baca gazıyla birlikte bacadan atılmaktadır. Termik santrallerin en önemli çevresel etkilerinden biri de soğutma suyuyla ilgilidir ve termik santrallerin soğutma suyu gereksinimi büyüktür. Bu nedenle termik santraller genellikle nehir, göl veya deniz gibi soğutma suyu kullanılabilecek kaynaklara yakın yerde kurulmaktadır. Atıkların denize atılması, karaya serpiştirme çok eskiden beri kullanılan sorumsuz atık yöntemidir. Deniz, akarsu ve göllerde yapılan atık ısı boşaltımlarının en az düzeye indirilmesi; denizlerdeki biyolojik yaşamı tehlikeye sokan termal kirlilik kaynaklarının yayılmasını önlemek uluslararası düzeyde sözleşmelere de girmiştir. Termik santrallerin en çok şikayet edilen ve çevreye zararı dokunan kül atıklarıdır. Örneğin 100 Megawat gücünde bir termik santralde 1 yılda -3,8x10-5 K cal/sn termik etki, 750 ton Karbon monoksit; 45000 ton Kükürt dioksit, 3500 ton katı parçacıklar; 26000 ton Azot oksit; 250 ton hidrokarbon; 5560 m3 kül dışarıya saçılmaktadır.
 
Yeşil bitki örtüsü gazlardan kuruyacaktır
Termik santrallerin bacasından çıkan ve bitki örtüsünü en çok etkileyen gazlar kükürt dioksit ve azot oksitleridir. Bitkilerin bu gazlara en hassas olan ve etkilenen organı yapraklarıdır. Yapraklardaki stomalar vasıtasıyla yaprak bünyesine giren bu gazlar yapraktaki klorofillerin yapısını bozmaktadırlar. Ayrıca yanık etkisi, serbest asit halinde yüzeysel olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bitkiler üzerinde kirletici etkisiyle ortaya çıkan zararlar üç ayrı boyutta görülebilmektedir. Bunlar akut, kronik ve gizli zararlardır. Akut zararlanmaya uğrayan bitkiler derhal ölmekte, kronik zararlanma öldürücü olmamakla birlikte bitki kalitesini büyük oranda bozmaktadır. Görünmeyen (gizli) zarar ise zaman içinde ortaya çıkmaktadır.
Kükürt dioksitin bitkilere olan bu doğrudan etkisinden başka, yöredeki yağışların ve bağıl nemin fazlalığı da topraktaki asitleşmeyi artırıcı, bazlarda fakirleştirici ve mikrobiyolojik etkinliği yok edici bir etkide bulunarak, dolaylı yoldan bitkilerin direncinin azalmasına neden olur. Bu direnç zayıflığı da zararlı böcek ve mantarların üremesi için gerekli ortamı oluşturur. Bu böcek ve mantarlar bitki örtüsünü ve kalitesini giderek yok ederler. Kükürt dioksitin yapraklardan sonra en etkili olduğu yerler bitki besin maddelerinin taşındığı iletim borularıdır. Bu borular vasıtasıyla bu gazın yaptığı zarar bitkinin diğer kısımlarına yayılır. Bitki terleme olayını kontrol edemez ve su dengesi bozulur. Bitkide solgunluk ve kurumalar görülür. Ayrıca polenler ve dişicik boruları zarar gördüğünden döllenme olmaz ve meyve tutmaz. Meyvedeki belirtiler bitki bir yıl kükürt dioksite maruz kaldıktan sonra belirginleşir. Bitkilerdeki termik santrallerden kaynaklanan zararlar yaprak lekeleri, yaprak kurumaları, yaprak ve meyve dökülmeleri, büyümedeki gerileme, solgunluk ve ölümle sonuçlanır”
 
AKP Milletvekili İsmail Kaşdemir’in yapmış olduğu basın açıklamasında yeni bir şey yoktu.
 
Aynı şeyler yeniden anlatıldı durdu.
Böylesi tekrarlar sıkıntı yaratır benden söylemesi.
Bu arada Kazdağları`nı bekleyen altın madenciliği tehlikesinden her ne hikmet ise söz eden olmadı.
Paylaş