KORONA VİRÜS SALGINI VE AİLE

2886

 

 
 
Hüsnü Kurtuluş
Psikiyatri Uzmanı Sosyolog
 
Altmış beş yaş üstü ve yirmi yaş altı için sokağa çıkma yasağı karantinaya doğru evrilirken büyük çoğunluğumuz evlerinde ve aileleriyle birlikte. 
Toplumsal yaşam yavaşladı yavaşlamasına ama evlerin içerisinde hiç olmadığı kadar hareketlilik var. Anne, baba ve çocuk, ilk defa bu kadar yakın ve iç içe…  Ev içi alışkanlıklar ve yaşam pratiğindeki “mecburi” değişimler büyük çoğunluğu etkilemiş durumda. 
Bazı münferit şiddet ve ekonomik hadiseler hariç evlerin içerisinde neler olduğu hakkında suskunluk hakim… Elbette ev yaşantısının mahremiyeti, kültürel özelliklerimiz bu suskunluğun ana sebebi
Kuramsal olarak aile terapisi; aileyi bir “sistem” olarak görür. Aile sistemi; karı kocalık, anne babalık, çocuklar alt sistemlerinden oluşur. Ayrıca; aile, dinamik ve enerjik bir sistem olup her daim dengede kalma eğiliminde. 
Korona virüs pandemisi gibi kriz durumlarında aileler “denge durumunu” sürdürmekte zorluk yaşayabilirler. Böyle bir durumda üç farklı senaryo oluşur. Birinci durumda aile dengesini korur ve yoluna devam eder. İkinci durumda yeni ve daha işlevsel bir aile ortaya çıkar. Üçüncü seçenekte ise ailenin dengesiz hale gelmesi yada dağılması söz konusudur.
Son iki ayı gözden geçirecek olursak; okullar kapanmış, öğrenciler internet üzerinden eğitimlerine devam etmiş, 65 yaş üstünün sokağa çıkma yasağı ve 20 yaş altının sokağa çıkma yasağı gelmiştir. Bu arada yiyecek satan dükkan yada marketler hariç sosyal alanlar kapanmıştır. Yapılan çağrılar neticesinde –çalışanlar hariç- toplumun büyük çoğunluğu evlerinde kalmaya başlamıştır. 
Ortaya çıkan sosyal izolasyon ailelerin diğer toplumsal sistemlerle olan sınırlarını katılaştırmış ve daha az geçirgen sınırlar ortaya çıkmıştır. Sonuçta, komşu ve arkadaş ziyaretlerine sınırlama gelirken, aile içi bireylerin temas oranları ise artmıştır. Ebeveynler; çocuklarıyla, çocuklar anne babalarıyla çok sık temas etmeye başlamıştır. 
Ev içi iş yükü iki üç kat artarken hane halkının artan ihtiyaçlara katkısı da değişmeye başlamıştır. Artık bütün yemekler evde yenmeye başlanmıştır, daha çok bulaşık vardır, daha çok temizlik yapılmaktadır daha çok çamaşır ve ütü yapılmaktadır. Ev içi iş yükündeki artış, roller ve sorumluluklar ile ilgili esnemeyi ve bazı değişiklik yapmayı gerektirmekte…
Kriz durumları; birlikte planlama ve uygulama gerektirir. Bu durum aile içi çözüm bekleyen sorunlara doğrudan katkıda bulunabilir.  Aile; iş bölümünü tekrar gündeme getirilebilir ve aile içi sorumlulukların dağılımını yeniden düzenleyebilir. Yeni iş bölümü, boş zaman aktiviteleri, evden eğitimin planlanması, yatma kalkma saatleri gibi gündemin önemli bölümleri için yapılan planlamalar birliktelik duygusunu geliştirecektir. Birlikte karar verebilme ve planlama gibi konulardaki düzenlemeler aile üyelerine yeni davranışlar kazandırabilir.
Ataerkil aile yapısının çekirdek aileye evrildiği günümüzde, yeni iş bölümü ve ev işlerine erkeğinde katılımı ile değişime zorlanacağı kesindir. Son yıllarda toplumsal cinsiyet rollerindeki değişimler ve kabullerin bu vesileyle etkileneceği, yeni şekiller kazanacağını söylemek mümkün çünkü “kültürel değişim” toplumsal krizlerden etkilenir.
Aile kendi içerisinde esnemek ve bazı tutumlarını değiştirmek durumundadır. Ev içi iş yükündeki artışı aile üyelerinin birlikte omuzlaması gerekmektedir. Böyle zamanlarda evin hanımının, artan iş yükünü tek başına üstlenmesi nasıl mümkün değilse, bu konuda değişiklik yapmadan yaşamın olağan akışında devam etmek de mümkün değildir. 
Bu döneme özgü bir başka konu ailenin ekonomisidir. Virüs salgınının ne zaman sona ereceği belli değil. Belirsizlik ve çalışma koşullarındaki kısıtlamalar birçok ailenin gelirini de azaltmıştır. Bu durumda ailenin gelir gider konusunda “ayağını yorgana göre uzatırken” birlikte hareket edebilmeyi becerebilmesi gerekmektedir. Böyle dönemlerde katılaşan sınırları, sosyal izolasyon gideri azaltırken gelirin azalması ve belirsizlik en önemli problemdir. 
Konumuz salgın olduğunda tüm aile de öne çıkan bir başka konu; hijyen kurallarına hep beraber uyulmasıdır; dışarıdan gelenin önce üstündekileri çıkarması, ellerini ve yüzünü sabunla yıkaması, gerekiyorsa sosyal mesafeyi koruması gerektiğinde tüm aile birlikte hareket edebilmelidir. Bir kişinin virüs kapması, tüm aile için risk taşıyabilir.
Aile içi sözel ve sözel olmayan iletişim; artmıştır, kapalı yerde kalmanın getirdiği temas artışı sağlıklı bir iletişimi de gerekli kılmaktadır. İletişimin birinci ve belki de en önemli ayağı karşıdaki kişiyi sözü bitene kadar dinlemek, söylenenin ne olduğunu anlamak, eğer anlaşılmamışsa sorulması ve ondan sonra cevap vermektir.  
Çocuklar, ebeveynleriyle yoğun temasları sonucunda otoritenin eksik yada olumsuz yanlarını gördüklerinde şaşırabilirler. Aynı şekilde ebeveynlerde daha sinirli, tez canlı ve gerginleşebilir. Her durumda, mesafenin korunması, ayarlanması ve duruma uyum sağlanması çaba gerektirecektir. Anne babanın birlikte hareket etmesi, iletişimin; ben dili üzerinden yürütülmesi hem daha empatik olacak hem de birçok çatışmanın önüne geçecektir.
Bir arada geçirilen zamanlar olsa da ortak faaliyetlerin böyle zamanlarda aile sistemine katkı sağlayacağını söyleyebilirim. Ortak bir film izlemek, okey oynamak, birlikte kültür-fizik hareketleri yapmak son derece önemlidir. Böyle dönemlerde “birliktelik duygusunun” son derece iyileştirici olduğu unutulmamalıdır. 
Aile, toplumun en küçük sosyal birimi ve bu zor günlerde hepimizin sığınağı; ona iyi bakalım, özen gösterelim ki önümüzdeki krizi kazanca dönüştürebilelim.
Paylaş