Kararan ekonomi sahnesi

Ekonomide süren bahar havası yerini fırtına kar ve kışa bıraktı.
Zaten bu bahar havası da sıcak para rüzgârlarının estirdiği bir senaryodan ibaretti.
Dekorlarının sahte , pembe mutluluk tabloları ile süslendiği tiyatro sahnesinin ikinci perdesi için, sahne şimdiden kararmaya başladı.
Dolar tüm yılların en yüksek değerinde, faizler iki haneli rakamlara ulaşarak son bir ay içinde %100’e varan bir yükseliş yaşadı, borsa düşüşte.
Enflasyon beklentileri yükseldi, makro göstergeler konusundaki beklentiler olumsuzlaştı.
Şimdiye kadar sıcak para ile finanse edilen cari açık S.O.S veriyor
Zaten borç batağındaki vatandaşların karamsarlığına, şimdi de iş dünyasının kaygıları eklendi.
Hükümetin bugüne kadar algı yönetiminde başarılı olduğu ekonomik konjektür , vatandaş için şimdi bir kabusa doğru çevriliyor.

569
Ekonomideki bu gidişat iktidara verilen desteği önemli ölçüde etkileyecek.
Bunun bilincinde olan siyasal irade özellikle yaklaşan yerel seçimlerde bu algının etkilerini kırmak için uygulayacağı seçim ekonomisi ile, bu konudaki gelişmeleri daha da olumsuzlaştırarak yoluna devam etmeye çalışırken; sonunu hazırlayacak bir sürecinde ilk adımları atılmış olabilir.
Ekonomideki bu önemli gelişmeler şimdilik özellikle göz ardı edilerek;sürdürülen, özellikle dış politikadaki gelişmelerin gündemi belirlediği günleri yaşamaktayız.
Siyasal irade ekonomi alanında çuvalladığı gibi, dış politikada yaşanılan onca olumsuzluktan kendi lehine bazı çıkarımlar yaratmak için tribünlere oynama taktiği ile hareket ediyor.
Tam bir çifte standart ile hareket eden, kendi değerleri ile ilgisi olmayan bazı gerçeklerin savunucusu rolü ile; iki yüzlü politika üretiliyor.
Bununla da yetinmeyen siyasal irade Başbakan Erdoğan  aracılığı ile ayrıca bir duygu sömürüsü peşinde.
Başbakan’ın Mısır’daki Esma için gözyaşları döktüğü günde,  Ali İsmail Korkmaz’ın vahşice öldürülmesinin görüntülerinin çıkması gözyaşlarının bile siyasallaştırıldığı yorumlarına yol açtı.
Şimdi toplum, Başbakanın döktüğü gözyaşlarının ne kadar samimi olduğunu tartışmaktadır.
Kafalarda var olan soru daha dün ülkede gezi direnişi sırasında katledilen gençler için,  “müdahale emrini ben verdim” diyen bir kişinin Esma için gözyaşı dökmesinin ne kadar gerçekçi olduğu sorudur.
Ülkemizde yaşanan onca acı olay karşısında intikam duyguları ile hareket eden bir anlayışın, Mısırdaki darbecilerin halka uyguladığı zulmü anlamasının mümkün olmadığı gerçeği toplumda şimdi daha çok seslendirilmektedir.
Bugüne kadar özgürlük söylevi üzerinden kamuoyu algısını kendi politikaları için dönüştürmeyi başarmış AKP iktidarının bu ideolojik saldırısının özelikle gezi direnişi ile boşa çıkarılması karşısında; şimdi Mısır ve Suriye üzerinden bu rolünü oynamaya soyunmuş bir  siyasal irade ile karşı karşıyayız.
Emperyalist politikaların işbirlikçisi rolü ile Ortadoğu da taşeron bir görev üstlenmiş siyasal iradenin Suriye’deki savaş kışkırtıcı rolü ortada iken silah tekelleri ile kol kola bölgedeki silahlanmanın teşvik edici rolünü üstlenmiş bir anlayışın, şimdi kalkıp kimyasal silah kullanılarak binlerce insanın katledilmesine karşı olması inandırıcı değildir.
Kimyasal gazları dün Saddam’a verenlerin bu gün Esat’a ya da el Nusra’ya vermeye devam etmeleri önemli bir gerçektir.
Saddam’a  kimyasal gazları kimler verdi!
Binlerce Kürt’ün Halepçe’de katledilmesinden sonra timsah gözyaşı döken emperyalist ülkelerin bir daha bu öldürücü gazları üretmemeleri, dağıtmamaları/satmamaları için ne yapıldı?
Koca bir hiç!
Bugün İslam ülkelerinde estirilen rüzgar  emperyalist ülkelerin çıkarına ülke halklarının karşısında şiddet ve savaş ile beslenen, çeşitli tertiplerden oluşmaktadır.
Halkların demokrasi ve özgürlük talepleri çeşitli tertipler ile bastırılmaya çalışılmaktadır.
Bu anlamda, Mısır halkının demokrasi, insan hakları, adalet ve eşitlik taleplerini görmeden bizzat bu taleplerin bastırılması konusundaki emperyalist sistemin bölgedeki yeniden dizaynının aracı olan darbelere karşı olmak taşeronluk rolündeki işbirlikçilerinin işi değildir.
Siyasal İslam adına Mursi hükümetine destek vermek için yaratılan darbe karşıtı görüntü demokrasi ve özgürlük düşmanlarının kendi arasındaki klik çatışmasının tarafı olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Bugün ABD orijinli politikaların yansıması olarak  Mısır halkının demokrasi taleplerini zor yoluyla bastıran, binlerce insanı katleden darbeye karşı olmak; diktatörlerden herhangi birinin yanında yer alarak sağlanamaz.
Dün Mursi yönetiminin tahakkümü altında olan Mısır halkı, bugün Sisi yönetiminin tahakkümü altındadır.
Bu işin mimarı da emperyalist sistemdir.
Onun taşeronluğunu üstlenmiş işbirlikçilerden gerçek anlamda bir demokrasi savunucusu olmalarını beklemek göz boyamaktan başka bir şey olmayacaktır.
Mısır üzerinden sürdürülen darbecilere karşı olmak yaklaşımının ardındaki gerçek budur.
Kendi ülkesindeki halklara acımasızca saldıran bir yaklaşımın Mısır’daki propagandası tam bir aldatmacadır.
Siyasal iradenin bugün gelinen noktadaki ortaya koymuş olduğu politikalar ve sürdürdüğü ideolojik propagandanın ne anlama geldiği konusunda, yaşanmış bir çok deneyim söz konusudur.
Kendi ülkesindeki darbecilerle hesaplaşamayan, halka karşı gerçekleşmiş Roboski , Reyhanlı  gibi bir çok katliam ortada iken, faili  meçhul onlarca cinayetin hala aydınlatılmadığı, Sivas Çorum Maraş gibi katliamların hala sorumlularının cezalandırılmadığı koşullarda  Mısır için ,Suriye için söylenenler içi boş sözlerdir.
İktidarın yeni can simidi olarak şimdi gündemde olan; Suriye ve Mısır üzerinden yapılan popülizm de çare olamayacaktır.
Şapka düşmüş, kel görünmüştür…
Paylaş