İnsan hakları Çanakkale'de anlatıldı
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 69’uncu yıldönümü olan 10 Aralık’ta ‘Eşitlik, Adalet, İnsan Onuru’ anlatıldı. İHD Çanakkale Şubesi tarafında düzenlenen panelde; TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkan Vekili, 25 ve 26’ıncı Dönem CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, Yard. Doç. Dr. Kıvılcım Turanlı, İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri Uluslararası ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Osman İşçi konuşmacı olarak yer aldılar. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yoğun katılım ile gerçekleştirilen panelde öncelikli olarak ilk olarak konuşan Genel Başkan Yardımcısı İşçi, insan hakları mücadelesine atılan adımların önemine değinerek; “İnsan Hakları onuruna yakışı bir yaşamdan kastımız insan olarak doğuştan ve sonrasında olan tüm haklar ile ilgili, örneğin, cinsiyet, etnik kimlik, din gibi konular. İnsan cinsiyetini, dinini, kimliğini değiştirmek isteyebilir. Bunların hepsi ile ilgili olan her şey insan onuru ile ilgilidir ve bu insan hakları mücadelesinin temelini oluşturuyor. Eşitlik meselesi insan onuru için olmazsa olmaz olan bir kavram. Ancak bu kavram çoğu zaman kağıt üzerinde kaldığı için Adalet kavramını içeriyor. Bu noktada eşitlik, adalet ve sonra insan onuruna erişmek gibi düşünebiliriz. Eşitlik kişinin özelliğine uygun davranmak adalet içerecek şekilde olması gerekiyor. İnsan Hakları Hareketi olarak Türkiye’de şu andaki durumumuz eşitlik adalet ve insan hakları konusunda bu. Bildirgenin birinci maddesi hepimizin özgür ve eşit olduğu üzerine kurulu. Bunları gerçekleştirmek için küçük adımlar atıyoruz. Bu adımlar büyük düzeyde çözümler getirebiliyor. En son yaşadığımız İnsan Hakları Derneği’ne başvuru yapan bir kişi askerde kardeşinin kötü muameleye maruz kaldığını söyledik. Bizde bunun üzerine bir yazı yazdık ve İç İşleri Başkanlığı’ndan Genel Kurmay’a kadar gidebiliyor. O yazıya gelen cevap, ‘konu incelenmiştir ve yapabileceğimiz bir şey yoktur’ şeklinde oldu. Bu çok duyduğumuz bir şey ama o arada aileyi sorduğumuzda aile başvurunun ardından kardeşin hava değişimine gönderildiğini ve yakın zamanda askerliğinin bittiğini söyledi. Yani küçük bir adımla o kişinin yaşamını değiştirebiliyoruz. Bunu da kolektif biçimde yapıyoruz. Bizi işimiz kişinin ihtiyaç duyduğu, görme engelli LGBTİ veya gösteri hakkını kullanmak isteyen bir sendikacı…. Bunlarla ilgili olan şeyler. Bunların ardından hak sahibi kişi ile hak arıyoruz. Bununla ilgili hukuki ve psikolojik destek sunuyoruz ve savunuculuk düzenleyerek bunlarla beraber İnsan Hakları kavramlarının geliştirilmesine katkı sunuyoruz” dedi.
“Özgür ve eşit doğarsak o zaman barış içerisinde yaşayabiliriz”
İşçi’nin ardından söz alan Yrd. Dç. Dr. Turanlı insan haklarında bütün hak gasplarının bir diğeri ile ilintili olduğunu ifade ederek; “İnsan Haklarından söz ettiğimizde aslında herkesin insan olduğu insan formunda doğduğu için sahip olduğu haklardan söz ediyoruz. Bahsettiğimiz adına andığımız hakların birbiri ile doğrudan ilişkisi var. bu yüzden bir hak ihlalinden bahsettiğimizde diğer bütün hakların gaspı anlamına geliyor. Örneğin sokağa çıktığınızda şiddetle karşılaşıyorsanız aslında ifade hürriyetiniz ihlal edilmiş oluyor. İfade edemediğiniz zaman mahkemelere gidiyorsunuz, oradan da sonuç alamadığınız zaman adalet hakkınız ihlal edilmiş oluyor. İnsan Haklarına yayılan mücadelenin aslında binlerce yıla yayılan bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Adı insan hakları olmaya bilir insan hakları kavramı çok yeni bir kavram. Devlet ve insan hakları kavramlarının ortaya çıkışının dünya savaşı sonrası olması ve bu kadar güçlenmesi tesadüf değil. İnsanın insana yapabileceklerinin, insanın doğaya yapabileceklerinin sınırı yok. Tamda aslında mücadele buradan başlıyor. Yani insanın çektiği acılardan başlıyor. Bu yüzden İnsan Hakları Beyannamesi’nin asıl sebebi aslında barışın sağlanabilmesi. Bu noktada özgür ve eşit doğmak kriteri geliyor. İnsanlar olarak hepimiz özgür ve eşit doğarsak işte o zaman barış içerisinde yaşayabiliriz” dedi.
“80’lerden sonra yeni hak gaspları yaşandı”
Son olarak konuşan, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkan Vekili Sarıhan Türkiye’deki insan haklarının bir yandan kazanımlar ile ilerlerken, bir yandan da yeni hak gasplarının oluştuğunu ifade ederek; “Türkiye’de olağanüstü olan iki dönemin birini cezaevinde, birini de avukat olarak geçirdim. Ağır bir sürece tanıklık ederek bugünlere ulaşmış durumdayız. Bugünden düne baktığımız zaman insan hakları açısından hem bir umudun, hem bir umutsuzluğun var olduğunu görüyoruz. 12 Eylül’ü kastederek örneklemek isterim. Kötü günlerde gözaltının 90 gün olduğu, o süreçten sonra cezaevine getirilerek oradan yeniden 90 gün gözaltına alındığınız ve bu 90 günlük süreci de işkencelerden geçirdiğimiz zamanlardı. Müvekkillerimiz ile görüşmelerin 3 dk. olduğu, sözde savunma olduğu günleri bir biçimde aştık ama 90’lı yılar geldi. Bu 90’lı yılların gözaltı süreçleri belki uzun değildi ama ölümler çoğaldı. Gözaltına giden çok sayıda insanın arkasından ağıtlar dizmek zorunda kaldık. Ama bir yandan da mücadele ettik. Gözaltı süresinin kısa tutulması, hukuka ait süre içerisinde kısıtlandırılması… gibi bütün mücadeleler adım adım kazanımları getirdi. CMK’da bazı eksiklere rağmen düzenlemelerin gelmesini sağladı. Bu mücadelenin en önemli araçlarından biri İnsan Hakları Derneği idi. 1986 yılından İnsan Hakları Derneği’ni cezaevlerine düşmüş ve mağdur olmuş insanların anne, baba, eş, yakınları ve tahliye olan arkadaşlar kurdular. Bu dernek yokken mücadeleler ettiler. Mamak içerisinde tek tip elbiseler sürerken mücadeleler ettiler ve dernek haline geldiler. Dernek bu günlere kadar geldi ve Osman arkadaşımızın ‘hepimizindir’ dediği gibi insan hakları ödülü kolektif bir ödüldür” dedi. (Seçkin Sağlam)