havadurum

Kürtajın yasaklanma girişimine kadınlardan tepki

Çanakkale`de aralarında sivil toplum kuruluşları, gençlik örgütlerinden katılan kadınların bulunduğu bir grup hükümetin kürtajı yasaklama girişimlerini protesto etti. Kürtajın yasaklanma girişimine tepki gösteren kadınlar Golf Çay Bahçesi’nden AKP İl Başkanlığı`na kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında AKP’ye yönelik sloganlar atan kadınlar, AKP il binasının önünde bir basın açıklaması yaptı. Burada açıklama yapan kadınlar; “Polis şiddeti sonucu, hamile bir öğrenci çocuğunu düşürdüğünde, sorumlu polise katil demek Başbakan’ın hiç aklına gelmemişti! Çünkü Başbakan’ın esas derdi; çocukları yaşatmak değil, kadın bedeni üzerinde denetim ve tahakküm kurmaktır” dedi.

753
 
 
Çanakkale`de aralarında sivil toplum kuruluşları, gençlik örgütlerinden katılan kadınların bulunduğu bir gurup hükümetin kürtajı yasaklama girişimlerini protesto etti. Golf çay bahçesinde toplanan 25 kişilik kadın gurubu “Ücretsiz güvenli kürtaj hakkımızdır, kürtaj haktır, uludere (roboski) katliam, Tayyip Elini Bedenimden Çek, Emeğimiz. Bedenimiz, Kimliğimiz Bizimdir, Kadın Düşmanı Tayyip Erdoğan, Devlet elini bedenimden çek, Kürtaj Haktır, Tartışılamaz” şeklinde sloganlar atarak AKP İl Binası önüne kadar yürüdüler. Burada açıklama yapan gurup; “Kürtaj hakkımızın bahane edilerek bedenimizin, emeğimizin ve geleceğimizin denetim altına alınmaya çalışıldığının farkındayız. Ne "kürtaj hakkımızın" ne de "bedenimiz, emeğimiz ve cinselliğimiz üzerindeki haklarımızın" sınırlandırılmasına izin vermeyeceğiz” dediler.
 
“Kürtaj hakkımız sınırlanamaz”
AKP İl Binası önünde yapılan açıklamada asıl yapılmak istenenin, Kürtaj hakkı bahane edilerek kadın bedeni, emeği ve geleceğinin denetim altına alınmak istendiği” belirtildi. Ataerkil sistemin bugün maşa olarak AKP`yi kullandığı kaydedilen açıklamada şu ifadelere yer verildi; “Başbakan, ilk olarak Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı`nda yaptığı konuşmada "Sezaryenle doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum" dedi. Ardından AKP Kadın Kolları 3. Olağan Kongresinde "Her kürtaj bir Uludere`dir!" diye devam etti. Kendisine tepki gösteren kadınları "Bazı terbiyeden muaf tipler" diye tanımlayıp "Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum, ben başbakan olarak" diyerek rahmimizden dahi sorumlu olduğunu ilan etti.
 
Biz başbakanın devlet şiddetini gizlemek ve bundan doğan sorumluluktan kaçmak için kadın bedenine saldırmasına ilk kez tanık olmuyoruz. 31 Mayıs`ta yıldönümü olan Hopa olaylarının ardından yaptığı açıklamada da aynı, Uludere`dekine benzer biçimde, özür dilemek yerine, polis şiddeti sonucu kalçası kırılan arkadaşımızdan "kız mıdır, kadın mıdır" diye bahsederek, kadın bedenine yönelik düşmanca tavrını zaten ortaya koymuştur. Yaklaşık 150 gündür, Uludere katliamının katillerini bulamayan başbakan, bu kez de kürtaj açıklamasıyla kadınları katil ilan etti. Oysa polis şiddeti sonucu, hamile bir öğrenci çocuğunu düşürdüğünde, sorumlu polise katil demek başbakanın hiç aklına gelmemişti! Çünkü başbakanın esas derdi; çocukları yaşatmak değil, kadın bedeni üzerinde denetim ve tahakküm kurmaktır.
 
 
 
Kürtajı bir cinayetmiş gibi gösterip, kadınlarda suçluluk hissi yaratmaya çalışırken, kendisi katledilen Kürt çocuklarına ilişkin olarak hiçbir suçluluk ve sorumluluk duymadığını tüm açıklama ve icraatlarıyla ortaya koymaktadır. Hepimizin gözü önünde katledilen 35 canla, tıbben ve hukuken canlı bile sayılmayan bir hücreyi eş tutan başbakan öncelikle Uludereli analardan ve tüm kadınlardan özür dilemelidir. Başbakan ve şürekâsı, kadınları birer kuluçka makinesi olarak görmekte ve doğum sayısını arttırarak dünya piyasalarına pazarlayacağı ucuz işgücünü garanti altına almaya çalışmaktadır. "Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim" diyen Tayyip Erdoğan için kadın bedeni de üzerinde kontrol kurmaya çalıştığı bir pazarlık malzemesidir.
 
Yeni çıkarılan `4+4+4 eğitim yasası` ve gündemdeki `kürtaj yasağı` birlikte değerlendirildiğinde, AKP`nin asıl derdinin, ucuz ve niteliksiz işgücüyle beraber, kızlardan genç analar ve erkeklerden de savaşa/ölüme göndereceği askerler üretmek olduğu anlaşılmaktadır. Bizler çocuk yaşta işçi, ana ve asker olacak bebekler doğurmayacağız! Ayrıca hatırlamak isteriz ki, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi`ni (CEDAW) ilişkin belgeleri daha önce teslim eden Türkiye, 29 Ekim 2002 tarihinden itibaren dünyada CEDAVV İhtiyari Protokolü`ne taraf olan 48. Ülke konumuna gelmiştir. Bu antlaşmaya göre "Taraf devletler, doğurganlık ve üremeyle ilgili zor kullanmayı önlemek için tedbirler alınmasını sağlamalı ve kadınların doğurganlık kontrolüyle ilgili uygun hizmetlerin olmaması nedeniyle yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbi uygulamalar arayışına girmeye zorlanmamasını sağlamalıdır".
 
Başbakanın son açıklamaları, insan ve kadın haklarına ilişkin imzalanmış olan bu uluslararası antlaşmalara kesinlikle ters düşmektedir. Biz Kadınlar; Kürtaj hakkımızın bahane edilerek bedenimizin, emeğimizin ve geleceğimizin denetim altına alınmaya çalışıldığının farkındayız. Ne "kürtaj hakkımızın" ne de "bedenimiz, emeğimiz ve cinselliğimiz üzerindeki haklarımızın" sınırlandırılmasına izin vermeyeceğiz. Ataerkil sistem bugün maşa olarak AKP`yi kullanmaktadır. Bu noktada biz kadınlar için ataerkil sistemle mücadele etmek Özgürlüğümüz için kesin çözüm yolu olacaktır. Başbakan cansız fetüs hücreleriyle uğraşacağına devlet eliyle canı alınan Uludereli çocukların ve sistematik kadın cinayetlerinin hesabını versin! Kendisinin de kabul ettiği gibi başbakan devletin "tasarrufundaki" "her şeyden" sorumludur. Yani Uludere, Hopa`daki devlet şiddeti, tecavüzcülerin cezalandırılmaması, kadın katillerinin haksız tahrik ile taçlandırılması bizzat Başbakanın sorumluluğudur. Ancak kadın bedeni, cinselliği ve doğurganlığı Başbakanın tasarrufunda değildir. Başbakan işine bakmalı ve haddini bilmelidir.
 
Son olarak Ankara`da Halkevci kadınlara ve Eskişehir Demokratik Kadın Platformu üyelerine yapılan polis şiddetini, AKP faşizmini kınıyoruz. Bakanlığa gidip Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Fatma Şahinle görüşmek isteyen kadın arkadaşlarımız asıl muhatapları yerine polis barikatıyla karşılaştılar. Fatma Şahin o sırada kürtaj yasasının gerçekleştirilmesiyle uğraştığı için kadın arkadaşlarımıza muhatap olarak müsteşar yardımcısının yardımcısını gönderdi. Bu da kadından sorumlu bakanın kadınları ne kadar muhatap kabul ettiğini gösteriyor. Kadın bedenini bu kadar hiçe sayan bakan Ankara`da 28, Eskişehir`de 10 kadın arkadaşımızı gözaltına aldırmıştır. Buradan kendisine kadın olmanın ne demek olduğunu unutmaması gerektiğini hatırlatır, Kadın arkadaşlarımıza yapılan bu saldırılar sonuçsuz kalmayacak ve haklı mücadelemizi yükselterek bedenlerimizin sahipleri onlarmışçasına hüküm sürmeye çalışmalarına izin vermeyeceğiz.”
 
“Bedenimize hiç kimse hükmedemez”
Görüşlerini aldığımız kadınlarda kürtaj yasağı ile ilgili şunları söylediler;
 
 
Şeyma Öztürk
“Bu konu kadın arkadaşlarımızı çok yakından ilgilendiriyor. Olağanüstü halleri söylemiyorum. Normal bir evlilik halinde dahi hamile kalındığı zaman bir ay içerisindeki sürede bu tespit edilmediği takdirde bunu yasaklıyor. 2-3 çocuğu olan ya da doğurmak istemediği halde psikolojik ya da ekonomik olarak bunu kaldıracak gücü olmayan, bunu doğurmak istemediği taktirde ne yapacak? Ya doğuracak, bunun ömür boyu külfetini yaşayacaksın, ekonomik acıdan manevi açıdan ya da merdiven altı dediğimiz yerlerde sağlıksız koşullarda kürtaj olacak. Bu tamamen kadınların ölümüyle sonuçlanacaktır. Tamamıyla kürtaj haktır diyoruz. Yasaklanmamalı, tartışmıyoruz da.”
 
 
Berivan Eren
“Kadınlar olarak kendi bedenlerimize hiçbir erkeğin ne eşimiz ne ağabeyimiz ne de bir başbakan da olsa kimsenin karışmamasından yanayız. Çünkü bedenimiz, kendi elimizdedir. Kendi irademizi koyacağız. Kadınların bu şekilde özgürlüğüne müdahale AKP’nin faşist tavırlarından bir tanesidir. Birçok şehirde yapılan eylemlere baskı oldu. Kararlılığımızı sürdüreceğiz. İrademizi sürdüreceğiz. Kadın bedenine hiç kimsenin hükmetmesine izin vermeyeceğiz.”
 
 
Hande Ediz
“Kesinlikle bedenimizin ve irademize hiçbir gücün müdahale edemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü hepimiz düşünebilen insanlarız. Sonuçta her evlenen çocuk yapmak zorunda değil. Tecavüze bile uğrayabilir insanlar bu durumda doğurmak istemiyorsa bu kişini kendi iradesi ile karar verebileceği bir şeydir. Buna yasaklama ya da yapamazsın deme lüksleri yok. Bu hayatımızla ilgili verebileceğimiz kararımızdır.”
 
 
Aylin Çelik
“Başbakan önce hamileliğin bir ay içerisinde sonlandırılabileceğini yoksa yasak olmasını söyledi. Bir ayda hiçbir kadın hamile olduğunu çoğu zaman anlamaz. Bu düpedüz ucuz emek gücünü arttırmak için yapılan bir uygulamadır. En son bakanlık açıklama yaptı. Tecavüze uğrayan kadınlar gerekirse doğursun devlet bakar diyor. Bir şekilde hamile kalan bu töre cinayeti olarak karşımıza çıkabilir. Bunun da önünü açıyor. Bu açıklamalar gündemi karıştırmak ucuz emek gücünü çoğaltmaktır. Bedenimizle ilgili haklar bizimdir ne başbakan ne de başka bir erkek buna karışamaz. Kendi bedenimizle kendimizi var etmeyi biliyoruz. Kadınlar olarak bunun mücadelesini vereceğiz.”
Paylaş